Gece
Gündüz

Bly Malikanesi: 1898’den 2020’ye

4 November 2020
6 dk'lık okuma

Eğer sıkı bir okursanız ülkemizde birden fazla yayınevi tarafından defalarca basılan The Turn of the Screw yani dilimize çevrisiyle Yürek Burgusu adlı esere aşinasınızdır. Henry James’in yazarken dahi tüylerini ürperten, bazı bölümlerden sonra yatak odasına gitmekten bile çekindiği harikulade romandan bahsediyorum.

Eğer daha okumadıysanız bu kısa ama dopdolu olan hikayeyi bir kez okumakla yetinmeyip benim gibi ikinci kez kapağını kaldıracağınızdan da eminim. Fakat burada önemi ve başarısı kanıtlanmış bir eseri övmek için bulunmuyorum şu an. Burada bulunma sebebim ay başında Netflix’e bomba gibi düşen “The Haunting: Bly Manor” dizisi ile tekrar gündeme gelen bu hikayenin 122 yıl sonrasında önümüze nasıl sunulduğundan bahsetmek istemem.

  • Kitabı ve diziyi izlemediyseniz devam etmenizi önermem. Spoiler’dan olabildiğince kaçınacak olsam da sürprizi bozacak tek unsur spoiler değildir asla.

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, Netflix’in “The Haunting” konseptini oldukça keyifli buluyorum. Hatırlarsanız 2018 yılında “The Haunting of Hill House” ile bir Shirley Jackson adaptasyonu izlemiştik. Jackson’ın harikulade kitabı kadar derin ve etkileyici olmasa da dizi oldukça başarılıydı ve hikayeye yapılan eklemelerin hiçbiri bir sorun teşkil etmiyordu. Dizinin ikinci sezonu niteliğinde olan bu bağımsız mini dizinin Bly Malikanesi’nde geçeceğini ve Yürek Burgusu’nun uyarlaması olduğunu duyduğumda heyecanım beni ele geçirmişti. Nasıl ele geçirmesin? Edebiyat tarihinin en başarılı psikolojik-gerilim eserlerinden birinden bahsediyoruz. İçinde barındırdığı bir avuç karakterle tüm okurları avcunun içine almayı başarmış bir eser Yürek Burgusu. Hikaye içinde hikaye konseptini kendine temel alan eserde iç hikayedeki anlatıcımız mürebbiyenin ağzından olayları takip edebiliyor olmamız kitap başında bizleri de diken üstünde tutabiliyor. Bu etkilerin hepsini bir televizyon uyarlamasının karşılamasını beklemek haksızlık olurdu tabi fakat izin verin de biraz umutlanalım, değil mi?

Başarılı bir kitaptan uyarlanan diziler ve filmler genel olarak temel aldıkları eserin gölgesinde kalırlar. Öyle ki şu an bunun tersine işleyecek bir örnek aklıma gelmiyor. Bu nedenle Tepedeki Ev uyarlaması gibi Yürek Burgusu da temeli olan devasa eserin gölgesinde kalmaya mahkum olarak doğdu diyebiliriz. Bu tarz uyarlamaları benim gibi iple çekiyorsanız zaten beklentilerinizi ana esere yakın tutmayarak hayal kırıklıklarını önlemeye çalışıyorsunuzdur. Fakat The Haunting’deki durum biraz daha farklı. Dizi, sadece ana eserin değil kendinden önceki sezonun da gölgesinde kalıyor. Tepedeki Ev uyarlaması çıktığı an piyasayı sallayan bir mini diziydi. Bunun en büyük nedenlerinden biri diziye yapılan eklemelerin, değiştirilen kısımların asla ve asla göze batmamasıydı. Sonuç olarak bahsettiğimiz işler birer “uyarlama”. Karakterler değişebilir, olay örgüsü değiştirilebilir ve belli başlı eklemeler yapılabilir. Birebir bir uyarlama zaten söz konusu olamaz. Olsa bile kanımca oldukça hayal kırıklığı içeren bir uyarlama olurdu. Tepedeki Ev uyarlaması bu konuda oldukça kaliteli bir iş çıkarmıştı ve Shirley Jackson’ın mirasından yola çıkarak oldukça kaliteli başka bir hikaye sunmuştu bizlere. Emin olun Yürek Burgusu’nun uyarlamasında da yapılmaya çalışılan tam olarak bu. Henry James’in tüyler ürpertici satırlarının derinlerine inerek bizlere farklı seviyede bir hikaye ulaştırmaya çalışmak. Bu nedenle bu kadar fazla karakter, bu kadar farklı bir senaryo görüyoruz. Bunlar ilk sezonda işleyen unsurlardı. Atlanılan nokta şu ki, Yürek Burgusu yoğun bir psikolojik alt metne sahip. Öyle ki, bu psikolojik alt metni yorumlamayı tercih edenler eserin kesinlikle bir perili ev hikayesinden ibaret olmadığını savundular zamanında. Bu zamana kadar birçok perili ev hikayesine esin kaynağı olan (bakınız; The Others) bu eserin aslında bir perili ev hikayesi olmadığını iddia etmek büyük dayanak gerektirir. Eseri okuyanlar bilir, bu dayanaklar sayfalarda mevcut.

Mürebbiyenin hikayesini dikkatle dinlemek biz okurların farklı yerlere ulaşmasına sebebiyet verebilir. “Yürek Burgusu kesinlikle bir perili ev romanıdır,” ya da “Yürek Burgusu perili ev romanı falan değil gayet psikolojik bir eserdir.” yorumlarını yapmak emin olun çok zor. Kitabı iki kere okuyan ben açıkçası bu yorumu yapmaktan kaçınıyorum. Çünkü hikayenin neresinden bakarsanız size bambaşka gülümsüyor (bu durumda ‘bambaşka ürkütüyor’). Henry James’in yazdıklarından ürkmesi bunun kesinlikle bir korku romanı olduğunu göstermez. Eline kalem alıp herhangi bir öykü ortaya çıkarmaya çalışanlar iyi bilir, bir yerden sonra hikaye var olmak için sizin bileklerinize ihtiyaç duymaz. Akar gider ve yazar bu gibi durumlarda önünde beliren çizgileri takip etmekten başka bir seçenek görmez kendisinde. Yürek Burgusu’nun satır aralarında gerçekten nelerin yattığını James’ten başka kimse bilemez. Bizler sadece hikayeyi dinler ve bakmak istediğimiz noktayı seçeriz. Bu sayede bir sonuca ulaşırız. Ya da bazı durumlarda birden fazla sonuca ulaşabiliriz. Bu durumda bir iç karmaşaya düşmektense iki farklı sonucun da önemini ve tadını farklı farklı kavramaya çalışmalıyız.

THE HAUNTING OF BLY MANOR (L to R) AMELIE SMITH as FLORA and VICTORIA PEDRETTI as DANI in THE HAUNTING OF BLY MANOR Cr. EIKE SCHROTER/NETFLIX © 2020

 

Bu noktada tekrar uyarlamaya dönüyoruz. Sayfalardan ekrana taşınan bu hikayede mini dizinin yapımcıları hikayeye bir açıdan bakıp belli bir sonuç çıkarmayı tercih etmişler. Hikayenin mürebbiyenin ağzından anlatılmaması ve tüm olay örgüsünün daha modern bir zamanda geçmesi verilen etkiyi tamamen bambaşka bir yere çeken etkenler. Kitap günümüzden yüz küsür yıl öncesinde geçiyorken dizi bize daha yakın yıllarda yolunu çiziyor. Bu nedenle en baştan 1800’lü yılların havasını zaten kaybediyoruz. Dizide atmosfere serpiştirilmeye çalışılan nostalji havası maalesef işte bu yüzden amacına ulaşamıyor. Aynı zamanda dizi yapımcılarının açık uçlu bir son tercih etmemeleri nedeniyle her şeyin sonuca bağlanması çabası oluşuyor. Kitaptaki son cümleyi okuduktan sonraki havada kalma hissini dizide bulamıyorsunuz. Bu his belli kesimlerce nefretlik bir durum olarak görülse de anlatılan hikayenin yoruma açık olması bu şekilde sağlanabiliyor. Dizide gerilim unsurunu yüksek tutmak adına evin musallat-metresini artıran yapımcılar aynı zamanda karakter detayı verip açıkçası 9 bölümü doldurmak adına malikaneyi de çeşitli karakterlerle doldurmuşlar. Bu durum hikayenin çeşitlendirilmesi ve sezonun oturaklı olabilmesi için işe yarar fakat psikolojik gerilim arayanlar için ideal izleme tecrübesi sunmaz.

The Haunting konseptinin devamını sabırsızlıkla bekliyorum. Nasıl bir uyarlamayla karşılaşacağımız ve hangi eserin uyarlanacağı büyük bir merak konusu. İlk sezonda işe yarayan fakat ikinci sezonu biraz tökezleten “kalabalıklaştırma” konseptinin yine kullanılacağına eminim. Günümüz uyarlamalarının başına genellikle gelen bir durum sonuçta. Yukarıda da elimden geldiğince belirtmeye çalıştığım gibi, The Haunting mini dizileri televizyonda bizlere korku adına verilen en büyük nimet olabilir. Yürek Burgusu böyle bir yaklaşım için zor bir seçenekti. Ekip bu zorlu yoldan yürümeyi tercih etmiş. Mürebbiyenin iç dünyası ve çocukların 1800’lü havalarını ellerinden geldiği kadar vermeye çalışsalar da karaktere hikaye çıkmak, geçmiş oluşturmak ve gerisini oyuncuya bırakmak belli yerlerde tökezlemelere sebep olabiliyor. Psikolojik unsur arıyorsanız, buna takılıyorsanız ve en önemlisi Yürek Burgusu’nu okuduysanız The Haunting: Bly Manor belli yerlerde size istediğinizi vermeyecek. Yine de hikayenin seline kapılacaksınız ve merak edeceksiniz elbette. Yapımın teknik açıdan kalitesinin yüksek olması bu konuya büyük katkı sağlayacaktır. Kitabı okumadıysanız ve hoş bir gerilim hikayesi izlemek istiyorsanız, bu uyarlama zaten tam da size göre.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR