Gece
Gündüz

İlham ve Şekil Verme Süreci Üzerine

8 November 2019
3 dk'lık okuma

İlham arayışı geçmiş ve günümüz için ortak bir sorundur. Bir edebi, müzikal esere; herhangi bir sanat eserine başlamak üzere atılan ilk adımın en önemli destekçisi ilhamdır. Oluşan fikrin düzenli bir biçimde yansıtılması ise bir sonraki aşamadır ve bu aşamada da ilhama olan ihtiyaç kaybolmaz. İlham dediğimiz; eserin üretimi boyunca var olan, her aşamadaki dokunuşlara şekil verendir. Bazı insanlar için bulması kolaydır, bazı insanlar ise aramaktan bezmiştir.

Ortaya bir eser koymayı isteyen ve deneyen herkes bilir ki boş boş bakma evresi diye bir gerçek vardır. Bunun asıl nedeni ortaya çıkan fikre ilham aşamasında yeteri kadar şekil verilmemiş olmasıdır. Fikrin temeli sağlam atılmadığı için yukarıya tırmandıkça alttaki boşlukların etkisi hissedilir. Bir nevi inşaat. İnşaat işi de böyledir, temelde bir sorun varsa o binanın yıkılması gerekir. Başka çare yoktur.

Başarılı sanatçıların ilham kaynakları bu sebeple merak edilir. Yüzlerce sayfalık bir şaheserin oluşum aşamaları her zaman okuru üzerinde merak uyandırır. Bu konu hakkında tartışırken en son okuduğum eser olan “Uykusuzluk” üzerinden gitmek istiyorum. Stephen King’in ülkemizde en zor bulunan romanlarından biri olan Uykusuzluk’un son baskısı Remzi Kitabevi tarafından yıllar önce yapılmış. O zamandan beri de kitabın yeni baskısı mevcut değil. Son yıllarda Stephen King’in eserlerini ağırlıklı olarak raflara taşıyan İthaki Yayınları’ndan da herhangi bir haber yok bu konuda. Aynı şekilde Sayfa 6 Yayınları da bu kitap hakkında sessizliğini koruyor. Bir sahafın elinde son kalan kopyasına ulaşabildiğim için kendimi şanslı sayıyorum.

İlham hakkında düşüncelerimin bir kısmına gayet güzel tercüman olduğu için bu kitap üzerinden örneklendirme yapmayı uygun gördüm. 645 sayfalık bu devasa eserin ortaya çıkış noktası hakkında kesin bir bilgi veremeyecek olsam da bir tahmin yürütebilirim. Konu ve içerik hakkında detaylandırmaya girmek istemiyorum fakat elbette birtakım bilgileri vermek zorundayım. Ana karakterimiz, yaşını başını almış bir adam olan Ralph Roberts. Ralph, uyku sıkıntısı çekmeye başlayana kadar hayatında her şey normal gidiyordur. Uykusuzluk ise onu hayatının önemli bir dönüm noktasında bulur: Çok sevdiği karısını kaybettiğinde.

Yaşlıların az uyuduğunu biliriz. Aynı zamanda uykuları da hafiftir. Babaanne evinde gece su içmeye kalkarsanız tek başınıza uyanmazsınız hiçbir zaman. Biraz gözlem sonucu hepimiz ulaşabiliriz bu sonuca, değil mi? King’in de yaptığı bu aslında, gözlem yapmak. Fakat burada farklı bir bakış açısı var. Bir gün içinde gözümüze ne kadar ilginç olay çarpıyor aslında, hiç fark ettiniz mi? Bizler ise her şeyi normal seviyeye indirgeyip, üzerine düşünmeden geçiyoruz. King’in farkı gördüklerinin üzerine düşünmesidir. Gördükleri ne kadar normal de olsa olaylar kafasının içinde bir anlam bulana kadar bu düşünme sürecini devam ettiriyor. Başarılı olup olmadığını tartışmaya gerek bile yok. “Cujo” da bu konuda güzel bir örnektir. Kuduz köpek dehşetinden kaliteli bir gerilim romanı çıkarmak zordur. Özellikle bu kitap yıllarca konuşulan bir kitapsa.

Stephen King’in basit yaşanmışlıklardan şaheser çıkarması gördüğünüz üzere onun için gayet sıradan. Bu konuda en iyi örneklerden birinin de Uykusuzluk olduğunu eminim okuyunca anlayacaksınız. Yaptığı gözlemden bambaşka bir dünyaya adım atması ve o dünyayı kendi hayal gücüne göre şekillendirmesi bir yana, bunun için sadece küçük bir fikir parıltısı yetiyor: Yaşlıların uykusuzluğu nedir, ne gibi sonuçlar doğurabilir? Bir şeylerin üzerinde durmak, fikir yürütmek vakit kaybı değildir. Beyninizin yönlenebileceği yolları bulmak ve şekillendirmek ancak bu yolla olabilir. Belki bakarsınız bir gün hiç tahmin etmediğiniz bir yerden yakaladığınız ilhamla şöhret basamaklarını bile tırmanıyor olabilirsiniz.

Yorum Yap

Your email address will not be published.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR