Gece
Gündüz

Heaven of Delight: Sarayda Böcek Var!

1 October 2021
yazdı
5 dk'lık okuma

Sanatın çarpıcı, sıra dışı ve her defasında bilinen kalıpların dışına çıkması sanatçıların en büyük hazzı olsa gerek. İlhamın nereden geleceği belli olmaz iken her sanatçının kendi damak tadı, kendi ilham perileri ve şeytanları (!) vardır. Bazen eserler bizi dipsiz bir huzura doğru çekerken bazı eserler de içimizde haz yaratsa da bir yandan da bizi rahatsız eder, karmaşık duyguların içerisine sürükler. Aynı anda bir şey bizi hem iğrendirebilir hem de kendisine hayran bırakabilir. Ayrıca sanat eserlerinin global izdüşümlerinin yanı sıra bireysel çağrışımları da vardır. Nihan Kaya’nın TED konuşmasında bahsettiği “yatay” ve “dikey” kavramları da sanatı kavrayış biçimimize göre değişiklik gösterebilir. Bu çağrışımlar bizim bilinçaltımızdan, zevklerimizden, korkularımız ve hayallerimizden destek alır ve sanat eserleriyle içsel ve diğer insanlardan eşsiz bir bağ kurmamızı sağlar. Doğada gördüğümüz her şey bir sanat eserine bir sergiye dönüşebilir. Bunun için ise sadece hayal gücü ve yaratım enerjisi gereklidir.

Şimdi okuyacağınız yazımda modern sanatların içerisinde farklı tarzı ile bilinen ve kendinden söz ettiren Jan Fabre’nin Brüksel Kraliyet Sarayı’nda 2002 yılında yapmış olduğu ve halen sergilenmekte olan “Heaven of Delight” isimli eserini inceleyeceğiz. Bu esere geçmeden önce Jan Fabre hakkında biraz bilgi vermek istiyorum ki sanatçının iç dünyasına biraz yakın hissedelim. Jan Fabre’yi günümüzün en sıra dışı sanatçılarından birisi sınıfına dahil etsem sanıyorum bu yanlış bir değerlendirme olmaz. Belçika asıllı Fabre kendisini “consilience artistolarak tanımlamakta ve genellikle görsel sanatlar ve görsel illüzyonlar ile uğraşan farklı disiplinleri kendi içerisinde sentezleyen bir sanatçı. Jan Fabre sanat dünyasında ayrıca “ enfant terible “ olarak adlandırılmakta çünkü ortaya koymuş olduğu eserleri ve görsel şovları sanatseverleri hayran bıraksa da bu şovlarında kullanmış olduğu hayvansal materyaller nedeniyle de pek çok defa hayvan hakları savunucuları tarafından suçlanmış da bir isim. Jan Fabre’nin eserlerinin çoğunda renkli böcekleri görmek mümkün ki kendisi de çocukluğundan beri böceklere olan hayranlığını her firsatta dile getirmekte.

Gelelim halen sergilenmekte olan ve Belçika Kraliyet ailesinin himayesi altında bulunan “Heaven of Delight” isimli eserine… Brüksel’de yer alan kraliyet sarayının  “The hall of Mirrors” isimli salonunda sergilenen bu eser yüz binlerce mücevher böceğinden yapılmış… Fabre için de uzun süre Belçika sömürgesi altında yaşayan Kongo için bir iade-i itibar. The hall of Mirrors, II. Leopold tarafından inşa edilmeye başlanmış bir salon. Aynı zamanda II. Leopold, Kongo’nun sömürgeleştiren kral olarak da tarihe geçmiştir. Ancak salon, I. Albert zamanında tamamlanabilmiş ve duvarları tamamen aynalarla kaplandığı için de “Aynalı Salon” anlamına gelen Hall of Mirrors adı verilmiştir. II. Leopold’un amacı Afrika’dan getirdiği eserler ile bu salonu kaplamak olsa da ömrü buna yetmemiştir. 2002 yılında ise Kraliçe Paola’nin talebi ile Jan Fabre bu odanın tavanını ve lambalarını tamamen mücevher böceği ile kaplayarak eserini sonsuzlaştırmıştır. Böylece bir nevi de II. Leopold’un arzusu yerine getirilmiştir.

Fabre, bu salonda sıra dışı bir eser ortaya koymak istemiş ve geleneksel saray sanatların da olduğu gibi bunu boyalarla ya da mermerler ile yapmak yerine, böcekler ile yapmayı uygun görmüştür. Çünkü mücevher böcekleri Fabre’nin imzası gibidir. İlk başta düşündüğünüzde kulağa farklı ve kabul edilesi gelemeyebiliyor ama salonu yavaş yavaş izlediğinizde, tavan ve avize, ışığın  vurduğu farklı açılar sayesinde de bir görsel şölene dönüşüyor. Tabi ki Fabre sadece tavanı böceklerle kaplamıyor ancak bir kuş kanadı, sürüngen gözü gibi şekilleri de işlerken aynı zamanda devasa bir “P” harfi ile de Kraliçe Paola’yı onurlandırıyor.

Peki sanatsal olarak bu eser neden önemli?

  • Kullanılan mücevher böcekleri Tayland’dan getiriliyor. Mücevher böceklerinin kullanılma nedeni eşsiz renkleri olsa da aynı zamanda doğada da oldukça fazla bulundukları için nesli tükenmekte olan ya da tehlikede olan bir tür kullanılmamış oluyor. Ancak yine de bu eser hayvan severler tarafından kabul görebilir mi? Tartışma konusu tabi ki.
  • Her ne kadar böcekler zaman içeresinde doğada çözünseler ve yok olsalar da Fabre’nin kendine has stili ile böceklerin yüzyıllarca süre boyunca tavanı süsleyeme devam edeceği ve aynı zamanda görsel renk şöleninin de yapısında yer alan kitosan isimli böceklere has dış iskelet materyali nedeniyle sönmeyeceğini belirtiyor.
  • Zümrüt yeşilinden, yeşilimsi-mavi tonlara, mavilikten metalik gri ve menekşe renklerine kadar ışık oyunları ve bizim gözlemleme açımız ile de bu eser sürekli hareket halinde ve canlıymış gibi bir his veriyor. Tavanı seyrettiğinizde aslında böcekler hala yaşıyor ve hareket halindeymiş gibi gelse de bu Fabre’ni zaten bizde uyandırmasını istediği görsel illüzyonu.
  • Yapımında 1.6 milyon mücevher böceği kullanılan eser 29 asistan ile dört ayda tamamlanabilmiş.
  • Kafatası, zürafa bacağı gibi mozaik islemelerin yer aldığı eserin Belçika monarşisinin karanlık yanlarını simgelediği söylense de bu mozaiklerin ziyaretçiler tarafından görülemediği sadece Paola’yi simgeleyen P harfinin gözlenebilir olduğu söylenmekte ki ben de buna katılıyorum. Kendi ziyaretimde sadece P harfini seçebilmiştim.
  • Her ne kadar kraliyet ailesi artık Laeken’de yer alan sarayda konaklasa da Brüksel Kraliyet Sarayı hala diplomatik işlerin gerçekleştirildiği bir saray ve bu nedenle sadece yazın belirli bir dönem için ziyarete açık. Girişin ücretsiz olması bir avantaj olsa da ziyaret döneminin kısa olması nedeniyle de Belçika’yı ziyaret edecek kişiler için bunu hatırlatmakta fayda var.

Peki siz bu eser hakkında neler düşünüyorsunuz?

 

 

Ayşe Köse

I have graduated from Ege University Bioengineering Department. Currently, I am a postdoctoral researcher at KU Leuven Belgium. Because of my work, I have lived in Korea for some time. The time spent in Korea made me fall in love with Korean Culture. I have started learning Korean at King Sejong Institute in Turkey. As a writer and editor, my main passion on my articles are Korean culture, sustainable fashion, classical art, biological arts, movie critiques, yoga and meditation.

Yorum Yap

Your email address will not be published.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR