Gece
Gündüz

Modayı Geriye Sarıyoruz!

30 November 2020
yazdı
6 dk'lık okuma

Evet! Modayı geriye sarıyoruz!.. Ta ki dünyada yaşamın evrimleşmeye başladığı o ilk anlara kadar. Bu yazıda size ilk insanlardan ve onların kıyafet kültürlerinden bahsetmeyeceğim. Aksine, hepimizin bir su birikintisinde, nemli bir duvar yüzeyinde gördüğü, “İstanbul Boğazı turkuaza boyandı”, “İzmir körfezi yeşerdi” gibi haberlerde, “dünyanın mor/pembe gölleri” başlıklı ilginç foto-galeri ve içeriklerde gördüğümüz canlılardan bahsedeceğim size. Kaba tabirle yosun diye bilinen ama biyolojik/bilimsel olarak mikroalg olarak adlandırılan canlılardan…

Anabaena sp. türünün mikroskop görüntüsü

Peki mikroalgler ve… Moda? Biraz kafa karıştırıcı ve bağlantısı yokmuş gibi gelebilse de sürdürülebilir moda kavramının günümüzde daha da yer bulması, bilinçli moda tüketiminin artması ile üretimin de yenilikçi teknikler ile malzemeleri harmanlaması sonucu oluşan bu kavramda moda ve mikroalgler bize yeni bir kapı açıyor. Amaç daha temiz, güvenilir, çevreci ve sürdürülebilir moda anlayışını yaşantımıza sokarak içerisinde yaşadığımız bu şahane gezegeni korumak…

Moda ve mikroalglerin bağlantısını kurmadan önce biraz mikroalgleri tanıyalım. Nedir bu mikroalgler? Mikroalgler dünya atmosferinde oksijen oluşumunu sağlayan ilk canlılardır. Bundan milyonlarca yıl öncesinde sucul sistemlerde çoğalmaya başlayan; karbondioksit, kükürt ve azot içeren zehirli atmosferik gazları besin olarak kullanarak oksijen üreten ilk organizmalardır.

Oscıllatorıa sp. türünün mikroskop görüntüsü

Binlerceden fazla tür çeşitliliğine sahip olan bu mikroskobik canlılar, yukarıda bahsettiğim haberlere ve görsellere sıklıkla konu olmaktadırlar. Fotosentez olarak bilinen bu mekanizma ile mikroalgler günümüzde gıdadan kozmetiğe pek çok alanda kullanılan canlılar arasındadır ve 1950’li yıllarda artan sanayileşme ile bu türler endüstriyel olarak da oldukça yaygın bir kullanıma sahip olmuştur. Yani aslında, soluduğumuz havayı borçlu olduğumuz canlılar çoğunlukla mikroalglerdir ve bilinen bir mitin aksine, her ne kadar ağaçlar oksijen üretimine yüksek katkı sağlasa da dünyada oksijen üretiminin neredeyse %70’i mikroalgler sayesindedir.

Lyngbya sp. türünün mikroskop görüntüsü

Mikroalgler içerdikleri renkli maddeler sayesinde tekstil ürünlerinde boyar madde olarak kullanılabilmektedirler. Mavi, pembe, sarı, yeşil ve turuncu tonların bu canlılardan üretildiğini hayal edin. Muhteşem bir şey… Hiçbir petrokimyasala gerek kalmadan, sadece su, karbondioksit ve güneş ışığı ile boya üretmek… Ve bunu yaparken çevreyi koruduğunu, yaşadığın alanı önemsediğini hissetmek.

İçerdikleri yağlar ve karbonhidratlar sporcu kıyafetleri, yoga matları, sörf tahtaları olarak kullanılmaya başlanmıştır bile. Bu tekstil ürünlerinin geliştirilmesi ile fonksiyonel moda anlayışı da ortaya atılmıştır. Bu kavram ise, mikroalglerin yapısındaki ürünlerin antioksidan, anti-enflamatuvar ve antikanser özelliklerinden yararlanarak tekstil ürünleri tasarımının yapılması yönündedir. Özellikle yine yoga ve pilates gibi sporcu ürünlerinde anti-selülit ve antioksidan kumaşlar kullanarak terleme ile vücuttan daha fazla toksin atılması hedeflenmektedir. Mikroalglerden üretilen bir taytı, bir gömleği giydiğinizde aslında cildinizi koruduğunuzu, vücudunuzu toksinlerden arındırdığınızı düşünün.

Mıcrasterıas türünün mikroskop görüntüsü (wıkıpedıa)

Mikroalgal ürünlerin tekstil ve moda endüstrisinde kullanılmasının en büyük avantajlarından birisi de toksik, çevreye ve canlılara tehlikeli kimyasal işlemlere gereksinimin ortadan kaldırılması şeklindedir. Özellikle “sıfır atık” politikası ile sürdürülebilir ve döngüsel modayı destekleyen mikroalgal tekstil ürünleri şu an biraz deneme yanılma aşamasında olsa da gelecekte moda anlayışını yeniden yazacak nitelikte olduğu kesinlikle ortadadır. Özellikle tekstil liflerine benzer yapıda lif içermeleri, üretiminin bitkisel ve hayvansal tekstil fiberlerinden yarı yarıya ucuz olması imalat maliyetini düşürdüğü için son kullanıcılar için daha düşük bütçeli moda ürünleri sunabilecek kapasiteye sahiptir. Bu da lüks moda tüketiminin sınıfsal ayrımcılığını ortadan kaldırabilecek bir nitelik olduğundan moda endüstrisi mikroalgal tekstil ve moda ürünlerine oldukça önem vermeye başlamıştır.

