Gece
Gündüz

Inside Llewyn Davis

3 January 2021
yazdı
5 dk'lık okuma

Elveda Folk Müzik, Kal Sağlıcakla

(Analiz, filmin konusu hakkında yoğun spoiler içermektedir.)

Coen Kardeşlerin 1960’lar folk müziğine yazdığı tutkulu aşk mektubu “Inside Llewyn Davis”, hem yönetmenlerin filmografisinde hem de sinemada çok kıymetli ve özel bir yere sahip. Film, kardeşlerin her eserinde olduğu gibi yine kara ve trajikomik bir havada ilerliyor. Hayatın çok basit ama aynı zamanda bir o kadar komplike olabileceğinden bahsediyor. Müzikleri ile izleyiciyi moda sokmayı çok iyi başaran eser, bizleri 60’lı yılların sonunda kelimenin tam anlamıyla sürünmekte olan başarısız bir müzisyenin, hayatını yoluna koyma çabalarına dahil ediyor. Yaşanan ironik olaylar ve bir türlü sona ermeyen aksaklıklar seyirciye yer yer “bak bu ben” şeklinde tepkiler verdirince hikaye, bittiğinde üzüleceğiniz ve ana karakterle daha fazla vakit geçirmek isteyeceğiniz samimi bir hal alıyor.

Llewyn Davis, insanlarla anlaşmakta zorlanan, vurdumduymaz tavırlar sergileyen, o zamana kadar müzik sektöründe umduğunu bulamamış bir adamdır. Geçmiş yıllarda hayatına son veren arkadaşı Mike’ı hala atlatamamış, bir türlü toparlanamamıştır. Llewyn’nin Mike’a sinirli olduğu da söylenebilir aslında. Çünkü partneri intihar edip gitmiş ve tüm yükü kendisine bırakmıştır. Dostları Gorfeinlar, Mike hakkında konuşup onu andığı zamanki asabi çıkışı da bu yüzdendir.

Müziği para kazanmaya yarayan bir araçtan çok daha değerli görmektedir Llewyn. Ne var ki çevresindeki kimse onun bakış açısına sahip değildir. Jean, müzik sayesinde para kazanıp Jim ile banliyöye kaçmak ve bir aile kurmak ister. Gaslight Cafe’nin yöneticisi erkeklerin müzik dinlemeye gelmelerinin tek sebebinin sahnedeki kıza sahip olma isteği olduğunu düşünür. Hatta bazılarının erkeğe de sahip olmak istediği yönünde iğrenç bir espri yapar. Llewyn, kendi istediği tarz müzikler yaparak bir yerlere ulaşmak ister. Ancak kilometrelerce yol tepip gittiği Chicago’daki dağıtıcı, Llewyn’in müziğini “Burada çok para görmüyorum,” diyerek reddeder. Müzisyenimizin durumu düzene karşı durmaya çalışan beş parasız bir adamın hikayesi olarak da görülebilir. O, ticaret filosuna dönüp “yalnızca varlığını devam ettirerek” yaşamak istemez. Hayata bir miras bırakmak, yaşayışını anlamlandırmak ister. Karşısına çıkan her engel adamı daha asabi bir hale getirir ve arayışından vazgeçer. Filoya dönmeyi sonunda kabul eder ve son parasını bu yolda harcar. Ne yazık ki hayatın farklı planları vardır.

Llewyn iyi bir insan mıdır peki? Kendisiyle ilişkiye giren kadın neden bebeğini doğurmak istemez? Hem de bu ikinci defa başına geliyordur. Babasına karşı çok vefalı bir evlat olduğunu da söylemek mümkün değildir. Tüm bunların yanında ise kendisini önemseyen arkadaşlarının kedisini onlara ulaştırmak için elinden geleni yapar. Llewyn’in nasıl bir insan olduğunu yargılamak kimsenin haddine değildir bence. Sonuçta biz adamın hayatında işlerin hiç yolunda gitmediği bir periyoda dahil oluruz ve bu bölümü izleyerek yargıda bulunmak haksızlık olur. O zamanlarda gerçekten değer verdiği tek insan gibi görünen Jean ondan nefret ediyordur mesela. Babasının yaşamış olduğu hayata pek özenmiyordur ve adının onunla anılmasından bile rahatsız olur. Tüm tersliklerin yanında Llewyn’e belirgin bir şekilde umut veren bazı gelişmeler de yaşanır. Doktordan eski sevgilisinin çocuğunu aldırmadığını öğrendiğinde çok beklenmedik bir haber almıştır ve bunun üzerindeki anlık pozitif etkisi gözlerden kaçmaz. Sokakta kaybettiği kedinin kendi başına Gorfeinlar’ın evini bulmasına da çok sevinir. Belki de bu tip küçük olaylar adamın sonunu Mike’a benzemekten kurtarmıştır.

