Sevgili EAOMAG okurları, bu içerikte siber zorbalık ve yarattığı huzursuzluktan bahsedeceğim. Öncelikle bu yazıyı okuyacak herkesin kendi için “Ben de yapıyor muyum?” diye düşünmesini rica ediyorum. Bildiğiniz gibi herkesin elinde bir akıllı telefon var ve içinde onlarca sosyal medya hesabı. Her gün sosyal medya hesaplarımızda aktifiz, fikirlerimizi söylüyoruz, insanlarla paylaşıyoruz, tanıdığımız tanımadığımız birçok insanla etkileşime giriyoruz. Peki bu fikirler, etkileşimler her zaman doğru mu? Kendimizi ölçüp tartıyor muyuz?
Bildiğiniz gibi siber zorbalık dediğimiz kavram aynı zamanda linç kültürü de denilen, genelde tanımadığımız insanlara yaptığımız birtakım hakaretler, aşağılayıcı sözler, eleştiri olmaktan çıkmış söylemlerdir. Bu tip söylemler yayan insanlar her yerdeler aslında. Sadece fark edilmeleri zor çünkü sanal kimliklerine gizleniyorlar. Eminim ki yüz yüze söyleyemeyecekleri sözleri klavyelerine güvenip söylüyorlar. Bu sözlerin nelere sebep olabileceğini düşünmeden… Gelin biraz bunların nedenlerine bakalım.
Neden bu nefret? Nereden geliyor? Benim gözlemleyebildiğim kadarıyla bu nefret kendi hayatlarındaki ya da kişiliklerindeki eksiklerden kaynaklı. Siber zorbalık dediğimiz kavramı şüphesiz ki en çok yaşayan göz önünde olan insanlar; ekran yüzleri, oyuncular, şarkıcılar, sosyal medya fenomenleri… Kendi hayatından tiksinen, nefret eden, kendiyle savaşını bir türlü bitiremeyen içi nefret dolu insanlar ellerindeki akıllı telefonlardan bu kişilerin hesaplarına ağza alınmayacak küfürler, argo sözcükler ve bunlar gibi nefret söylemleri yazıyor. Öyle bir seviye ki dış görünüşe kadar eleştiriyorlar. Neden? Neden bunları savaşırcasına bir hınçla yazma gereği duyuyorsunuz? İçiniz böyle mi soğuyor? Ya da o sözleri yazdığınızda hayatınızdaki eksik parça yerine oturuyor mu? Ben size söyleyeyim. Siz bunları yazdıkça içinizdeki boşluk küçülmeyecek, aksine büyüyecek.
Peki, bu söylenen kötü sözlerin etkilerini hiç düşündünüz mü? Ya da bunların sizin için yazıldığını? Ne hissederdiniz? Siz o yorumu yazdınız bitti, peki ya yorumu yazdığınız kişi? O da sizin gibi etten kemikten bir insan. Sizin gibi doğdu, sizin gibi ailesi var onun da. Bir annesi, babası, kardeşleri belki? Onlar da görmeyecek mi o yorumları? Mesela, ünlü bir oyuncu düşünelim. Ve onu hunharca linç eden magazin programcıları, onlarca izleyici ve bazen de hayranları… Ona söylenen bu sözlerin havaya gittiğini mi düşünüyorsunuz? Ünlü biri diye o kişi insan değil mi? Yaşanılan hayata göre insaniyet seviyeleri ölçülebilir mi?
Neden içimizdeki kini durduramayız? Neden sinirimizi başkalarından çıkarmayı bu kadar seviyoruz? Bedeli olmayacağını düşündüğümüz için mi? Yoksa kendimizle savaşmanın en iyi yolu başkalarının eksiklerini hunharca aramak mı ? Klişe bir söz var ya hani? Kimsenin hayatına karışmamamızı öğütleyen? O söz ne zaman gerçek yerini bulur bilir misiniz? Kendi hayatımıza kendimiz karışabildiğimiz zaman. Çünkü kendi kurallarımızı kendimiz koymazsak başkaları bize kendi kurallarını koyar.
Başkalarından nefret etmeden önce kendinizi sevin. Ve en önemlisi DÜŞÜNÜN.