Son zamanlarda yeni grupları keşfederken temkinli yaklaşıyorum. “Ne kadar sert yaparsam o kadar iyi müzik ortaya çıkarırım” algısından dolayı eski tat arayan müzikseverler aradığına ulaşamaz halde buldular kendilerini. Ben de o müzikseverlerden biriyim. Zaten, pop kültüründen bahsetmek bile istemiyorum. Öyle bir hale getirildi ki şu an eleştirdiğim yeni gruplar ile yeni pop kültürü arasında yine dağlar kadar fark var. Sabit fikirli biri gibi görünmek istemiyorum. Durmadan pop kültürünü eleştirdiğim doğrudur fakat bu eleştiriler boşa sallanan sözler değil. Bilmediğim bir eseri eleştirmek hoşuma giden bir durum olmadığından pop piyasasını da her daim takip ederim. Böyle bir piyasada Idle Hands gibi gruplara denk gelmek her zaman olan şeyler değil. Bu yüzden elimizdekinin değerini bilmek gerek diye düşünüyorum.
Idle Hands, “Don’t Waste Your Time” adlı EP ile piyasaya çıkalı daha bir sene oldu. Gothic rock ve heavy metal karışımı soundları ile şu sıralar çok da denk gelmediğimiz kalitede bir müziğe imza atıyorlar kendileri. Bu sene çıkardıkları “Mana” ile de piyasaya resmi olarak ilk adımlarını atmış bulunuyorlar. İyi ki de yapmışlar. Bu tatları özlemiştik, çok özlemiştik. Sadece özgün bir atmosfer oluşturmayı başarabilmiş olmaları bile grubun geleceğini garantiye alan bir durum.
Mana oldukça iyi eleştiriler alsa da grup hala albümün tanıtımı ve dağıtımı ile ilgili ciddi sorunlar yaşıyor. Kendilerine Instagram hesapları üzerinden ulaştığımda grubun vokali Gabriel Franco albümün dış ülkelere dağıtılmasında hala zorluk çektiklerini belirtmişti. Kaliteli müziğe imza atan bu ekip canını dişine takarak sanatını dünyaya dağıtmaya çalışıyor ve tamamen onlardan bağımsız nedenlerden dolayı bu işleri zora giriyor. Bu piyasanın da en büyük sorunu bu; verilen değer sanata değil sadece görüntüye. Değer görmek için manasız sözler yazıp kadınları birer obje olarak kullanmak gerekiyorsa eğer bu müzik zaten o değeri istemez.
Idle Hands, doğru adım atmanın yararlarını oldukça iyi yansıtan bir albüme imza atmış. Bununla kalmayıp insanlarla olan ilişkilerini de oldukça iyi yönetiyorlar. Şahsen iletişime geçilebiliyor olmaları büyük bir artı. Ekibin artılarını sayarak bitiremeyiz zaten. Barındığı Blue Öyster Cult havası, oldukça kaliteli bir mix ve bütünlük hissini kaybetmeyen atmosferi Idle Hands’e çok büyük kapılar açacaktır.
Açılış parçası Nightfall’dan itibaren bitmek bilmeyen bir derinliğe sahip olan Mana, atmosferinden hiçbir şey kaybetmiyor ve nostaljik kalıplarda yakalayıcı melodiler sunuyor. Sadece Jackie’yi bile dinlemeniz albümün yakalayıcılığı ile ilgili size fikir verecektir. İnce gitar işçiliği ve doyurucu davulların üzerine bir de atmosferik vokaller eklenince albüm bütünüyle sizi istediği ruh haline çekebilecek güce sahip oluyor. Ayrıca barındırdığı hafif Paradise Lost esintisi de adeta çorbanın tuzu.
Uzun zamandır alt türleri bu kadar güzel harmanlayabilen bir yeni grup piyasaya adımını atmamıştı. Idle Hands bunu aynı zamanda yumuşak çizgiler ile yapıyor. Yaratılan atmosferin kapsayıcı etkisi ve barındırdığı esintilerle birlikte daha da özgünleşebilmesi de müziğin büyüsü olsa gerek. Idle Hands acilen büyümesi gereken bir ekip. Mana da harika bir çıkış albümü.
Öne çıkanlar (Albüm sıralamasına göre):
- Nightfall
- Jackie
- Give Me to the Night
- Blade and the Will
- Dragon, Why Do You Cry?