Özellikle vegan yaşam tarzının oldukça benimsendiği günümüzde, hayvansal tekstil ürünlerinin yerini alacak mikroalgal tekstil ürünlerinin hizmet ettiği amaç da oldukça önemlidir.

Louis Vuitton, Chanel, Dolce&Gabana gibi dev moda isimleri bu alanda yatırımlarını arttırarak sürdürülebilir ve temiz modayı desteklemekte bu da milyonlarca yıl öncesinde bize oksijen bahşeden bu canlıları yine bizim faydamıza kullanmayı amaçlayan bir adım niteliğindedir.

Özellikle girişimcilik sektörünün desteklerinin artması, mini deneysel moda firmalarını da ortaya çıkarmıştır. Bunlardan dört tanesi, benim de özellikle yakından takip ettiğim, özellikle (mikro)algal moda ile direkt ilintili oluşumlardır. Hem de ürünlerinin doğada çözünebilir olması, bazı ürünlerinin ayrıca doğada çözünürken gübre olarak kullanılması bu oluşumları oldukça ehemmiyetli bir yere taşımaktadır.

Algemy: Blond& Bieber olarak bilinen bir Alman tasarım atölyesinde geliştirilen Algemy, mikroalglerden elde ettiği boyar maddeleri tekstil kumaşlarında boya materyali olarak kullanan bir deneysel moda atöylesidir. Elde edilen kumaşlardaki en ilgi çekici özellik ise, yıkama ile renk katmanlarının açılması ve bu sayede kıyafetin sürekli renk değiştirmesi şeklindedir. Tasarımlarında ekoloji dostu doğal mikroalg boyar maddelerini kullanmaları, eşsiz tasarımlarını özel el baskısı tekniği ile işlemeleri, güneş ışığı ile mikroalg boya maddelerinin kimyasal boyalar aksine solmadan mavi, yeşil, kırmızı gibi renklere değişmeleri de bu stüdyondan çıkan kumaşları moda tasarımı için heyecan verici bir hale getirmektedir.

Bloom: Özellikle deniz kenarlarındaki yosun artıklarından elde edilen tekstil ürünleri, Bloom’un geliştirdiği teknoloji ile spor ayakkabısı, yürüyüş ve dağcılık için özel tasarım ayakkabılar olarak geliştirilmektedir. Ergonomik tasarımın bilgisayar destekli yapıldığı Bloom’un amacı attığımız adımlarda doğayı korumak ve atık ürünleri kullanılabilir yeni ürünlere dönüştürecek döngüsel tasarım ve ekonominin bir parçası olmaktır.

AlgiKnit Sppor ayakkabı
Algiknit iplikleri ile örgü denemesi

AlgiKnit: Bu firma yosunlardan elde ettikleri iplikler ile aynı annelerimizin, anneannelerimizin bize dokuduğu kazakları, atkıları ve ceketleri üretebilmektedirler. Geliştirmiş oldukları teknoloji ile kelp olarak bilinen yosunlardan elde ettikleri iplikleri dokuma, örgü gibi ürünlerin oluşturulmasında kullanmayı başarmışlardır. AlgiKnit Amerika menşeili bir moda oluşumudur ve ayrıca son zamanlarda algal ipliklerden ayakkabı yapma konusunda deneysel çalışmaları sürdürmektedirler.

 

BioGarmentry: Roya Aghihi tarafından geliştirilen bu deneysel moda yaklaşımında, canlı mikroalgler tekstil kumaşlarının içerisine emdirilmektedir. Bu yaklaşımda tasarımcının amaçladığı “yaşayan kumaş” teknolojisini geliştirmektir. Mikroalgler karbondioksiti güneş ışığında oksijene çevirebildiği için bu kumaşlardan yapılan kıyafetler çevredeki karbondioksiti temizlemekte ve oksijen üretimine katkı sağlamaktadır. Yani Biogarmentry tarafından tasarlanan bir kıyafeti satın aldığınızda sürekli oksijen üreten bir “canlıya” dönüşmektesiniz. Her nefesimizde karbondioksit gibi bir atık gaz çıkaran biz insanlar için bence doğa adına oldukça güzel bir katkı…

Günümüzde çevre kirliliğinin arttığı, bilinçsiz tüketimin sürekli reklamlar ile bize ve bilinçaltımıza kazındığı, küresel ısınma gibi kritik yaşamsal sorunlarla boğuştuğumuz bu günlerde ve büyük ihtimal ile gelecekte, milyonlarca yıl öncesinin oksijen üreten kahramanları yeniden dünyamız için nefes olabilir mi? Siz mikroalglerin dahil olduğu bu moda kavramı hakkında neler hissediyorsunuz? Bu ürünleri alır ve kullanır mısınız? Yoksa sizin için ütopik tasarımların ötesine geçmeyecek çılgın düşünceler mi bunlar…

 

Ayşe Köse

I have graduated from Ege University Bioengineering Department. Currently, I am a postdoctoral researcher at KU Leuven Belgium. Because of my work, I have lived in Korea for some time. The time spent in Korea made me fall in love with Korean Culture. I have started learning Korean at King Sejong Institute in Turkey. As a writer and editor, my main passion on my articles are Korean culture, sustainable fashion, classical art, biological arts, movie critiques, yoga and meditation.

Yorum Yap

Your email address will not be published.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR