Gece
Gündüz

İstanbul’un Küçük Kıyameti

26 November 2020
yazdı
3 dk'lık okuma

İzmir depreminin ardından deprem gerçeği malesef yüzümüze yeniden acı bir tokat gibi çarparak ülke gündeminde ilk sıraya oturdu. Her deprem sonrasında olduğu gibi tüm iletişim kanallarında konuşulan, tartışılan, merak edilen tek bir konu vardı “beklenen İstanbul depremi ve bu depremin yıkıcılığı”.

Özellikle 17 Ağustos 1999 depreminin ardından ülkece travmamız olan bu doğal afete dair hepimizin en büyük korkularından biri olası İstanbul depremi ve muhtemel sonuçları. Öyle ki ülkenin herhangi bir yerindeki depremden sonra bile İstanbul depremini gerçekleştirebilecek fay tetiklenmiş olabilir mi diye merak ediyoruz, üstelik tarihsel kayıtlara baktığımızda da İstanbul ve deprem kelimeleri birbirine çok da yabancı değil. Her devrin mega kenti olan bu şehrin tarihi pek çok büyük depreme ve beraberinde gelen yıkıma şahit olmuş ama içlerinde biri var ki tarihi kayıtlara bile “küçük kıyamet” olarak geçecek cinsten. Evet bu küçük kıyamet “1509 Büyük İstanbul Depremi”dir.

2. Bayezid’in padişahlığı döneminde 10 Eylül 1509 saat sabaha karşı 4’te İstanbul ahalisi uykularından korkuyla uyanır, öyle bir uyanıştır ki bu daha önce görüp duydukları hiç bir şeye benzemediği için halk arasında küçük kıyamet olarak anılacaktır çünkü maruz kaldıkları şey 1000 yılından sonra Doğu Akdeniz’in gördüğü en büyük deprem olarak kabul edilecektir. Bu depremin 50 saniye sürdüğü, şiddetinin de 6.9 ile 7.2 arasında olduğu uzmanlarca tahmin edilir. Öyle şiddetlidir ki yer yarılıp da içine girme deyimi gerçek olur, deprem sırasında toprakta öyle büyük yarıklar oluşur ki bir çok kişinin bu yarıklara düşerek kaybolduğu görülür. Şehrin bazı bölgelerinde de yerden su ve kum fışkırır. Merkez üssü Adalar olan deprem Mısır’dan bile hissedilir ve şehri deyim yerindeyse yerle bir eder. 200.000’e yakın bir nüfusa sahip olan İstanbul’un bir çok semti yıkılır, depremin ardından 6 metrelik tsunami dalgaları şehrin bazı bölgelerini sular altında bırakır.  Aylarca artçı sarsıntıları devam eden depremde Topkapı Sarayı da büyük hasar görmüş, padişahın odasının tavanı çökmüş, sarayın aldığı ağır hasar yüzünden Sultan 2. Bayezid uzunca bir süre çadırda konaklamış daha sonra da Edirne’deki saraya gitmiştir, hatta depremde ölenler arasında hanedana mensup kişiler de bulunur. Şehrin bugün bildiğimiz bir çok önemli yapısı bu depremde ciddi boyutlarda hasar alır; Kız Kulesi, Anadolu Hisarı, Rumeli Hisarı, Fatih Camii bu ağır hasarlı yerlerden bazılarıdır, Ayasofya’nın minaresi ve şehrin burçlarından bir çoğu da yıkılır. 2008 yılında Prof. Dr. İlber Ortaylı, Prof. Dr. Vahdettin Engin ve Prof. Dr. Erhan Afyoncu tarafından hazırlanan “Payitaht-ı Zemin Eminönü: Bir Dünya Başkenti” adlı kitaba göre bu depremde İstanbul’da toplam 109 camii, 1070 ev yıkılır, geride sağlam kalan camilerin ise minareleri yerle bir olmuştur. Şehrin toplam nüfusunun %20’sinin doğrudan bu depremden etkilendiği yaklaşık 13.000 kişinin öldüğü, 11.000 kişinin ise yaralandığı belirtilir.

Dünyanın en büyük depremleri arasında sayılan bu depremin yaraları ise oldukça kısa sürede iyileştirilir. Divan-ı Hümayun kararlarınca deprem bölgelerinde keşif yapılır ve ihtiyaçlar belirlenir, depreme özel bir vergi getirilerek maddi kaynak oluşturulur, Anadolu ve Rumeli’den getirilen işçiler, ustabaşılar ve yardımcılarının toplam sayısı  80.000’i geçmeye yakındır ve tamamı şehrin yeniden imarında ya da hasarlı yerlerin tamirinde çalışır. Yapılan tetkikler ve planlamalardan sonra şehrin imarına Mart ayının sonunda başlanır ve Haziran’ın başında ise tüm çalışmalar bitirilir. İki ay gibi kısa sürede tamamlanan çalışmalar ile şehrin büyük bir bölümü ya yeniden inşa edilir ya da tamir edilerek yeni bir siluete kavuşturulur. Bu depremden sonra evlerin inşasında büyük oranda kereste kullanılmaya başlanır ve bu kullanım da ilerleyen dönemlerde İstanbul yangınları olarak anılacak ve dönem dönem şehri kabusa çevirecek bir başka afete yol açacak ilk adımlardan biri olacaktır.

Deprem yadsınamaz bir gerçeğimiz ancak bu gerçeği bilerek, unutmayarak ve hazırlıklı olarak muhtemel sonuçlarını kendimiz belirleyebiliriz. Acıların önüne geçmek de sevinçleri çoğaltmak da alacağımız tedbirlerle birlikte bizlerin elinde. Tarihin tekerrür etmemesi için onu bilip, ondan ders almak da bir o kadar önemli. Sesimi duyan var mı? cümlesini duymak zorunda kalmayacağımız yarınlara…

Yorum Yap

Your email address will not be published.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR