Gece
Gündüz

Kültür Endüstrisi ve Sanatta Metalaşma Sorunu

23 August 2024
7 dk'lık okuma

Kültür Endüstrisi ve Sanatta Metalaşma Sorunu

Endüstriyel üretimin artmasıyla büyük şirketlerin kurulması ve bu şirketlerin, karlarına kar katmak amacıyla toplumlar üzerinde kurdukları egemenlik çeşitli araçlarla sağlanmıştır. Egemen sistemin önemli tahakküm araçları arasında yerini alan kültür ve sanat metalaşarak sistemin sürekliliğini sağlayan  unsurlardan biri haline gelmiştir. Unutmamak gerekir ki, kapitalizm öncesi sanatsal üretim toplumun bir kesiminin finansal desteğine bağımlı ve ulaşılabilirliği de aynı şekilde toplumun bir kesimine tanınan  ayrıcalıkken, kapitalist toplumlarda bu bağlılık ilişkisi kopmuş ve sanatın özerkliği meselesi önem kazanmıştır. Her ne kadar, yeni bağımlılığı piyasa dolayımında gerçekleşiyor, sanat ürünlerine ulaşmanın da ekonomik ve toplumsal ilişkilerle doğru orantılı olduğu görünse de en azından teorik olarak bir sınıfa tanınmış ayrıcalık olmaktan çıkarılmış ulaşılabilir ve özerk hale getirilmiştir. Adorno ve Horkheimer, “Aydınlanmanın Diyalektiği” nde geçen “kültür endüstrisi” kavramını ortaya atarak bu konuda incelenebilecek ilk teorik adımları atmışlardır. 2. Dünya savaşından sonra aydınlanmaya olan inançlarını yitirmiş, ekonomi üzerine kurulan güç dengesini eleştirerek nesneleşen birey, toplum ve kültürü incelemişlerdir. Değişen sanat ortamı ve gelişen teknoloji ile sanatçılar yeni bakış açıları ve yeni ifade arayışlarının peşine düşmüşlerdir.

1947 tarihinde, Frankfurt Okulu döneminde Horkheimer ve Adorno’nun birlikte yayınladıkları “Aydınlanmanın Diyalektiği” adlı eserde bahsedilen “kültür” endüstrisi” kavramı ilk kez literatürde yerini almıştır. İlk başta ele alınan konu içerisinde kitle kültürü olarak bahsedilirken daha sonradan bu kavramın toplumdan gelen kültür anlayışına yönelik yaptığı çağırışımdan ötürü, savundukları meselenin aslında ekonomik güç tarafından yönetilen kültür anlayışını daha net ifade etmesi açısından bu kavram kültür endüstrisi kavramına dönüşmüştür. Ticarileşme ve kültür ürünlerinin metalaşması vurgusunu endüstri kavramının altını çizerek belirtmektedir.

Aydınlanma ile beraber bilim ve teknoloji alanında önemli ilerlemeler söz konusu olmakla beraber gelişen bilimsel ve teknolojik imkanların (Aydınlanma ideolojisinin tam tersi konumunda) insanların aleyhine kullanılan siyasi bir güç haline gelmesi durumunuda eleştirmişlerdir. Tüm itirazlarının temelinde de bu durum yatmaktadır ve aynı durumu ekonomik yapı içerisinde de görmektedirler. Kitle iletişim araçlarının gelişmesi ile bu araçları yine ekonomik gücü elde etmiş egemen sınıfın, kar amacı ile yöneterek sanat, din, siyaset, felsefe gibi kültürel öğeleri ticarileştirdiğini savunmuşlardır.

Adorno ve Horkheimer’a göre, kültür, toplum ve birey sistem tarafından adeta esir alınmış ve sistemin sürdürülebilirliğini sağlayan nesneler haline dönüşmüşlerdir. Dolayısıyla sistemin sürekliğini sağlayan nesneler sistemi değiştirecek konumdan otomatik olarak düşmektedir. Fakat Horkheimer’a göre Adorno bu duruma tamamen karamsar bir şekilde yaklaşmayıp çıkış kapısının yine sanat olabileceğini düşünmektedir. Adorno’nun tek umudunun sanat olmasının sebebi, sanatın özerk bir tarafının var olabildiğine yönelik inancından kaynaklanmaktadır.

Sanat tarihine baktığımızda sanat, kilise ve din otoritesinden, seçkin sınıfın otoritesine dönüşmüş, ekonominin toplumun önemli bir unsuru haline gelmesi ile birlikte özerkliğini kazanmış, toplumun her kesiminden insanın ulaşabildiği ve sahip olabildiği bir duruma evrilmiştir. Bu evrilmenin üzerinde kültür endüstrisinin de büyük bir payı vardır. Kapitalist sistemde, lüks tüketim mallarının çoğunun ucuzladığı ve toplumun her kesimin sahip olma arzusunu karşılanabildiği bir ortam görülmektedir. Üretimin ve tüketimin hız kazandığı bu dönem, sanatın da kısa süre içerisinde üretilip tüketilebileceği bir zemini oluşturmaktadır. Bu sebeple, mal gibi alınıp satılan sanat, metalaşma sorunu ile karşı karşıya kalmaktadır. Eserlerin insanlar tarafından alınıp, tüketilir hale gelmesi sanat piyasasının oluşmasına ve ticari kaygıların da ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Değişen  bu sistem içerisinde ele alınabilecek en önemli sanatçılardan birisi ise Andy Warhol’dur.  Warhol, çalışmalarında serigrafi  baskı tekniğini kullanmıştır. Kullandığı imgeler, modern dünyanın mitleridir ve makineleşmiş bir toplumu anlatmaktadır. Warhol’un atölyesinin ismini “Fabrika” koymasından da anlaşılacağı gibi yaşadığı kapitalist çağın gerçeklerini yansıtmaya çalışmıştır. Seri halde ürettiği çalışmarı ile sanatı eğlence aracı olarak gören toplumu ve ekonominin egemenliği altına giren sanatı yansıtan işler ortaya koymuştur. “O, insanların iş ve başarıya taptığı kapitalist dönemde sanatı da bu ortamın bir parçası haline getirmiştir” (Kuspit, 2006,s.166).  Böylelikle eleştirel bir tutum sergilemekle beraber sanatın ne olduğunun bulanıklaştığı bir dönemde bu sorunun altını çizerek ona yeni bir felsefi boyut kazandırmıştır.

Küreselleşmiş topluma, otoriter devlet anlayışına ve tekelci güçlere karşı anti duruş sergileyen bireyselleşme, kendini gerçekleştirme gibi alanlar üzerinde düşünen akımlar ortaya çıkmıştır. 20. yüzyılda baş gösteren Avangard, kurumsallaşmış sanatı eleştirerek kendini anti-sanat ile özdeşleştirmiştir. Modernizmi, sanatın özerkliğini, sanatın hayatla bağının kalmadığına inanarak reddeder. Avangard’ın modernizmi reddetmesinin sebebi “modern sanat anti gelenekçi olduğunu savunsa da gelenekçi tavrını içinde barındırmasından” kaynaklanmaktadır. İki dünya savaşı süresinde devam eden akım, sanata karşı sunulan ilk özeleştiri niteliğindedir.

Müzelerin kimsenin hatırlamadığı cesetlerle dolu mezarlıklarla aynı şeyi ifade ettiğini belirten Fütüristler, manevi bir cömertlikle yapılmayan hiçbir eserin başyapıt olamayacağını iddia ederler. Onlar da kurumsallaşmış tüm yapılara karşı olduklarını belirterek eskimiş olana korkakça tapınmanın, yeniliğe ve gençliğe dair duyulan adaletsiz nefretiyle savaşacaklarını ilan etmişlerdir. Dada’ya baktığımızda da daha fazla manifesto ile karşılaşmaktayız. Dada hareketininin öncülerinden Hugo Ball, Zürih’e sığınmış olan muhalif avangard sanatçıların, siyasilerin birlikte ve özgürce kendilerini ifade edebilecekleri ortam olan Kabare Voltaire’i kurarak sanatın ancak tiyatro ile insanı kurtarabileceğine inanmıştır.

“Sanat manifestoları, Avrupa’da 60’larda bürokratik bir hal alan ve korunan sanata karşı olan ve doğrudan yaşanan anın örgütlenmesini önemseyen, başını Guy Debord’un çektiği Situasyonizmi, Amerika’da “Dünyayı bu burjuva entelektüel hastalıktan, profesyonel ve ticari kültürden; bu ölü, yapay sanattan arıtın!” diyen Fluxus’u hareketlendirmiştir.”(Kösemen, 2019:210)

Bu sebeple, 60’lı yıllar dünya savaşlarının yaşanması, kapitalist sistemin şekillendirdiği yeni üretim ve güç ilişkilerinin oluştuğu yıllar olmakla beraber, bu sistemin yarattığı ortamın içerisinde bulunan eşitsizlik ve otoriteye karşı mücadele içerisinde olan, bahsetmediğimiz daha birçok  entelektüel ve yaratıcı grupların oluşmaya başladığı yıllar olmuştur.

Küreselleşmenin bir sonucu olarak gelişen endüstri ortamı, farklı yaklaşımlar ekseninde değerlendirildiğinde sanatı ve kültürü bir endüstri nesnesi haline getirmesi ile birlikte sanatın daha kolay ulaşılabilir ve üretilebilir olmasını sağlamıştır. Her ne kadar Adorno ve Horkheimer bu endüstriyel ortam içerisinde kültürün ve sanatın metalaşarak kapitalist sistemin sürdürülebilirliğini sağlayan unsurlar haline geldiklerini ifade etselerde, bu ortam farklı kültürlerin uluslararası dolaşıma girmesine ve yeni teknolojiler sayesinde sanatsal ağın günden güne yayılmasına sebep olmuştur.

 

 

KAYNAKÇA

ATASEVEN, S. Y. (tarih yok). Andy Warhol’un Resimlerinde Popüler Kültürün Etkisi.

BORATAV, O., & GÜRDAL, N. (2016). KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ BAĞLAMINDA SANAT ESERİNİN TECİMSELLEŞMESİ ve METANIN ESTETİZE EDİLİŞİ. YILDIZ JOURNAL OF ART AND DESIGN, 96-109.

ÇÜÇEN, A. K. (2005). BATI AYDINLANMASININ DÜŞÜNSEL KÖKENLERİ VE ELEŞTİRİSİ. Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 115-122.

Kayserili, M. E., & Satır, M. (2013). KÜRESELLEŞME SÜRECİNİN ULUSAL KÜLTÜR VE SANATA ETKİSİ . A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 306-318.

KÖSEMEN, İ. B. (2019). GEÇ KAPİTALİZMDE SANATIN ÖZERKLİĞİ VE SANATÇININ İTAATSİZLİĞİ MÜMKÜN MÜ? SANAT NESNESİ, SANATÇI VE SERMAYE İLİŞKİSİNİ ANLAMA DENEMESİ. Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 199-222.

Küçükkalay, M. (1997). ENDÜSTRİ DEVRİMİ VE EKONOMİK SONUÇLARININ ANALİZİ. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 51-68.

YILMAZ, N. Ç. (2018). SANAT VE KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 452-459.

Yorum Yap

Your email address will not be published.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR