Sıradışı Bir İnternet Dergisi

Tag archive

yaşam

Depresyonunuzu İş Hayatınızdan Ayırın

Hayatın İçinden Kategorisinde Tarafından

Günümüzün verimlilik ilkesine dayanarak konuşacak olursak artık herkesin yaptığı her işte “en iyi” olma dönemindeyiz. Bu da bize bazı ağır duyguları beraberinde getirebiliyor. Mental ve fiziki yorgunluk olarak bize dönmesi de kaçınılmaz oluyor tabii ki. Bu da beraberinde bazen erteleme veya gün içinde yapacak olduğumuz işlere başlarken aşırı zorlanma olarak geri dönebiliyor. Zaman zaman yaşadığımız zorlukların sebebi tabii ki iş hayatımız yerine başka şeylerde olabiliyor. Sebep ne olursa olsun bu yaşadığımız şeylerin acı verici ve odaklanmada zorlandığımız gerçeğini değiştirmiyor. Neyse ki, mental olarak tam kapasitede olmasanız bile, sorumluluklarınızı yerine getirebilecek gücü bulmanızı sağlayacak bazı tüyolarımız var.

Devamını Oku

Yaşamın Anahtarı: Nefes

İçine Dön Kategorisinde Tarafından

Her şeyin başı sağlık diye boşuna dememişler. Peki, ya ben size evrendeki bütün sorunların çözümü ise doğru nefes alışverişinde desem? Evet, yanlış duymadınız. Doğru nefes ile her şeyi yapabilirsiniz. Günümüzde “Nefes Terapisi” en çok tercih edilmeye başlanan terapi yöntemlerinden biri oldu. Nefes Terapisi neymiş gelin, hep birlikte biraz daha detaylı bakalım.

Devamını Oku

Scrupulosity: Yeterince İyi Miyim?

Biz de Varız! Kategorisinde Tarafından

Çoğu kişi OKB’nin (Obsesif Kompulsif Bozukluk) ne olduğu hakkında bir fikir sahibi değildir. Sürekli tekrar eden ve bir süre sonra rahatsız etme boyutuna ulaşan düşüncelerden kurtulmak için ritüel veya adı verilen tekrar eden davranışlarda bulunmasına denir. Ne kadar genelde temizlik konusuyla ilişkilendirilse de sadece bununla alakalı değildir.

Devamını Oku

Benny’s Video

Neler İzliyoruz Kategorisinde Tarafından

Gerçek olan nedir? Gerçek olanı kim belirler? Herkesin gerçeği birbirinden farklı mıdır? Birbirimizin gerçeğine müdahale edebilmemiz mümkün mü? Michael Haneke, sinema işlerine ileri yaşlarında girişmiş ve yaşadığı hayatın kendisine getirdiği entelektüel, fikirsel birikim sayesinde kolayca hazmedilemeyen, altı dolu pek çok esere imza atmış. “Benny’s Video”nun filmografisindeki değeri ise kesinlikle yadsınamaz. İkinci uzun metraj filminde yönetmenimiz, gerçek olanın kökenini irdeliyor ve gerçeğin kimler tarafından ve nasıl değiştirilebileceğine dair bizlere bir ufuk açıyor.

Devamını Oku

Spencer

Neler İzliyoruz Kategorisinde Tarafından

Burada tek bir zaman kipi var. Gelecek yok. Geçmiş ve şimdiki zaman da birbirinden farksız.

Devamını Oku

Bir Zamanlar Anadolu’da

Neler İzliyoruz Kategorisinde Tarafından

Bir otorite mücadelesi, bir yalnızlık ve çaresizlik hikayesi, ölüm denen şeye karşı işlevsiz bir serzeniş. Bir zamanlar, Anadolu’nun ücra bir kasabasında…

Kırıkkale’nin ıssız ve sessiz açıklarında bir gece vakti. Ölüm her yerde, ölüm her şeyde. Görev başında on-on iki adam, ölüm hepsinin aklında. Her biri ayrı hikayelere, ayrı endişelere sahip. Onları o akşam bulundukları yere getiren hikayelere. Hepsi tepelerinde gezinmekte olan ölümün farkında, ama hiçbiri farkında değil. Herkes gitmek derdinde, kaçmak derdinde; o uğursuz akşamdan, bu uğursuz topraklardan. Kolay değil. Evde hanım ilaç beklemekte, Ankara’da görev beklemekte, hastanede çaresiz hastalar öylece, yalnızca beklemekte. Hepsi de asla kaçamayacağının bilincinde.

Ceset aramak, bir nevi ölümü kovalamak. O akşam farklı görev tanımlarıyla toplanan herkes, sonunda ölümün beklediği aynı yolda yürümektedir. Ne var ki, neredeyse hiçbiri durumun ciddiyetini kavrayamaz. Hepsinin o akşamdan farklı beklentileri vardır. Arap ağaçtaki elmaların, tarladaki kavunların derdindedir. Jandarma komutanı metre-kilometre hesaplarıyla kafayı bozmuştur. Onun için ölümün kol gezdiği bu uğursuz akşam böyle ince detaylardan ibarettir. On dakika sonra, soğukkanlılıkla katledilip gömülmüş bir cesetle göz göze gelebileceklerinin bilincinde olan insanlar, arabada “gerçek manda yoğurdu nasıl olur?” sorusuna cevap aramaktadırlar. Otopsi teknisyeni, önünde parçalara ayrılmak üzere bir ceset beklerken kullandığı aletlerin kalitesizliğinden yakınır. Köy muhtarı, bu insanlar nereden gelir, nereye gider sorusunun cevabını hiç umursamaz ve ölüm kokan o akşamı, köye yaptırmak istediği morgun finansal ihtiyacı için kullanmak ister. Morg da ölümdür, ancak muhtar, yine bir başka ölümün yalnızca parasal ve siyasi kısmına kafa yormaktadır. Bu hissizleşmektir. Ölümün başka bir türüdür aslında. Aynı zamanda duruma karşı çaresiz bir kabullenme olarak görülebilir. Komiser Naci, “Yirmi senedir polisim ben doktor. Dile kolay yirmi sene. Ne tipler gördüm, nelere şahit oldum sen biliyor musun?” derken şaka yapmıyordur ne de olsa. Ancak yaşamış olduğu yirmi seneye rağmen hala domuz bağı ile aşağılarcasına bağlanmış bir ceset gördüğü zaman sinirleri tepesine çıkabilmektedir. Yıllar onun hislerini taşlaştıramamıştır. Naci, belki de çok sevdiği ve hasta olan çocuğu sayesinde ölüme karşı olan hassasiyetini yitirmemiştir.

Ceset arayışı baştan sona bir grup erkek arasındaki otorite mücadelesine dönüşecektir. Mücadeleden de ziyade, süregelen bir hiyerarşi ve emir-komuta zincirinin meydana getirdiği soğuk savaşa. Arabalardan inip cesedi bulamadıkları her nokta, Naci’yi savcı karşısında küçük düşürmektedir. Savcı, bakışları ve iğnelemeleriyle Naci üzerinde baskı kurmakta, bir noktadan sonra daha fazla dayanamayan Naci ise hırsını zanlı Kenan’dan çıkarmaktadır. “Halay başı olacaksın, Arap. Bu dünyada halay başı olacaksın.” Gruptaki tek mücadele bu değildir. İki arabanın şoförleri Arap ve Tevfik arasında da temelleri geçmişe dayanan bir gerilim bulunur. Arap bariz bir şekilde Tevfik’in adliyedeki görevini kıskanmaktadır. İki adam her daim birbirlerinin açığını arar. Bu tarz kıvılcımlar, bir işi halletmek için toplanmış eril bir grubun genelde yaşadığı sıkıntıları gözler önüne serer. Savcı ise grup üzerindeki sarsılmaz otoritesiyle beklemektedir. Tehditkar bir sabırla, yalnızca beklemektedir.

Doktor Cemal, içinde bulunduğu grupta bir gözlemci rolü üstlenir. Çevresindeki insanların birbirlerine karşı olan tavırlarına kimi zaman şaşkınlıkla, kimi zaman üstü örtülü bir sinirle, kimi zaman da yüzünde beliren gülümsemeyle şahit olur. İhtiyacını gidermek için girdiği kayaların arasında çakan şimşeğin ışığıyla beliren kabartmaya verdiği tepki, o akşamın ardından hissedeceği şeyleri gözler önüne sermektedir belki de. Doğa onu gecenin ilerleyen saatlerinde yaşayacağı şeylere hazırlamaktadır. “Bizim buralarda böyle doktor. Kendi göbeğini kendin kesmek mecburiyetinde kalıyorsun bir yerde. Ha yok, ben kesemem arkadaş diyorsan, iki dakikada alırlar çapını. Nereden geldiğini şaşarsın. Yok işte öyle, hem şoför mahalli olsun, hem cam kenarı olsun, hem de bedava.. yemezler. Maalesef hayvan terli. Adamın gözünden sürmeyi çekerler, üstüne üstlük bir de seni borçlu çıkarırlar. Onu bilir onu söylerim. Dairede duracaksın, merkezi kollayacaksın.” Arap Ali’nin bu sözleri rüzgarın uğultusunu ardına alıp yankılanırken kamera, adamın gözü yaşlı ve öfkeli yüzüne usulca zoom yapmaktadır. Anlattığı, aynı zamanda içinde yaşadığı hayatın suretinde bıraktığı izleri göstermek istercesine. Bu sözler şüphesiz doktor Cemal’i etkileyecektir. “Bir zamanlar Anadolu’da…” diyecektir belki de bir gün gerçekten. Varoluşunda soğuk soğuk esen o gecenin ardından.

Savcı da katildir. Yıllar önce eşini öldürmüştür. Ancak kendisini hiçbir zaman bu cinayetten sorumlu tutmamıştır. Eşi onu affetmiştir ne de olsa, cidden affetmiştir ya, kesin affetmiştir. Bir daha yaşanan olayın lafı bile geçmemiştir hatta. Kadın öleceği tarihi adeta bir kahin gibi öngörmüş ve tam da o tarihte, hiçbir sebep yokken, kalp krizinden ölüp gidivermiştir. Doktor, acı gerçeği savcının yüzüne çekinmeden vuracaktır. “Valla savcı bey, hiç kimse durduk yere ölmez. Tıpta yok böyle bir şey.” O gece savcı için bir günah çıkartma törenine dönüşür. Ne var ki doktor savcının içinin rahatlamasına müsaade etmemektedir. Gecenin ilerleyen saatleri savcı ve doktor arasında geçen bir diğer soğuk savaşa sahne olur. Savcı, doktora “pireli adam” yakıştırması yapar. Bir yandan o pirelerin artık hayatı boyunca vicdanını terk etmeyeceğinin bilincinde olarak, acı bir tebessümle. Ne de olsa intiharlar, genellikle başka insanları cezalandırmak için yapılmaz mı zaten?

Kadınların filmdeki yerleri çok kritik noktalara işaret eder. Maktulün eşi Gülnaz, kocasını Kenan ile aldatarak bütün yaşananların fitilini ateşlemiştir. Gülnaz’ın filmdeki rolü pasif bir “femme fatale” olarak değerlendirilebilir. Ayrıca hastane koridorunda kocasının eşyalarını bekleyen kadının rahat tavırları doktorun gözünden kaçmaz. Gülnaz’da kocasının ölümünden duyduğu üzüntüden çok Kenan’a karşı birikmiş kin ve nefreti vardır. Bu ise şüphesiz yıllar önce yaşadığı yasak ilişkiden kendini aklamak için başvurduğu yöntemdir. Bir diğer kadın, savcının eşi, film boyunca fiziksel olarak görünmese bile her daim varlığını hissettiren karakterdir. Hem savcının, hem doktorun, hem de seyircinin kafasında soru işaretleri oluşturan kadın; iki erkeğin de hayatında unutulmaz etkiler bırakacaktır şüphesiz. Naci’nin çocuğunun hastalığı yüzünden hayata karşı biraz isyankar eşinin yalnızca telefonda sesini duyarız. Ancak kadın, Naci’nin göründüğü her sahnede bizle beraberdir aslında. Dominant bir kadındır ve adamın tavırları üzerinde büyük etkisi vardır. Muhtarın kızı Cemile ise ölüm kokan o akşamın karanlığında beliren tek ışık olmuştur. Soğuk ve acımasız taşranın ortasında, karanlıkta, ölümün peşinde, dinlenmek için her biri bir köşeye çekilmiş eril grup; Cemile’nin saf güzelliği karşısında donakalır.

Kadının her karakter üzerinde yarattığı etki farklıdır tabii. Doktor Cemal için bu güzel kız bir yandan gençliğinin, öte yandan taşranın acımasızlığının bir hatırlatıcısı olmuştur. Böyle güzeller güzeli bir kız taşrada yitip gidecektir, kim bilir kendisinden önceki kaç tane benzeri gibi. Belki de Cemile, doktor için kaçıp gitme yönünde bir teşvik unsuru oluşturacaktır. Kenan, işledikleri korkunç cinayetin ezikliği ve vicdan azabı içerisindedir. Ruhundaki bütün kötü hisler, aklındaki pis düşünceler, yüzü mum ışığında aydınlanan Cemile’nin güzelliği ile çarpışır. Ortaya ise bu duygu yoğunluğuna dayanamayan adamın göz yaşları içindeki hali çıkar. Rüyanın gerçekten ayrımına kolay kolay varılamayan sekansta, Cemile aslında sıradan bir kadından çok ideadır. İyiliğin, güzelliğin, gençliğin ideası.

Doktor, bir karar vermenin eşiğindedir belki de. Komiser Naci’nin dediği gibi pılıyı pırtıyı toplayıp gidebilir, yahut dalından kopup dereye kadar yuvarlanan elma gibi, ne kadar uğraşsa da taşlara takılıp kalmış diğer çürük elmaların arasından çıkamaz. Otopsi esnasında maktulün soluk borusundan çıkan toprak, adamın diri diri gömüldüğüne işaret etmektedir. Bu durum zanlı Kenan’a büyük bir ceza artırımı olarak dönecektir şüphesiz. Doktor otopsi raporunda bu detayı belirtmez. Sebebi bir insanın diri diri gömülmüş olmasını kabullenememesi, insanlığa olan inancı mıdır; yoksa geçirdiği gecenin içinde bıraktığı karanlıkta, kafasına öz çocuğundan taş yiyen Kenan’a karşı beliren bir empati, merhamet huzmesi midir bilinmez. Ancak yaptığı şey görev tanımına uymaz, adil değildir. Artık kurbanın kanı ona da bulaşmıştır. Taşranın, süregelen işleyişin çarklarından biri haline gelmiştir. Kasaba okulunun zili çalar, neşeyle top oynayan çocuklar topu okul bahçesinden dışarı kaçırır. Otopsi masasında yatan maktulün oğlu(?) ise çocukların topunu heyecanla iade eder. Ekran kararır. “Yazan & Yöneten: Nuri Bilge Ceylan” yazısı çıktığında arkada birbirine karışan çocuk ve otopsi sesleri hala duyulmaktadır. Bir zamanlar Anadolu’da, hayat devam eder.

“İğdebeli’ne yağmur yağıyor, yağsın. Yüzyıllardır yağıyor, ne fark eder? Fakat bundan sadece yüz yıl sonra bile Arap; ne sen, ne ben, ne savcı, ne komiser… Hani şairin dediği gibi; yine yıllar geçecek ve geriye benden bir iz kalmayacak. Yorgun ruhumu, karanlık ve soğuk kuşatacak.”

 

1. görsel 2. görsel 3. görsel 4. görsel 5. görsel 6. görsel 7. görsel 8. görsel

NE ARIYORSUNUZ? (Cevaplar)

Hayatı Yaşa Kategorisinde Tarafından

NE ARIYORSUN? (Cevaplar)

İnsanlar, farkında olmadan ömürleri boyunca çeşitli cevapların yolunda koşarlar. Peki, siz hangi cevapları arıyorsun?

1-Hayatı boyunca paranın yolunda koşanlardan mısınız?

Siz parayı, her kapıyı açan bir anahtar olarak görüyorsunuz demektir. Ama öyle değil maalesef, para yolunda yürüseniz, sizin gibi o yolda yürümekte olan insanlara rastlayabilirsiniz. O insanlara yanaşın sizi yücelteceklerdir, tabi ki menfaatleri doğrultusunda. Paranıza para katacaksınız. Ama sizin yolunuzu bir cevabı yoktur, çünkü; yolu para olanaklar asla iflah olmazlar. Her zaman daha fazlasını isteyerek, büyümeyi hedeflerler. Siz büyüdükçe de yolunuz giderek uzayacaktır. Çünkü paranın bir sonu yoktur. Parayı seven insan için bir son yoktur ki, her zaman yürüyen belki koşan insanlardır. Siz o yolda koşsanız, uçsanız veya yüzseniz de o yol bitmeyecek. Yolunuzun bittiği tek yer pişmanlık havuzu olan mezarınız olacaktır,  Oraya da zaten bildiğiniz üzere paranızı almıyorlar.  Cevabınıza gelecek olursak, sizin için tek cevap “para” en güzel ev, araba veya kızlar. Sizin cevabınız bunlardan farklı değil. Stres dolu bir yaşam, yoğun geçen günler, başınızı bile kaşıyacak vaktinizin olmaması, yapay insanlar, para gücü sayesinde kurulmuş yapay, çıkarcı ve  menfaatçi insanlar. Yolunuzda size eşlik edecekler. Şimdiden o yolda size başarılar diliyorum. Umarım doyumsuz gözünüz bir gün doyar ve mutluluğun yolunu tutarasınız belki o zaman zengin olursunuz.

“Zenginliği bu kadar büyütmeyin lütfen! Hayatınızı bir kâğıt parçası veya bankadaki sayılar için ziyan etmeyin. Mutlu,  gülümsemeyi bilen bir insan, zaten dünyadaki en mutlu insandır. Mutluluk parayla bile satın alınamayan bir gerçektir.”

Dilerim herkes bir gün zengin ve ünlü olur. Hayalini kurduğu her şeye kavuşur; belki aranılan asıl cevabın bu olmadığını anlar.

Jim Carrey

2-Özgürlüğün cevabını arayanlardan mısınız?

“Özgürlük” Kulağa ne kadar hoş geliyor değil mi? Ama özgürlüğü yolu hiç kolay değildir. Lakin ulaşılmazda değildir. Kimi, özgürlüğün cevabını arayan insanlar. O yolu bile görmemiştir. Kâinatta ulaşılması, bitirmesi en zor yoldur. O yola çıkmak, o yolda bir adım bile atmak, birçok insanın hayalidir. Ama nerdeyse kimse, o yolda yürümeye cesaret edemez. Bir kere sağlam bir kararlılığınız olmalı ya da çelikten bir sabrınız. Sabırsız insan özgür değil, anca günümüzde köle oluyor. Kimileri de özgürlüğü, bir adım atmakla oldu sanıyor, yanılıyorlar. Evet, adım atmış olabilirsiniz fakat siz sadece cesaretli olduğunuzu ispatladınız. Sabır testine maruz kalmadan, yıllarca özgürlük için beklemeden, özgür bir “birey” sayılmazsınız. Özgürlüğün yolu dikenli tellerle, derin çukurlarla doludur. Her yanında bu yolculuğun izini taşımak zorundasınız ki, özgür olabilesiniz. Kimilerinin özgürlüğü dik yamaçların tepesi, Everest’in zirvesidir. Kimilerinin ise dünyanın merkezidir. Özgürlük yolu, tek kalıpta olmayan, yolu asla hiçbir yolla çakışmayan bir yoldur. Önce kendi yolunu hayallerinde çizecek, bütün engelleri kendin koyacaksınız. Hatta yolu ezbere bileceksin ki, o yol sizin yolunuz olsun. Hayatınız buyunca, başka bir insanın, özgür olması için mi çalışmak istiyorsun. (Onun yolunda yürümek istiyorsanız saygı duyarım.) ama dediğim gibi, “onun” yolu, sizin değil. Kendi yolunuzda yürümek, gerekiyorsa savaşmak istiyor musun? Bunun cevabı sizin içinizde, cesaretinizin arkasında gizli. Sonunda çok mutlu olacağınız nadir yollar vardır. “Özgürlük” bundan birisidir. İster kendi yolunuzla gökyüzünü boyayın, isterseniz deryanın içine saklayın. Nasıl, isterseniz öyle yapın. Ama “yapın” o yolu düşünmeniz, tasarlamanızın bile sizi nasıl mutlu ettiğini anlayacaksın. O yolu istemediğiniz nedenler, hayatınızın önünüze çıkardığı zorluklar ya da düşünecek daha öncelikli konularınız olabilir. Fakat o yolu düşünmek size hiçbir şey kaybettirmez ki. Tersine size farkında bile olmadan bir şeyler öğretir. Size ne istediğinizi gösterir. Hayatınıza anlam kazandırabilir. O yol sadece sizin için değil etrafınızda, sizinle beraber yaşamak zorunda olan insanlar içinde bir “umut ışığı “olabilir.

Cesaretinizi toplayın, kararlı ve sabırlı olduğunuzu düşündüğünüz ilk anda adım atmaktan korkmayın. Emin olun aradığınız sorunun cevabını bu yolun sonunda bulacaksınız. Çok zorlanacak, yaşadığın hayatınız bambaşka olacaktır. Ama o yeni hayat başkasının değil, sizin hayatınız olacaktır.

Özgürlük için gökyüzünü satın almanıza gerek yok. Ruhunuzu satmayın yeter.  

 Nelson Mandela

3.Ya da “Sevda” yolunda cevap arayanlardan mısınız?

Eğer aradığınız cevap, “Sevgi” ya da “Aşk”  ise yalnız değilsiniz. Milyarlarca yaşayan ya da göç eden insanlar ile aynı yoldasınız. O yolda ilerlemek istiyorsanız, önce o yolda kimleri göreceğinizden bahsedeyim.

Yolun en başında, bir başlarına bekleyenlere rastlayacaksın. Adım atmaya cesareti olmayan bir ömür bir başlarına orda beklemeye mahkûm olan insanlardır. Az devam edersen, yoldan çıkanların geride bıraktıkları izlere rastlayacaksın. Sakın korkma, sevgi birçok insanı kötü evrimleştirmesiyle bilinir. Sevgisizliği kabul edemeyen bu insanlar. Dünyada ki sevginin ve kendi sevgisinin kurbanı olur. Ve sonuç olarak yok eder veya yok olur. (Bu insanlar dünyada ki en aciz insanlardır. Sevdiğinin mutluluğu ile mutlu olması bilmeyen, kendi mutluluğu için sevgisini öldüren bir yaratıktır.) bu aciz insanlardan “dersinizi” aldıktan sonra korkmadan ve onlar gibi olmayacağınıza inanarak yolunuza devam edeceksiniz. İleride yolu biten, köşede bir umut ilerisi vardır, diye bekleyen çaresiz insanları göreceksiniz. (Yoldan çıkanlar acizliği seçmişken. Bu insanlar onun mutluluğunu seçmiştir.) bu arada, burada yerlere sıkı başlamalısınız. Bu yolu, birçok kalbin gözyaşları suladı. Belki sizinki de sulayacak ya da sulamıştır. Bilemeyiz. Neyse o insanları bir başlarına bırak. Onlar orda siz farkında olmasanız da mutludurlar. Biz yolumuza devam edelim. Az daha ilerlersek. Önünde sizin gibi hala yolu olan insanlara rastlayacaksınız. Burada çok dikkatli olmanızı, iyi gözlem yapmanızı istiyorum. Eğer, şanslıysanız bu yolda yan yana yürüyen iki kalbe denk gelebilirsiniz. İşte o insanlar, sevgi yolunda cevaba en yakın olan insanlardır. Sadece saf, şeffaf ve karşılıklı sevgi taşıyan iki kalp. Cevaba çok yakın olabilir. Ya da yolun, iki kenarında sırtlarını birbirlerine dönmüş. Bekleyen iki kalbide görebilirsiniz. Onlar yollarını kaybetmiş. İki seven kalptir. Sakın merak etmeyin, seven iki kalp, ölümde de olsa elbet kavuşurlar. Siz devam edin yolunuza, işte o zaman bu yolda göçüp gidenlerin, mezarlarını görebilirsiniz. Burada dikkat ederseniz. Göreceksiniz ki birçok mezar yalnızdır. Ama kimi mezarlar vardır ki. Mezarın üstü güllük gülistanlıktır. Ve her zaman o mezarların başında bekleyen.  Gözyaşları ile o mezarları sulayan kalpler göreceksiniz. Burada en zor yol onlarındır. Aradıkları cevap, ayaklarının altındadır. Ama bir mezarda saklıdır. Ne yapacağını, nereye gideceğini bilmeden oradan bir yere kıpırdamazlar. Görüyorsunuz değil mi? Ne kadar zorlu bir yol. Siz ilerlemeye devam edecek kendi cevabınızı arayacaksınız. Bunları sizi neden anlattım diye sorarsanız eğer, bu anlattığım kalplerden bir tanesi bir gün siz olacaksınız. Ama yine de bilemem ben sadece yolu biliyorum. Ve onu anlatıyorum. Yolun sonundaki cevabı nasıl bulursunuz o sizin bileceğiniz bir konu.

Fakat bana göre, en zor cevap bu yolda gizlidir. Bu yol öğle bir yoldur ki. Kimi türküler sen için yazılır. Kimi sözler bu yolda seni yansıtır. Fakat sen bile bunun farkında olmazsın. Sen bu yoldan ne öğrendin diye sorarsanız. Ben; kalbe düşen bir parça sevda ateşinin, asla sönmeyeceğini öğrendim. Yanmak bazı insanların kaderinde vardır. Önemli olan o ateşle mutlu olabilmektir. Yolunuz açık olsun…

Aşk, öyle engin bir denizdir ki, ne başlangıcı ne de sonu vardır.

 Mevlana

4.En son olarak “her şeyde” bir cevap arayanlardan mısınız?

“Her şeyde” bir anlam arıyorsanız. Siz tek bir yolun değil, birçok yolun yolcususunuz. Bütün yollar da, ayak izleriniz duruyor olabilir. Fakat bilmeniz gereken tek şey, sizin aradığınız soruların cevabı “yok” çünkü siz o yollarsa cevap değil yolları öğrenmek istiyorsunuz. Sizin aradığınız, ne özgürlük nede zenginlik. Siz kaybolmak, olduğunuz yeri bilmeden sadece bilmediğiniz yerleri, yolları öğrenmek istiyorsunuz. Siz Hayatınızın bir cevabını arıyorsunuz. Ve sizin garip yanınız, bunları yaparken ne yaptığınızın farkında olmanız. Yollarda kayboluyor, yalnız kalıyor ya da acı çekiyorsanız. Bunları isteyerek bile bile kendinize yapıyor olmanız. Ve bunları yaparken, öylesine mutlu oluyorsunuz ki. O mutluluk sizin zenginliğiniz oluyor. Para da anlam aramıyor. Mutluluğunuzun zenginliğiniz olduğunuzu biliyorsunuz. Ve hayatınızı ona göre yaşıyorsunuz. Ne merak ediyorsanız, öğreniyor. Canınız ne isterse onu yapıyorsunuz. Gerçekte dursanız bile hayalinizde o yolların birinde yürüyorsunuz. Cevap aramaksızın. Öylesine o yollarda dolaşıyor. Yollardaki insanları gözlemliyorsunuz. Empati yapmayı biliyor. Onların acılarına ortak yüklerine omuz oluyorsunuz.

Bu insanlar, bizim beyaz dediğimize, siyah diyen insanlardır. Beyaz arkasındaki siyahlığı görebilen. Bizim önden baktığımız her yere. Arkadan bakınmasını bilen insanlardır. Bardağın boş tarafını değil de her zaman dolu tarafını değerlendiren insanlardır.

Bu insanlara ilerlediğimiz yollarda sık sık rastlarız. Aslında onlar farkında olmadan, her yolda rehberlik eden insanlardır. Size cesaret veren omzumuzdaki yükleri omuzlayan. Bir kelimesi ile bir ton ağırlığı indiren insanlardır. Ama biz o insanların değerlerini yolun sonuna yaklaştığımızda anlarız.

Cevap aramaktan çok cevapların kendisi olan insanlardır. Eğer bir gün, bu insanlara denk gelecek olursanız. İki kelam etmekten geri durmayınız. O zaman belki yolunuzu anlar ona göre ilerlerseniz. Ya da öyle bir bakarsınız ki yolunuza görülmeyen, gidilmeyen yollar görmeye başlar, sizde onlar gibi o yollarda kaybolursunuz. Zaten bunların farkında olmadan yürüteceksiniz. Eğer aklınız istiyorsa bütün yollar sizin için everilecek bambaşka bir hayata geçeceksiniz.

Yollarında birisinde sizinle denk gelmek üzere umarım hepiniz aradığınız cevapları bulur. Sonunda mutluluğa kavuşursunuz.

“Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin Karşındakinin anladığı kadardır”

Mevlana

 

kapak resmi

1.Görsel

2.Görsel

3.Görsel

4.Görsel

 

 

 

 

 

Hayatı En Başından Yakalamak

Hayatı Yaşa Kategorisinde Tarafından

Hayatlarını ellerinden kaçıran, arkalarında pişmanlık deryası bırakan milyarlarca insan var. Kurdukları hayalleri ölüm döşeğindeyken düşleyen ve halen keşke diyen milyarlarca insan yaşıyor. Milyarlarcası da yatıyor. Hayatlarını başka insanların ideallerine göre şekillendirmiş. Başka insanların hayalleri için yaşanmış bir hayat sizi gelecekte ne kadar mutlu eder?

Devamını Oku

Ekran001- Dizi ve Oyuncu Markalaması

Neler İzliyoruz Kategorisinde Tarafından

Yeniden Ekran001 serisinde buluşmaktayız sevgili Eaomag okuyucuları. Umarım iyisinizdir. Bu haftaki yazıda daha önce değinmediğim bir konuya değineceğim. Dizi sektörüne reklam ve tanıtım üzerine kurulmuş bir sektör diyebiliriz. Dizi ve oyunculara marka diyemeyiz fakat isimler her zaman birer marka olabilir.  İsim bir marka için her şey demektir.

Devamını Oku

Yosunlardan Vegan Kozmetikler Mümkün Mü?

Çevre/Hayatın İçinden/Samimi Moda Kategorisinde Tarafından

Vegan ürünler günümüzün sıklıkla kullanılan ürünleri haline geldi. Özellikle hayvansal ürünlerin eldesinde, maalesef, hayvanların kötü yaşam şartları altında bulunması, endüstriyel üretimlerin artan talebi karşılamak için yaptığı hamlelerin etik olarak zalim görülmesi, iklim değişikliği, kaynakların hızlı tükenmesi gibi konular toplumları daha çevreci, sürdürülebilir ve acımasız üretim tekniklerinin terk edilmesi açısından teşvik edici olmuştur. Hem bireysel hem de hükûmetlerin destekleri sayesinde de hayvanların yer aldığı ürünlerin sayılarının azaltılması, mümkünse tamamen ortadan kaldırılması, kozmetik ürünlerden tutun da gıda ve ilaç endüstrilerinde hayvan testleri yerine bilgisayar destekli testlerin uygulamaya konması gibi dönüşümler ile hayvanlara verdiğimiz hasarı azaltmak, mümkünse değiştirmek ve daha sürdürülebilir ve barışçıl çözülmeler üretmek adına yapıcı adımlar atılmıştır. Ancak bu yeterli midir? Bizler etiket okumada, tercih ettiğimiz ürünlerin kaynaklarının  nasıl ve nereden geldiğini takip etme konusunda ne derece bilgi ve tecrübeye sahibiz?

Kozmetikte yosunlara (alg) geçmeden önce iki farklı kavrama açıklık getirmekte fayda var. Vegan ve “cruelty free” kavramları birbirleriyle sıklıkla karıştırılan iki terim… Vegan ürünler içerisinde hiçbir şekilde hayvansal ögeler içermeyen ürünlerdir ancak her vegan ürün de hayvan testleri yapılmayan  “cruelty free” ürünler anlamana gelmemektedir. Bir ürün vegan olsa dahi yine de hayvan testlerine tabii tutulabilir. “Cruelty free” ürünler ise hayvansal ürünler içerse de hayvan testleri yapılmayan ürünlerdir. Bir kaç ay önce Ricky Gervais, Zac Efron, ve Taika Waititi gibi sanatçıların Ralph isimli bir deney tavşanının hayat hikayesini anlattığı kısa animasyon filminde  deney hayvanlarına ne gibi testler yapıldığını görmüş ve “Save Ralph” etiketi ile hayvan testlerinin acı gerçeğini de bir şekilde gözler önüne sermeye çalışan bu yapımla biraz daha konuyu anlamıştık. Kaldığımız yerden devam edecek olursak, “Cruelty-free” ürünlerde de market raflarında bulunan son ürün hayvan testlerine tabii tutulmasa da ürün içerisinde yer alan bir takım maddeler hayvan testlerine tabii tutulabilir. Bu yüzden eğer hem vegan hem de “cruelty free” ürün arıyorsak etiketleri iyice okumamız, aynı zamanda markaların test ve üretim politikaları hakkında bilgi sahibi olmak adına araştırma yapmamız gerekebilir.

Bu kadar teknik bilgiden sonra biraz da alglerden bahsedelim… Algler gerçekten vegan kozmetik ürünlerin sürdürülebilir üretimini sağlayabilir mi? Bunun cevabı ise “EVET”. Alglerin endüstriyel üretimleri 1950’li yıllarda başlamış olsa da pek çok kaynakta Mısır ve Aztek uygarlıklarının, Asya kültürlerinin algleri kozmetik olarak kullandığının kayıtları mevcuttur. Yüz maskesinden, yara iyileştirici kremlere, saç bakım ürünlerinden renkli kozmetik ürünlere kadar bu uygarlıklar algleri güzellik ve estetik konularında sıklıkla kullanmışlardır. Antik Roma’da algler yanık ve deri hastalıkları tedavisinde kullanılırken, Mısır’da göğüs kanseri tedavisinde kullanıldığına dair kayıtlar da mevcuttur. Antik Mezopotamya’da kırmızı ve kahverengi yosunlar dudak renklendiricisi ve allık olarak kullanılmıştır. Afrodit’in deniz yosunları içeren banyo suları ile yıkandığı rivayet edilmektedir. Ayurvedik terapi kürleri olarak da yosunların kullanıldığı bilinmektedir.  Yosunların kozmetik kullanımları o kadar yaygındır ki “Thalassotherapy” adı verilen bir terapi tekniği de mevcuttur.  O zamanlar su kaynaklarından toplama yoluyla elde edilen algler, endüstrinin gelişmesiyle de ticari olarak daha sistematik bir şekilde üretilmeye başlanmıştır.

Simdi alglerden elde edilen hangi maddelerin vegan kozmetik ürünlerine dahil olduğunu inceleyelim.

  • Yağ asitleri: Aslında omega 3-6 gibi esansiyel yağ asitlerinin sucul çevrelerde ana üreticileri yosunlardır. Balıklar yosunlarla beslendiği için omega 3-6 gibi yağ asitlerini içermektedir. Omega-3 ve diğer yağ asitlerinin dahil olduğu nemlendirici krem ve serumlar alglerden elde edilebilir. Ayrıca içerdikleri yağ asitleri nedeniyle de sabun, şampuan gibi hijyen ürünlerinin de alglerden üretilme potansiyeli yüksektir. Bu sayede ağır balık kokusu da giderilmiş olur ki bir çok insan balık yağlarını kokusu nedeniyle tercih etmemektedir. Balıklar denizlerdeki artan kirlilik nedeniyle ağır metal toksisitesi yaratabilmektedir. Bu yüzden kontrollü sucul koşullarda üretilen yosunlardan elde edilen yağların daha güvenilir olduğu bilinmektedir.
  • Squalen: Güçlü bir antioksidan ve nemlendirici olan squalen de aslında bir tür yağ asididir. Kozmetik ürünlerde nemlendirici, güneş koruyucu, anti-aging, antioksidan gibi özellikleri nedeniyle tercih edilmektedir. Krem, serum, ve dudak parlatıcısı/ nemlendiricisi gibi ürünlerde ve güneş kremlerinde yer almaktadır.  Squalen köpek balığı karaciğerinden elde edilmektedir ve her yıl milyonlarca köpek balığı kozmetik ve estetik endüstrisi için katledilmektedir.Köpek balığı karaciğerine alternatif olarak bitkilerden de elde edilen squalen aynı zamanlarda alglerden de sağlanmaktadır. Yıllık üretim kapasitesi ve kaynak tüketimi hesaplandığında ise alglerden elde edilen squalen üretim ve kullanımının yaygınlaşması ile de neticesinde köpek  balıklarının korunması mümkün olacaktır. Dove, Sunsilk, Vaseline, L’Oreal, Lush, Lancome, Unilver, Soft & Dri, Clarins, Sisley gibi markalar ürünlerinde köpek balığı içeren maddelerin kullanımını durdurmuştur.
  • Antioksidan bileşenler: Algler fotosentetik organizmalar olduğu için yapılarında fotosenteze bağlı olarak çok fazla renkli pigment bulundurmaktadır. Bunların başında turuncu lutein, kırmızı astaksantin, yeşil klorofil, turuncu-kahverengi fukoksantindir. Hem renkli olmaları hem de antioksidan, antikanser, anti-enflamatuvar özellikleri nedeniyle kozmetik kremlerde, renkli kozmetik ürünlerinde kullanılmaya başlanmışlardır. Maske, serum, krem, losyon, ruj gibi hem kozmetik hem de dermokozmetik ürünlerde kullanılmaktadır. Özellikle antioksidan yapıları sayesinde güneş koruyucu ürünler ve topikal kozmetiklerde kullanımının yaygınlaşması estetik kozmetik ürünlerinin fonksiyonlarını arttırıcı niteliktedir.  
  • Fikosiyanin: Mavi bir pigment olan fikosiyanini belki de smoothielerden ve Spirulina adı verilen gıda takviyesinden tanıyor olabiliriz. Hatta tasarım şaraplar kategorisinde mavi şarap üretiminde de kullanılmıştır. Göz alıcı mavi rengi nedeniyle renkli kozmetik ürünlerinde, saç boyalarında, far ve rujlarda kullanılmaya başlanan bu pigment aynı zamanda deride yer alan orantısız renk değişimlerini de düzenlemektedir. Henüz cilt pigmentasyon kusurları ile alakalı fikosiyanin içeren bir urun bulunmasa da önümüzdeki yıllarda raflarda görmeye başlayacağımız kanısındayım.
  • Güneş koruyucu maddeler: Mikosporin benzeri amino asitler adı verilen ve siyabobakteri dediğimiz alt alg grubuna ait olan bu bileşikler oldukça güçlü güneş koruyucu özeliklere sahiptir. Ayrıca mikroplastik vb. yapıda olmadıkları için de güneş kremlerinde kullanıldıklarında çevreyi kirletici özellikte de değillerdir. Zararlı UV ısınlarını engelleyen bu ürünler erken yaslanma, deri kanseri ve diğer cilt kusurlarının önlenmesini sağlamaktadır.
  • Polisakkaritler: Karbonhidrat grubundan olan bu bileşikler arasında agar, agar agar, karagenan, sülfatlı polisakkaritler, fukoidan gibi polisakkaritler bulunmaktadır. Paraben, silikon gibi maddelere alternatif olarak kullanılabilecek bu ürünler yüksek nemlendirme ve su tutma kapasitesine sahiplerdir. Ayrıca stabilize edici ve kıvam verici olarak da polietilen glikol yerine kullanılmaktadırlar.

Gelelim vegan algal kozmetik ürünler üreten markalara…

Algenist: Listenin başında yer alan Algenist, kendisini tamamen alg temelli 100% vegan kozmetik ürünler üretmeye adamış bir marka. Alguronik asit adını verdikleri ve patentli bileşeni ve vegan kolajen ile fonksiyonel vegan kozmetik ürünlerinde çağ atlamış bir marka…

Osea: Vegan ve cruelty-free olan bu marka, 100 yıl öncesinde bir kiropraktor olan bir büyükannenin hikayesiyle başlıyor. Holistik şifa yöntemlerini benimseyen bu aile, yıllar sonra Osea markasını kurarak yosunlardan elde ettikleri ürünleri bizlerle buluşturuyor.

Dalton Marine Cosmetics: Tamamen vegan olmasa da Algae Skinfood koleksiyonu ile sunduğu kozmetik urunler 100% vegan ve algal ürünlerden elde edilmiştir.

Shiseido: Dünyaca tanınmış Japon kozmetik markası olan Shiseido da patentli Stemlan-173 maddesi içeren ve alglerden elde edilen bir anti-aging ürün ile deri tabakasını koruyan, kök hücreleri güçlendiren ve canlılık veren bir formüle sahiptir.

Loreal Paris: Kırmızı alg ekstresi içeren kil maskesi ile cildi canlandırdığını ve peeling etkisi yaptığını iddia ettikleri bir ürün ile raflarda yer almaktadır.

Innisfree: Güney Kore’nin meşhur kozmetik markası olan Innisfree, algal ekstreler içeren bir dudak peeling ürününe sahiptir. Aynı zamanda algal bileşenler içeren maske ve nemlendiricileri de bulunmaktadır.

Missha: Yine Güney Kore kozmetik devlerinden birisi olan Missha, Kırmızı alg koleksiyonu ile Kore’nin geleneksel fermentasyon tekniklerini uygulayarak elde ettikleri bu seri de esans, losyon, serum ve krem gibi ürünler mevcuttur.

Bunun gibi örnekler dışında; selülit giderici, cilt sıkılaştırıcı, çatlak giderici, deri rengini tonlayıcı, nemlendirici pek çok algal ürün de kozmetik raflarında bulunmaktadır. Ancak en sık rastladığımız ve her bütçeden insanın ulaşabileceği algal kozmetik ürünlerin başında sanıyorum yüz maskeleri geliyor. Özellikle detoks etkisi yaratan, cildi sıkılaştıran, beyazlatan ve nemlendiren maskeler algal ekstreler ile desteklenerek hem cildin kolajen yapısını sıkılaştırıyor hem de gözenekleri temizleyerek kaybettiğimiz mineralleri cildimize yüklüyor.

Denizden gelen ve aslında milyonlarca yıldır var olan alglerin kozmetikte önemi antik uygarlıklarca keşfedilmiş, bir şekilde zaman içerisinde unutulmuştur. Ancak artan kaynak tüketimi ile de yeniden kendilerini bize hatırlatmaya başlayan alglerin kozmetikte kullanımının giderek artacağı kanısındayım.  Sizler ne düşünürsünüz?

1 2 3 7
Git Yukarı