2000’li yıllarda ilk albümünü çıkarmış olan gruplar içinde en başarılı olanlardan biri şüphesiz Volbeat’tir. Buna kanıt arayacaksak eğer zamanımızın en büyük grubu Metallica’nın da Volbeat hayranlarına dahil olduğunu göz önünde bulundurmamız yeterli olacaktır.
Artık yeni olarak tanımladığımız gruplar bile en az on senelik. Volbeat’in kuruluşundan bu yana 18, ilk albümlerinden bu yana ise 14 yıl geçti. İlk albümlerinden beri hız kesmeyen bir yükselişe sahip olan grup, 2013 tarihli “Outlaw Gentlemen & Shady Ladies” adlı albümlerinin çıkışı ile her festivalin aranan ismi oldu. Bu albüm aynı zamanda Anthrax eski gitaristi Rob Caggiano’yu kadrolarına kattıkları albümdü. Caggiano’nun gruba girmesiyle birlikte tarzlarında belli değişikliklere giden grup yakaladıkları sound ve prodüksiyon kalitesini koruyup 2016’da yılın en iyi albümlerinden biri olan “Seal the Deal & Let’s Boogie”yi piyasaya sürdüler. Bu iki albüm sonrası yeni Volbeat, arkasında eski günleri özleyen hayranlar bıraksa da inanılmaz bir ünle yoluna devam etti.
Geçen senenin son dönemlerinde bu sene kavuşacağımız yeni bir albüm üzerinde çalıştıklarını belirten grup, 10 Mayıs’ta “Parasite” adlı 38 saniyelik adeta teaser niteliğinde bir parça ile açılışı yaptı. Bu rock rüzgarının tadı damağımızda kaldı, neyse ki bir sonraki adım gecikmedi. Tam beş gün sonra Volbeat, albümün ismi ve kapak görseliyle birlikte yeni bir single –bu sefer kısa olmayandan- piyasaya sürdü; Leviathan. Son iki albümlerinden tanıdık olduğumuz sağlam, yakalayıcı bir riff ve inanılmaz kaliteli bir prodüksiyona sahip Leviathan daha ikinci nakaratta dilime dolanmıştı bile. Bizlere sunulan son single ile tanışmamız ise yalnızca bir hafta önceydi; “Last Day Under the Sun”. Volbeat’in tüyleri diken diken etme özelliğinin kuvvetini bu parçayla bir kez daha anlamış olduk. Yeni tarzlarına da hayran kaldık.
Bana soracak olursanız Volbeat’in bu zamana kadarki en iyi kaydı için cevabım “Seal the Deal & Let’s Boogie” olacaktır. Bu birçok Volbeat hayranının seçimleri ile çelişecek bir cevap fakat detaylı düşünülmesi sonucu anlaşılacaktır ki en tutarlı, en atmosferik Volbeat albümüdür kendisi. Volbeat’in bu zamana kadar kötü bir albüme imza attığına inanmıyorum zaten. Bundan sonra da bu yaratıcılıklarını kaybedeceklerini sanmıyorum. Şimdiye kadar duyduklarımızdan ve gerek grubun imaj değişikliği gerek verdiği röportajlardan yola çıkarak şunu söyleyebiliriz; “Rewind, Replay, Rebound” Volbeat’in bu zamana kadarki en klasik rock bazlı albümü olacak. Bundan şikayet ediyor muyuz? Hayır elbette. Hatta lütfen, daha fazlasını gönderin. Elbette bir “Beyond Hell/Above Heaven” veya bir “Guitar Gangsters & Cadillac Blood” daha duymak isterim. Özellikle o iki albümün yeri bende ayrıdır. Fakat sırf o tarza geri dönmek için grubun şu anda yakaladığı inanılmaz ivmeyi bozmasını asla istemem. Gerçi Instagram’da yayınladıkları videoda Michael Poulsen, albümün eski Volbeat’ten de esintiler taşıyacağını belirtmiş. Meraklanmak için başka bir neden daha!
Volbeat’in şu an 2000’li yılların en önemli ve en başarılı gruplarından biri olduğuna dair bir şüphe yok. Yeni albümleri ile de bu çizginin değişmeyeceğine eminim. Benim üzerimde bir Seal the Deal etkisi bırakacak mı bilmiyorum, umarım bırakır. Fakat üzmeyeceğinden ve yine yılın en iyilerinden biri olacağına adım gibi eminim. İşin üzücü yanı ise bu meraklı bekleyişin 2 Ağustos’a kadar sürecek olması. “Rewind, Replay, Rebound” yolunda bir single daha bekliyoruz, üzmeyin bizi!