Bozuk bir çamaşır makinesi anksiyetem , sanırsın parçalayıp çıkacak bedenimden..
Düşünmekten başımın çatladığı her yeni yarına artık karnım tokmuş gibi hissediyorum. Sanki bugünü tam anlamıyla yaşamışım da bir tek yarınımın inşaatını tamamlamam gerekiyormuş gibi “gelecek kaygısı” ile boğuyordum kendimi yıllardır. Şu an yetmiş yaşında hissetmem de bu yüzden sanırım. Biz mi çok büyütüyorduk geleceği yoksa onu böylesine karmaşık ve öngörülmez yapan çevresel faktörler miydi ? Bunun cevabını kendi iç hesaplaşmalarımız verecektir elbette ama benim kaygılarımda iki durumda başrolde. Yani beni hem ben hem de çevresel faktörler zora sokuyor.
Rahatına çok düşkün bir insan olarak bu rahatlığımın bile mükemmel olmasını isteyen şu halim yüzünden kendimi hep bir yokuştan aşağı iteliyorum. Üstelik o yokuşu güç bela tırmandığımı bildiğim halde yapıyorum bunu. Çünkü benim hayatımda bozulan parçayı çıkarıp devam etmek değil , bozulan her ne ise tam anlamıyla yıkıp yerine başkasını inşa etmek var. Bazı işlerde olduğum yerde sayıyormuş gibi görünmem de bundan.
Ektiğimiz umut tohumlarını göz yaşlarımızla suluyoruz , gerçekten içler acısı. Anksiyetem bozuk bir çamaşır makinesi gibi gürültülü ve oradan oraya savruluyor beni de kolumdan tutarak. İnsanın iç dünyası tenhadır , in cin top oynar. Bu yüzden dostlarımızla gülüşmek , bir masada dertleşmek ya da sevdiğimiz insanın sesini duymak bile o tenhalığı kalabalıklaştırmaz yalnızca o anı kurtarır.
Nahoştur ki ince düşünen biriyseniz hayat da sizi ince ince dilimlemeye hazırdır. Düşünmekten kendinizi paraladığınız insanlar sizi bu en kötü anlarınızda keyifleri için yapayalnız bırakır. Çilek reçeli yediğinizde yüzünüzü buruşturmamanız kolaydır ancak bunu limon için söylemek zor.
Kitaplara sığınmak için kaçıyorum ama aklım benimle : gürültülü , karmaşık , dolu.. Okumak bile zor geliyor. Gözlerim takip ederken kelimelerin adımlarını beynim bambaşka şeyler fısıldıyor kendimi anlamsız bir okyanusun içinde nefes darlığı çekerken buluyorum. Biz buna anksiyete nöbeti diyoruz. Bu sizi gecenin üçünde ensenizden tutup kaldırabilir , göz yaşlarınızla yıkayabilir.
Duanın enerjisine ve gücüne çok inanıyorum. Şükretmenin her şeyi daha da bereketli hale getirişini de öyle. Ama işler bazen istediğimiz gibi gitmez ve kendimizi savunmasız hissederiz. Mesela elimizde bir bıçak var ama hayat size silah doğrultmuş , güçlüsün kendine göre ama savunmasızsın. Elbette bana güllerle bezeli bir yol verip yürütmeyeceklerini biliyordum. Hatta yaşadığım her şey için mutluyum , hepsi bana ayrı şeyler kattı. Eksildiğim de oldu eksikliklerimi giderdiğimde. Ama bazı eksilmeler sizi yok edecek kıvama getirebiliyor. Bu raddeye gelmeden insanlara kendinizden parça\lar vermeyi bırakmak gerekiyor. Yoksa bir HİÇ oluyorsunuz.
Güzel günler peşinde hep kötü günler mi getirmeli ? İnsan güldüğünden üç kat fazla mı ağlamalı her zaman ? Güneşli günlerin ardından yağan yaz yağmurları gibi inişli çıkışlıdır hayat. Çıkışı kaybetmeyelim..
1.görsel , 2.görsel , 3.görsel