Bu yazım ile kendime işkence edeceğim. Fark ettim ki albümler hakkında konuşmayı ne kadar sevsem de bu benim için bir işkence. Sevdiğim grupların albümlerinin yeri bende çok başka. Hiçbirine haksızlık etmek istemiyorum. Sanırım bu yüzden bu yazılarımda her zaman kendimi savunuyorum. “Bakın bu albüm aslında güzel ama sona denk geldi… “ Bunları söylüyor olmam da aslında tamamen bir savunma mekanizması. Şimdi de o savunmayı peşin peşin yapıyorum. Aşağıda sıraya koymaya çalışacağım albümlerin her birinin bendeki yeri bambaşka. Evet, St. Anger’ın bile…
Metallica’nın kuruluşundan bu yana 37 sene geçti. Ne kadar da dile kolay bir rakam, değil mi? Bunca süredir bizlere müziğin birçok farklı yüzünü gösterdiler. Müziğin insani yönünü ben Metallica’dan öğrendim. Eminim sadık hayranların birçoğu bu konuda bana katılacaktır. “Some Kind of Monster” belgeselini çocukluğumdan beri o kadar izledim ki benim için yalnızca bir ‘müzik belgeseli’ olarak kalacak bir materyal değil. Bugün müzikle uğraşıyorsam, en büyük sebebi Metallica’dır.
Metallica, bizlere sunduğu her albümde farklı şeyler denedi. Bunları denerken de üzerimizde her daim oluşturduğu o etkiyi korudu. Kariyerlerinde hayal kırıklığı olarak görünen çok fazla nokta oldu. 37 koca seneden bahsediyoruz. Değişim kaçınılmazdır, bunu kabul etmeliyiz. Değişip hala iyi kalabilmek de herkesin başarabileceği bir şey değildir. Metallica zamanla değişti ve her zaman iyi kaldı.
10) ReLoad (1997)
Geldik en zor kısma. Benim için Metallica söz konusu ise, son sıra diye bir şey olmamalı. Çünkü ne kadar inkar etsem de son sıraya koyduğum albüm, Metallica’nın en kötü bulduğum albümüdür. Bu gerçek beni derinden etkiliyor!
Metallica, 1996 yılında keskin bir dönüşle tarzını değiştirdi. ’96 ve ’97 yıllarında bizlere iki albüm sundular. Load ve ReLoad. ReLoad, Load’un stüdyo zamanından kalan fazla şarkıları içeriyordu. Ellerinde biriken materyal tek albüme sığmayınca böyle bir yol izledi grup.
ReLoad, farklı bir yaratıcılığa sahip fakat çok daha iyi anlara sahip olabilirdi. Ne olursa olsun, Metallica’nın her konserinin unutulmazları arasına giren parçalara da sahip. Maalesef Fixxxer onlardan biri değil, bir kere bile çalınmamış olması üzücü gerçeklerden.
Dinlenmeli: “Fuel”, “Fixxxer”, “The Memory Remains”
Bahsetmeden Olmaz: “Where The Wild Things Are”
9) St. Anger (2003)
St. Anger’ı neden ReLoad’dan üste koyduğumu uzun süre düşündüm. Bu albüm, Metallica’nın yarattığı en büyük hayal kırıklığıydı. Lou Reed albümü olduğu için “Lulu”yu saymıyoruz elbette. Metallica, tarzını daha önce de değiştirmişti fakat kendini oluşturan unsurlardan hiç bu kadar uzaklaşmamıştı. Tamamen farklı gitar ve davul tonları üzerine sololar da albümden çıkarılınca hayranların kafası bir hayli karıştı.
St. Anger, Metallica’nın ayaklarını yere vurup dipten kurtulmaya çalıştığı albümdür. Sonrasında yaptıkları iki albüm de bunun işe yaradığını gösteriyor. Müzikal açıdan hayranlarını tatmin edememiş olabilir. Fakat şunu gördük ki Metallica kendi tarzından çok uzak bir tarzda bile iyi bir albüm yapabiliyor.
Dinlenmeli: “Frantic”, “St. Anger”, “The Unnamed Feeling”
Bahsetmeden Olmaz: “My World”
8) Load (1996)
Tarz krizi elimize Load ile ulaştı. Metallica, ticari açıdan en başarılı albümünü yaptıktan sonra çıktığı şovlarda birkaç yeni parça çaldı. Konser atmosferinde eğlenmemek elde değil tabii, parçalar da güzel. Hal böyle olunca kimse tarz değişikliğinin o kadar da farkına varmadı. Ne zaman ki albüm piyasada yerini aldı ve üyelerin hepsi uzun saçlarını kesti, o zaman insanlar tepki vermeye başladı.
Albüm benimle yaşıt. O zamanın hayran-kafasını bilmem mümkün değil. Metallica’nın tarihin en iyi albümlerine imza atmasını sırasıyla izliyorsun ve karşına birden tam bir tarz değişikliği geliyor. Elbette kabul etmek kolay olmaz. Bir miktar sinir de beraberinde gelebilir.
Load’u ReLoad’dan bir miktar daha yaratıcı buluyorum. Metallica adım attığı tarz hakkında biriktirdiği melodileri işleyip önümüze ilk olarak Load’da sundu. Böylece hard rock esintilerinden bolca taşıyan yeni albüm bekleneni vermese de oldukça yaratıcı bir iş oldu. Benim için de en iyi hard rock albümleri arasındadır.
Dinlenmeli: “Bleeding Me”, “Until It Sleeps”, “The Outlaw Torn”
Bahsetmeden Olmaz: “King Nothing”
7) Death Magnetic (2008)
Metallica’nın St. Anger’dan sonraki adımı olan Death Magnetic oldukça kritik bir albümdü. Hayranlar yeni albümden korkuyorlardı ve Metallica kendini istenileni vermek için zorluyordu. Sonuç çok kötü olabilirdi, çok daha kötü tepkiler gelebilirdi. Beş senelik uzun bir bekleyişten sonra Metallica, Rick Rubin’in prodüktörlüğünde Death Magnetic’i bizlere sundu. Evet, Metallica istenilen her şeyi dikkate almış ve hayranlarını tamamen memnun edecek bir albüm oluşturmuştu. Yeni bas gitarist Robert Trujillo’nun da grupla ilk albümü olan Death Magnetic, Metallica’nın yaşlanmadığının canlı kanıtıydı.
Albümde eksi olarak gördüğüm tek yan prodüksiyon oldu. Rick Rubin şarkılardan çok iyi anlıyor fakat herkesin ortak fikri prodüksiyonun biraz daha emek istediği gerçeği idi. Yine de Magnetic çok sevildi ve ticari açıdan başarılı bir albüm oldu. Daha iyi olabilirdi diye düşündük fakat yine de sevdik, benimsedik, dinledik! Hala da dinliyoruz.
Dinlenmeli: “The Day That Never Comes”, “All Nightmare Long”, “The Judas Kiss”
Bahsetmeden Olmaz: “The End of the Line”
6) Hardwired… To Self-Destruct (2016)
Hardwired’ı beklemek çok zordu. Metallica, St. Anger’dan sonra beş senelik boşluk bırakmıştı. Bu sefer yıllar geçtikçe geçti fakat yeni albüm gelmedi. Sekiz sene sonunda cevabımızı aldık. “Hardwired” adlı ilk tekliyle sekiz sene boyunca biriken enerjiyi iliklerimize kadar hissettik.
Hardwired kesinlikle 2016 yılının benim için en iyi albümüdür. Yaratıcılık konusunda Metallica’nın kendilerini tamamen istediği yöne çektiğini çok iyi hissedebiliyorsunuz. Öyle ki, albüm Metallica’nın kariyerinin her anından kesitler taşıyor. Albümde ilk zamanlar kadar hızlı ve sert parçalar da bulunmakta, Load-ReLoad esintileri de yer almakta. Hardwired, Metallica için samimi bir albüm olduğu kadar bizim için de öyleydi. Devamının geleceğine inancım var.
Dinlenmeli: “Moth Into Flame”, “Spit Out The Bone”, “Halo On Fire”, “Atlas, Rise!”
Bahsetmeden Olmaz: “Dream No More”, “Confusion”
5) Metallica / The Black Album (1991)
Metallica, kendi adını taşıyan bu albümden önce kariyerinin en agresif albümünü yapmıştı. Eleştirilen noktaları da olsa o albüm o kadar çok yeni tarza kapı açtı ki etkisi inanılmazdı. Devamında gelen adımın çok iyi olması gerekiyordu. Nitekim öyleydi. The Black Album, inanılmaz bir enerjiyle geldi ve Metallica’nın en çok satan albümü oldu.
Birtakım değişiklikler kendini bu andan itibaren hissettirmeye başladı. Prodüktörlüğü Bob Rock’ın devralmasıyla Metallica müzikal açıdan thrash metalden biraz uzaklaştı. Lars Ulrich’in daha komplike olan davulları sadeleşti ve bununla birlikte değişimin temeli atıldı.
The Black Album’de gördüğümüz değişim asla kötü bir değişim olarak görülmedi. Burada bahsettiğimiz albüm, tüm tarihin en başarılı heavy metal albümlerinde baş sıralarda. James Hetfield’ın vokalleri bir önceki albümün de esintilerini taşıyarak çok daha farklı ve etkili bir noktaya ulaştı. Prodüksiyon açısından da oldukça dengeli ve başarılı olan albüm Metallica’yı çok daha farklı bir noktaya taşıdı.
Dinlenmeli: “Enter Sandman”, “The Unforgiven”, “Wherever I May Roam”, “Sad But True”
Bahsetmeden Olmaz: “The God That Failed”, “Through The Never”
4) Kill ‘Em All (1983)
Bu kadar kuvvetli bir başlangıç asla unutulmaz. Dört enerjik genç, yaptıkları müziği dünyaya duyurmak için ilk adımı Kill ‘Em All ile attılar. Kariyerleri boyunca birçok dönüm noktası yaşayacaklarını ve günümüzdeki kadar büyüyeceklerini ne kadar tahmin ediyorlardı bilinmez.
Metallica’nın o zamanın müzik piyasasını çok iyi okuduğunun ve ilham aldığı gruplardan/kişilerden ne kadar iyi beslendiğinin somut kanıtı olan ilk albüm hala ilk günkü etkisini korur bende. Hikayesi de metal tarihi için oldukça önemlidir. Kill ‘Em All’un oluşma sürecinde grubun solo gitaristi olan Dave Mustaine ile sorunlar yaşandı ve Mustaine gruptan kovuldu. Yerine Kirk Hammett geldi ve bu hem Metallica’yı hem de Hammett’ın eski grubu olan Exodus’u etkiledi. Ayrıca Mustaine’in Metallica’dan ayrılması üzerine bir de Megadethimiz oldu. “Metallica mı Megadeth mi?” tartışmaları o zamandan beri sürer. Megadeth’i çok severim ama bu sorunun cevabının Metallica olduğu da su götürmez bir gerçektir. İki türlü de kazanan müzikseverler oluyor elbette.
Kill ‘Em All, saf enerjidir. Yalnızca o zamanın değil, bu zamanın thrash metal gruplarının da örnek aldığı ikonik bir albümdür.
Dinlenmeli: “The Four Horsemen”, “Seek & Destroy”, “Whiplash”, “Hit the Lights”
Bahsetmeden Olmaz: “(Anesthesia) Pulling Teeth”, “Metal Militia”
3) …and Justice For All (1988)
…and Justice For All, Metallica’nın başından geçen trajik kazadan sonraki adımdır. Grup, turne otobüsünün kaza yapması sonucu bas gitaristleri Cliff Burton’ı kaybetti. Cliff Burton, müzikal dehası kanıtlanmış bir müzisyendi ve bu kaza olmasaydı Metallica çok farklı bir müzikal yön izleyebilirdi.
Kötü gelişmeler sonrasında Jason Newsted gruba dahil oldu ve yeni albüm çalışmalarına başlandı. Bu zorlu süreç Metallica’yı agresif bir yönde olgunlaştırdı ve yeni albümde bunu iliklerimize kadar hissettik. Agresif şarkı sözleri, sert davullar ve komplike riffler ile birleşince tüm zamanların en gaz albümlerinden biri ortaya çıktı.
Bu albümden bahsedince herkesin aklına meşhur bas gitar krizi gelir. Bilindiği üzere prodüksiyon konusunda Metallica’da Lars Ulrich’in sözü son derece önemlidir. Albümde bas gitarın son derece kısık olmasının sebebi de Ulrich’in yaptığı açıklamaya göre “dengeyi sağlamak için”. Albümün dengesi hakkında söyleyeceğim her şey olumlu olacaktır. Demek ki amaçlanan şey olmuş. Elbette albümdeki bas gitarı duyalım isterdim fakat biz Justice’e böyle alıştık. Ufak bir eksikten dolayı en sevdiğimiz albümler arasındaki yerini asla kaybetmeyecek.
Dinlenmeli: “Blackened”, “One”, “Harvester of Sorrow”, “…and Justice For All”
Bahsetmeden Olmaz: “Dyers Eve”, “To Live Is To Die”
2) Ride The Lightning (1984)
Ride The Lightning adını duymak bile tüylerimi diken diken eder, gaza gelirim. Baştan sona enerjik, baştan sona yaratıcı ve devasa bir albümdür. Kill ‘Em All’un başlattığını öyle bir noktaya çıkarır ki hayranların dudakları uçuklar. Emin olun sizleri neyin beklediğini dinlemeden bilemezsiniz, sözümün sonuna kadar arkasındayım.
Metallica, Ride the Lightning yazıldığı sırada daha üç yaşında bir gruptu. Grup üyeleri arasındaki harika iletişim ve her birinin çok yetenekli olmasının sonucu böyle harika bir albüme erkenden kavuşmuş olduk. Albüm, yalnızca Metallica’nın değil tüm zamanların en ikonik parçalarından bazılarına sahip. Baştan aşağı kalite ve hız ile harika bir müzisyenlik örneği!
Dinlenmeli: “Fade to Black”, “Creeping Death”, For Whom the Bell Tolls”, “The Call of Ktulu”
Bahsetmeden Olmaz: “Trapped Under Ice”
1) Master of Puppets (1986)
Yine net bir cümleyle başlamak istiyorum, yine sonuna kadar arkasındayım. Master of Puppets gelmiş geçmiş en iyi albümler arasındadır. Bunun benim sonu gelmez Metallica hayranlığımla ilgisi yok. Metallica, attığı adımları çok doğru attığını bizlere bu albüm ile kanıtlıyor zaten. James Hetfield’ın nasıl bir riff makinesi olduğunu gördük. Kirk Hammett’ın sololarını fiziksel olarak üzerimizde hissettik. Lars Ulrich’in davuluna akıttığı saf enerjisini duyduk. En önemlisi de Cliff Burton’ın müzikal bir deha olduğunu anladık.
1986 yılında metal müzik işte böyle zirve yaptı. O hevesli dört genç daha tecrübeli ve daha yaratıcı bir şekilde karşımıza çıktı. Yaptıkları en iyi işe imza attıktan kısa bir süre sonra büyük bir trajedi yaşadılar. Master of Puppets, grup için her açıdan unutulmaz bir albümdü.
Metal müzik herkese hitap etmiyor, bunun farkındayım. Master of Puppets’ı dinleyin bayılacaksınız demeyi çok isterim. Benim için gelmiş geçmiş en iyi albüm olsa da eminim ki tarza aşina olmayanlar için beğenmesi zor bir müzik. Açıkçası bu konudan da şikayet etmiyorum. Metal müzik herkese hitap etmeden buralara kadar geldi. Metal müzik, hayranları tarafından yalnızca dinlenmedi; takdir edildi. Herkes her müziği dinleyemez elbette, zevklere saygı duyulduğu sürece hiçbir sorun yok. Master of Puppets kendi alanında bir şaheser ve merak eden herkesin de göz atması gereken bir eserdir.
Dinlenmeli: “Master of Puppets”, “Battery”, “Orion”, “Damage Inc.”
Bahsetmeden Olmaz: “Welcome Home (Sanitarium)”, “Disposable Heroes”