Yoğun, stresli hayatlar sonucu dünyanın şu zamana kadarki en rahat yataklarında uyusak bile en huzursuz uykularını yaşıyoruz. Kendimizi geliştiriyor , geliştirdiğimizi düşünüyoruz ama yine de bir şeyler eksik kalıyor. Peki nedir sorunumuz? En güncel, doğru bilgileri bilip yanlış giden konular? Kendimizi dinlemeyi seçmiyoruz. Yaşamın kendimizce tanımını bilmiyoruz.
Mesela içe dönmek? Ne demişti Stefan Zweig?
“Bir kez kendini bulmuş olan kişinin, bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan, bütün insanları anlar.”
Peki nasıl anlar insan kendini? Merakla! Kendine, o ana sorduğun farkındalıklı sorularla…
“Ne hissediyorum, kendimdeki tanımı nedir ? Nasıl yönetebilirim?” gibi çoğalacak sorularla. Bu bahsettiğimiz konu aslına bakarsanız bilinçli farkındalık yani “Mindfulness.”
Nedir Mindfulness ?
Dikkatimizi tarafsız ve nazik bir şekilde yönetme becerisidir. Nefesimizin, vücudumuzun, hislerimizin, duygularımızın, düşüncelerimizin ve davranışlarımızın farkında olmak ve bunları yargılamadan nazik bir şekilde gözlemleyebilmek demektir.
Mesela sorarım en son ne zaman bir kahveyi koklayarak, yüksek bir farkındalıkla içtin? Buharın farkında olarak, bardağın sıcaklığını hissederek, kahvenin vücudunda dolaştığını adeta görerek…
Mindfulness tam olarak kendi içindeki bilgeliği keşfetme yoludur.
Ve en güzeli de bir deneyimden kaçınma davranışının aksine bir mantık içerir. Deneyimden kaçmak yerine onu yaşarken olan durumu bütün benliğini vererek gözlemlemeyi, o ana odaklanmayı anlatır.
Peki hayatımıza mindfulnessı nasıl dahil ederiz?
- En başta Nefesle
Seni o ana getirecek nefeslerle, iliklerine kadar yaşadığını hissedercesine vücuduna aldığın oksijenle…
- Mindfulness egzersizleriyle, meditasyonla.
Peki sen de istemez misin daha fazla bilgi ? İşte önerebileceğim birkaç film:
- Ram Dass Going Home
- My Year of Living Mindfully
- Walk With Me
Ve evet, gördüğünüz gibi hayat emek ister, ama en çok kendine ister.
O içinde yıllarca büyüttüğün sen ise duyulmak ister, ondan kaçtığın her an önce kendinden sonra yaşamdan kopan bir sen verir.
Ve öylesine unuttuğunu anlamazsın ki, bir gün gelir 50’lerinde 60’larında senin sen olmadığını görüverirsin.
İşte o zaman tren kaçmıştır.
Koca bir hayat kaçmadan, ya da kaçan treni durdurmak adına kendine sarıl LÜTFEN.
ŞEFKAT göster.
Duyguların senin en kıymetli hazinen onun için mücadele et!
Düşmekten korkma, kaybetmekten de çünkü bir gün gelecek düşüşlerinin ve zayıflıkların senin en büyük gücün olduğunu göreceksin.
Ve evet hayat kısa arkadaş, öylesine kısa ki sevmeyi, hissetmeyi reddetmeye değmeyecek kadar kısa.
Yaşa, Hisset.
HAYATIN SEN VAR OLDUĞUNCA VAR OLDUĞUNU UNUTMA!