Tamam! Kendimize kendimizi armağan edelim de… Nedir bu kendin olmak meselesi?
Birkaç yıldır sürekli sosyal medyada duyduğumuz “Kendin ol! Kendin ol!” diye bangır bangır bağıran bir kitle var. Bu kitlenin peşinden sürüklenen ama bilinçsizce sürüklenen de bir kitle var. Kendim olacağım diye kendini paralayan o nedenle duygularını ve umutlarını hem kendisinin hem de kendin ol diyen bilgelerin (!) istismar ettiği büyük bir kitle… Bu nedenle biraz kendin olmak nedir ondan bahsetmek istedim. Hem de bu süreçte faydalanabileceğimiz bir kaç kaynaktan da söz edeceğim.
Bu yazıyı üç parça olacak şekilde hazırlamayı uygun görüyorum. İlk parça olan bu yazı ile size bir merhaba diyeyim. Sevgili arkadaşlar, kendisi olmak isteyen ve nasıl olacağını bilemeyenler, oldum sananlar, olamam diye korkanlar, ne olması gerektiğini bilemeyenler, ne olması gerektiğini çok iyi bildiğini bildiği için olabilecek diğer tüm güzel olasılıkları kenara itenler, kendisi olmak isteyip üşenenler, kendisi olmak isteyip biraz ilerleyip pes edenler, sevgili herkesler, hoş geldiniz!
Bir nefes alalım öncelikle… Yazının burasına kadar geldiyseniz burada durun, bir nefes alın! Sol elinizi kalbinizin sağ elinizi karnınızın üzerine koyun. Evet, lütfen tereddüt etmeden bunu yapın. Şimdi tüm odağınızı iki kaşınızın ortasına getirin. Derin bir nefes alın ve rahatça bu nefesi verin. Aldığınız ve verdiğiniz nefeslerin farkında olarak bir nefes daha alın. Bir nefes daha… Yüzünüze hafif bir gülümseme kondurun. Olduğunuz anı fark edin. Şu an ne gibi bir durumun içinden geçiyorsunuz bilmiyorum. Ama adı üzerinde bir durumun içerisinden geçiyorsunuz. Kelimenin kendisi “geçici” yani sadece bir süre bizimle olacak ve geçecek.
Bu minik farkındalık çalışmasının ardından yazımıza kaldığımız yerden devam edelim.
Bize doğduğumuz ilk andan itibaren bir isim, bir din, bir kimlik, bir etnik köken, bir ırk verildi ve bundan sonraki hayatımızda bu kimlikle yaşamamız istendi. Daha dünyaya geldiğimiz ilk anda dünyanın kokusunu tam içimize çekemeden annemizin memesinden ilk sütü içemeden hayat yolumuza karar verildi. Bundan sonraki ömrümüzde bu kimlikle yaşamamız istendi. Bazı şeyler o kadar sorguya açık değildi ki onları sevip sevmeyeceğimizi bize uyup uymayacağını bile düşünmeden reddettik; belki hiç görmedik. Bazı şeyler ilgimizi çekti bu şeylerin peşinden gitmek istedik ama ya azarlandık ya suçlandık. Yanlış yaptığımız düşündürüldüğü için o şeylerden uzak durduk belki o şeylerden korktuk ve o şeyleri de bir kutuya, karanlık bir kutuya hapsettik.
Doğduğumuz evin, yaşadığımız mahallenin, gittiğimiz okulun, arkadaş çevremizin, sosyal medyada takip ettiklerimizin, dönemin popüler mesleklerinin diye diye böyle uzun bir listenin yazdığı bir “yaşam reçetesi” vardı. Bu dünyada var olmak için o reçeteye uymamız gerektiğini düşündük (düşündürüldük). Belirli bir süre bu kimliklerle ve reçetelerle yaşamakta sorun yoktu ama bazılarımız için bir ilişki, bazılarımız için başarısız bir kariyer, bazılarımız için üzerimize uymayan kıyafetler bazılarımız için bir şarkı hiç fark etmez… Bir şeyler oldu ve bizim herkese gösterdiğimiz süslü bir kutunun yanı sıra herkesten hatta kendimizden bile sakladığımız bir kutu daha olduğunu fark ettik. Bu kutu o kadar çirkin, bakımsız ve kokuşmuş bir kutuydu ki uzun bir süre o kutuya bakmak şöyle dursun varlığını bilmemiz bile bizi rahatsız etti. İşte o süslü kutu ile o kokuşmuş kutunun içindekileri bir araya getirdiğimizde kendimiz olmaya ilk adımı atmış oluyoruz. Bundan sonra da kendimiz olma yolunda bu iki kutunun içindekilere bakıp neleri sevip sevmediğimizi, nelerle yola devam edip etmeyeceğimizi yeni neler koyabileceğimizi de düşünmeye başlıyoruz.
Size bir kötü bir iyi haberim var. Önce iyi haberi vereyim. Biz Purnamadah mantrada da söylendiği gibi
“Tamız! Ne yaparsak yapalım daha tam olmayacağız ya da yapamadığımız hiçbir şey bizi eksiltmeyecek. Tam olarak yaşamak ne mutluluk peşinde koşmak ne de acıdan kaçmaktır… Tam olmak, bunların hepsinde aynı kalmaktır (Purnamadah Mantra-Çetin Çetintaş)”
Hemen ardından ise kötü haberi vereyim. Hiç bir zaman kendimiz olamayacağız ancak kendimiz olmaya her an kendimiz olma yoluna kendimizi adadığımız müddetçe yakınlaşacağız. Öyle bir yakınlaşacağız ki kendimizin kendimizden farkı kalmayacak…
Üçlemenin ilk yazısı olan bu yazıda bu yakınlaşmada bize fayda sağlayabilecek olan podcastlerden bahsedeceğim size. Aslında çok da uzun uzun bahsetmek istemiyorum. Aşağıya bu yolculukta size (bize) rehberlik edecek podcastleri sıralayacağım ve bu podcastlerden size (bize) uygun olanları zaten seçeceksiniz (seçeceğiz). İkinci yazımda bu yolculukta bize destek sağlayacak birkaç kitaptan bahsedeceğim. Son yazımda ise bir kaç yoga serisi ve meditasyon pratiği paylaşarak bu konuyu şimdilik kapatacağım.
“Kendin ol dünyayı değiştir” (Access Consciousness mottosu ve Access Consciousness kurucusu Dain Heer’in Kitabı).
Dünyayı değiştirmek kendi içimizde yanan kıvılcımı ve o kıvılcıma inatla ve bilinçsizce sönsün, dışarıdaki insanlar görmesin diye attığımız suları toprağımızdaki tohumlara verdiğimizde başlar.
Artık podcast listesini daha fazla sizi sabırsızlaştırmadan paylaşabilirim.
Yedi Çeşit Evet- Berrak Yurdakul
Unicorn’un Gözüyle- Çetin Çetintaş
Yakın İlişkiler- Gizem Sürenkök
Kendine İyi Davran- Beyhan Budak
Merdiven Altı Terapi- Deniz Dülgeroğlu
Özlem Tokgöz Özsoylar Youtube Kanalı
Psikiyatri ve Duvarın Ardı- Uzm. Dr. Cengiz Arca
Yoldayız, Geliyor musun?- Ece Targıt
Son olarak şunu belirtmek isterim ki, hepimiz bir arketipiz ve bir o kadar da kendimize özgüyüz. Nasıl kendimize özgü olmayalım ki? Parmak izlerimize kadar diğerlerinden farklıyken, yaşamımızı aynı kalıplar içerisinde yaşayıp aynı olmak için muazzam derecede ısrar ederken zayıf çırpınışların neden olduğu güçlü sıkışmalar yaşıyoruz. Oysa ki otantik özümüzle tanışmak için attığımız her adımda otantik özümüz bizimle buluşmak için daha fazla adım atıyor. Önemli olan attığımız adımların kararlılığı, istikrarımız. Bu yolda yani, kendin olma meselesinde, vakit harcarken bazen ıstırap dolu hadiseler yaşayacağız ama asla pes etme! Kendine kendini armağan et. Kendine önce kendin dokun ve kendini önce kendin sev.
Nasıl anılmak istiyorsan, nasıl dokunulmak istiyorsan, nasıl sevilmek istiyorsan önce bunu kendine sen kendin sağla. Gerisi zaten gelir. O zaman o mutsuz iş, o karmaşık aşk, o çaresiz kadın/adam her neyse kendi yolunu bulmaya başlayacaktır.
Son olarak şunu da asla unutma. Mental sağlığımız fiziksel sağlığımız kadar önemlidir. O nedenle eğer bir şekilde bir profesyonel destek alman gerektiğini düşünüyorsan bunu yapmayı ihmal etme. Sen özel bir ruhsun, biricik bir varlıksın ve kendin olmayı kendinle buluşmayı hak ediyorsun. Aradığın o ruh, eksik olan belki kendinsin.
Bu yazıyı okuyan her biriniz iyi ki varsınız.
Kendimizin şerefine,