Bu sene Akademi Ödülleri biz seyircilerini karmaşada bıraktı. Gecenin genelinde tahmin edilen sonuçlar görsek de en büyük ödül dahil birkaç kategoride Akademi bizleri ters köşeye yatırdı. Uzun zamandan beri ilk defa sunucusuz yapılan Akademi Ödülleri, Queen ve Adam Lambert gösterisi ile başladı. Sonrasında da hız kesmeden devam etti. Gecenin gidişatını ve sürprizlerini kısaca inceleyelim.
Black Panther’in geceden üç ödül ile ayrılması çok da beklenen bir durum değildi. Büyük bir kesim de filmin zaten sadece ırkçılık tepkilerinden tam olarak kurtulmak için törende bu kadar yer aldığına inanıyor. Törenin dışında bakacak olursak Black Panther’in abartıldığını düşünmüyorum. ‘Farklı’ bir süper kahraman filmiydi ve hak ettiği ilgiyi gördü. Fakat kostüm ve prodüksiyon tasarımı dallarında iddiası çok yüksek olan bir yapım değildi. Ki bu da gecenin üzen anlarından birine değinmeye itiyor beni. The Favourite kesinlikle bu yılın en başarılı filmlerinden biriydi ve bu iki kategoride de başı çekmesi gerekirdi. Kaldı ki prodüksiyon tasarımında Roma’nın da fazlasıyla başarılı olduğunu düşünüyorum. Daha güçlü adaylar varken Black Panther’in aradan sıyrılması bazı seyircilerin görüşlerini kanıtlar nitelikte de olabilir.
Gecenin bir diğer süper kahraman filmi ise En İyi Görsel Efekt dalında boy gösteren Avengers Infinity War idi. Senaryonun yöneldiği yönden memnun olmayan kızgın hayranlar tarafından biraz sert eleştirilere maruz kalmış olsa da Infinity War’un heyecan dozu en yüksek ve en nefes kesici Marvel filmi olduğunu inkar edemeyiz. Infinity War bence Marvel’ın kendini ne kadar geliştirdiğinin somut kanıtı. Yalnızca işleniş değil görsel efekt konusunda da durum aynı. Beyaz perdeyi uzun zamandır Infinity War kadar şenlendiren bir film gelmemişti. Fakat buna rağmen ödül First Man’e verildi. Diğer yazımda da bahsettiğim gibi uzun zamandır süper kahraman filmlerine bu kategoride ödül verilmiyor. Üzülerek de olsa First Man ihtimalini kabul etmiştim, üzüldüğüm oldu. Elbette filmin efektleri üst düzeydi ve ödülü hak etmeyeceği bir durum yoktu. Fakat işte, Infinity War…
Bohemian Rhapsody gecenin en çok ödül alan yapımı oldu. Film eve dört heykelle döndü, hepsi de tahmin ediliyordu. Rami Malek’in yamuk papyonu ve sahneden düşmesi de geceye damga vuran olaylar oldu. Ayrıca Bohemian Rhapsody bu sene adaylık alan filmler arasında eleştirmenlerden en düşük puanı alan yapımdı, bunun da altını çizmek gerek. Filmin teknik açıdan imza attığı doğrular başarıları da beraberinde getirdi.
Yardımcı oyuncular kategorilerinde Regina King ve Mahershala Ali tahminleri yanıltmadı. Gece sonunda Mahershala Ali, iki Akademi Ödülü sahibi olmuş oldu ve Akademi tarihinde iki Oscar almış siyahi bir oyuncu olarak Denzel Washington’ın yanında yerini aldı.
Olivia Colman’ın ödül konuşması ise bence gecenin en unutulmaz anlarından biriydi. Cidden bir insan ancak bu kadar sevimli olabilir. Her ne kadar ödülün Glenn Close’a gitmesini beklesem de Olivia Colman’ın bu kategoriden galip çıkmasına çok sevindim. Hoş, konuşmasında söylediği üzere kendisi de ödülün Close’a gitmesini bekliyormuş. Ayrıca, Colman ödülü kucaklamasaydı 10 adaylığı bulunan The Favourite geceden ödülsüz ayrılacaktı. Bu yüzden benim için gecenin en üzücü olaylarından biri bu kaliteli filmin hak ettiği takdiri bulamaması oldu.
Akademi en büyük ters köşesini gecenin en büyük anına saklamış anlaşılan. Bu ters köşe aklımın kenarında hep bulunmuş olsa da açıklandığı an şaşkınlığıma engel olamadım. Yarışın Roma, The Favourite ve Green Book arasında olacağını tahmin ediyordum. Fakat bu üçlü arasındaki en son tahminim ve isteğim ödülü Green Book’un almasıydı. Ki söylentilere göre BlacKkKlansman yönetmeni Spike Lee ödül açıklandığında konuşmalar bitene kadar salonu terk etmiş. Irkçılık üzerine sağlam göndermeleri olan bir filmin ödül kazanması üzerine siyahi bir yönetmen buna tepki gösteriyorsa bu işte vardır bir şey. Bazı kesimler Driving Miss Daisy olayının tekrar yaşandığı görüşünde. Bense yalnızca Roma’ya üzülmekle meşgulüm. Çünkü bana sorarsanız bu sonuçta Roma karşıtı kampanyaların yürütülmesinin büyük bir etkisi var. Evet, böyle bir şey yaşandı. Anlaşılan, Spielberg’ün Roma’ya düşman kesilmesi ve Akademi Ödülleri’nde bulunmaması gerektiğini belirtmesi oylamalarda büyük bir etki yaratmış. Green Book’u gayet başarılı bulsam da ve The Favourite’ın kalbimde bambaşka bir yeri olsa da Roma gerçek anlamda bir şaheserdi. Beklenen kategorilerde ödüllerini almış olsa da gecenin en büyük kategorisinde ödülü Green Book’a kaptırması beni üzdü. Diğer yazımda Original Screenplay kategorisinden çıkacak karar gecenin galibi hakkında bize bir ipucu verebilir demiştim. Haklı olmak yerine mutlu olmayı tercih ederdim. Green Book’un o kategoride de galip çıkması aslında gecenin sonuna dair büyük bir ipucuydu.
91. Akademi Ödülleri acısıyla tatlısıyla (öyle derler ya) sona erdi. Uzun zamandır içime en çok oturan sonucu gördüm. Aynı zamanda dinamik ve fazlasıyla eğlenceli bir tören izledim. Akademi’nin bundan sonra nasıl bir yol izleyeceğini bu geceden yola çıkarak tahmin etmek zor. Fakat şunu söyleyebilirim ki, konuşulanlardan etkilenmemesi gereken bir kurum varsa bu da Academy of Motion Picture and Sciences’dır. Oscarlar sinema salonlarında gördüğümüz filmleri ödüllendiren değil, ‘filmleri’ ödüllendiren bir törendir. Netflix için yapılmış bir filmin burada olmasına tepki göstermek bana sorarsanız etik değildir. Gelişen dünyaya ayak uydurmak neden kötü bir şey olsun ki?