Chicago yolundaki arkadaşı Roland Turner, gerçekten çok kompleks ve yorumlaması zor bir karakter. Llewyn ile adamın ortak bir noktası var. İkisi de karşısındaki insanla geçinmeyi beceremez. Konuşmanın bir yerinde mutlaka iğneleyici bir söylemde bulunur. Doğal olarak iki adam birbirleriyle de geçinemeyecektir. Llewyn’nin tam geleceği hakkında endişelenmeye başladığı bu dönemde Roland ile karşılaşması, ona nasıl bir insan olmak istemediğini hatırlatmış olabilir. Zira zar zor yürüyen, klozetten tek başına kalkmayı bile başaramayan ve krizler geçiren adam, “varlığını sürdürmek için yaşama” durumuna bir örnektir onun için. Üstelik tüm çaresiz ve muhtaç durumuna rağmen Roland müthiş bir kibre sahiptir. Llewyn’in sonunda karanlık bir gecede Roland’ı ve sokaktan bulduğu kediyi terk etmesinde de bir mesaj gizlidir aslında. O kedi bir hata ve Roland da hataları sonucu dönüşebileceği insandır. Yolda mola verdikleri dinlenme tesisinin tuvaletinde bir yazı fark eder Llewyn: “Ne yapıyorsun?. Soru adamın karşısına öyle bir noktada çıkar ki… Gerçekten Llewyn ne yapıyordur?

Sırada ne vardır peki? Coen Kardeşlere ilham olan hikayeye göre (Dave van Ronk adlı müzisyenin hikayesi) Llewyn hatırlanacak bir müzik kariyerine sahip olacaktır. Yalnızca biraz nakit para kazanmak için girmiş olduğu “Please Mr. Kennedy” isimli şarkının kaydı büyük ihtimalle hitlere girecek ve herkes kayıttaki üçlünün adını duyacaktır. Maalesef Llewyn, şarkının bir işe yaramayacağını düşünüp 200 dolar nakit alabilmek için kayıttaki tüm parasal haklarından vazgeçer. Ancak müziğin hit olması hala adamın kariyerinde bir çıkış noktasına işaret edebilir. Llewyn ticaret filosuna girememiş ve 148 dolar kaybetmiştir. Peki bu onun için bir şanssızlık mıdır gerçekten? Kim bilir. Hikayenin sonunda, sarhoşluğu sebebiyle asabilik yaptığı akşam hakaret ettiği kadının kocası, Llewyn’i dövdükten sonra “Biz bu çöplükten gidiyoruz, alın başınıza çalın,” der. Llewyn ise zar zor sokağa kadar gelip adamın bindiği taksinin arkasından burnundan kanlar akarken son sözünü söyler: “AU REVOIR!” (Hoşça kal). Onlar bu çöplüğü terk eder ama Llewyn sürünmeye ve bir yol aramaya devam edecektir.

Karakterimiz film boyunca çok defa ukala tavırlarıyla izleyiciyi sinirlendirse de, usta yönetmenler arkadaşının intiharını ve adamın mahcup tavırlarını hikayeye öyle ince işlemiş ki sonunda kendimizi talihsiz müzisyeni bir şekilde desteklerken buluyoruz. Hatta içimizden defalarca gidip adama sarılmak bile geliyor. Yani film, seyircinin duygularını kontrol etmeyi de başarıyor.

21. yüzyılın en iyi eserlerinden biri olan “Inside Llewyn Davis” aynı zamanda tüm zamanların en tutkulu, GÜZEL yapımlarından biridir. Bünyesinde “Hang Me”, “Death Of Queen Jane”, “Five Hundred Miles”, “Fare Thee Well” gibi muazzam şarkıların çok güzel yorumlarını barındıran film oyunculuklarıyla da ayrı bir seviyeye çıkıyor. Oscar Isaac’ın kendisi için yazılmış bir rolü oynadığı çok bellidir mesela. Carey Mulligan ve Justin Timberlake kısa ama çok olgun ve etkili performanslar sergiler. Artık Coen Kardeşlerin imzası haline gelmiş John Goodman’ın klasik oyunculuğu ise hikayeyi çok farklı yerlere taşır. Şarkıların oyuncular tarafından yapılmış yorumları ise bence orijinal halleriyle aşık atacak kadar güzeldir. Sıra dışı prodüksiyon dizaynı, sinematografi ve ışıklandırma da eklenince yapım muazzam bir dönem filmi haline geliyor. Bu mükemmel hikayenin beyaz perdeye taşınmasında emeği geçen herkese en içten teşekkürlerimle…

1. görsel

2. görsel

3. görsel

4. görsel

5. görsel

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR