Gece
Gündüz

Arabeskin Kraliçeleri 4: Tüdanya

11 January 2023
yazdı
8 dk'lık okuma

İzmir’in Bergama ilçesinde 1961 yılında dünyaya gözlerini açan Tüdanya’nın gerçek ismi Hatice Döngü’dür. Dokuz çocuklu ve ekonomik yönden sıkıntılar çeken Roman bir ailenin  dördüncü çocuğu olarak dünyaya gözlerini açan Hatice’nin babası boyacıdır. Annesi ise kına gecelerinde darbuka ve tef çalarak ailenin geçimine katkı sağlamaya çalışır. Çocukluğu hep maddi sıkıntılarla geçen Hatice, bu döneme dair ileride verdiği bir röportajında “ekmek bile özendiğimiz bir şeydi, lükstü.

15 yaşına kadar taze ekmek yemedik, tarladaydık biz, babam haftalık alırdı ekmeği, çuvala koyardı, ıslatır ıslatır yerdik yokluk, fakirlik bizim için hiç uzak bir şey değil” sözleriyle o günlerini anlatır. Müziğe küçüklüğünden beri yetenekli olan Hatice, annesiyle birlikte düğünlere gitmeye ve buralarda çıplak sesiyle söylediği şarkılarıyla dinleyenleri büyülemeye başlar. Bu yoksulluk ortamında ilkokul üçüncü sınıftan sonra eğitim hayatına da devam etmez, edemez. 14 yaşındayken ailesi onu kendisinden 15 yaş büyük biri ile evlendirdiğinde sandalyeye oturup ben gitmeyeceğim diyerek ağlar. Bir çocuk gelindir Hatice… Evliliğinde üç çocuk annesi olsa da ilk çocuğu olan oğlu Sunday vefat edince geriye bir oğlan bir de kız evladı kalır. Evliliğini şu sözleriyle anlatır; “14 yaşında beni benden 15 yaş büyük bir adamla evlendirdiler. Zaten babam alkolikti, bizi döverdi. Babam gibi bir adam çıktı karşıma. Evine bakmadı. 15 yaşında anneydim. İlk çocuğum bakımsızlıktan, açlıktan öldü. İçim sızlıyor. Ardından iki çocuk daha oldu…” Çocuk yaşta yapılan bu evlilik on yılın ardından son bulur. Genç yaşında sesinden ve iki çocuğundan başka bir şeyi olmayan Hatice baba evine geri döner. Zaten yoksulluğun müdavimi olduğu bu evde, çocuklarını ve ailesini geçindirebilmek için temizlikçiliğe başlar ancak aklında da bir yandan müzik vardır. Sonuçta çocukken bile gittiği kına gecelerinde kendi hayran kitlesini oluşturabilmeyi başarmıştır. İzmir eğlence sektörünün önde gelen isimlerinden olan Cengiz Özşeker’in sahibi olduğu Pırlanta Pavyon’da temizlikçi olarak işe girer. Burada çalışırken mırıldandığı şarkıyı Cengiz Bey duyup “sesin çok güzel kızım, sende yıldız kumaşı var” der, Hatice ise “Abi eve ekmek götürebileyim başka bir şey istemiyorum” dese de  müziğe dair kurduğu hayalleri gerçek olur kendini mekanın şarkıcı kadrosunda bulur. Daha sonra İzmir’in ünlü gazetesi Yeni Asır’da “Tüdanya Geliyor” diye dev ilanlar yayınlanmaya başlanır. Ancak bu ilanlarda ne bir fotoğraf vardır ne de bir açıklama sadece “Tüdanya Geliyor” yazısı…. Tüdanya ismini almasının hikayesini ise şöyle anlatır; “Doğruluk derecesi nedir bilmiyorum ama, mitolojik dönemlerde Bergama’da yaşamış üç çocuklu bir kraliçenin ismi  TÜDANİST imiş. Evinde çalıştığım hanım doktor kızı olursa adını TÜDANYA koyacağını söylüyordu. Ondan duymuştum ben de.” Temizliğe gittiği evlerden birinde  doğruluğunu bile bilmediği bir hikayede duyduğu ismi sonrasında milyonlara duyurmuştur Hatice.

Cengiz Özşeker’in pavyonunda sahneye çıkmaya başlayan Tüdanya ilk dönemde Türk Sanat Müziği türünde şarkılar söyler çünkü Arabesk müziğin radyo ve televizyonda yasak olduğu bir dönemde radyolardan halk müziği ve sanat müziği dinleyerek büyümüştür. Sahneye çıktığı bir akşam dönemin ünlü müzisyenlerinden Bayram Şenpınar, Uğur Bayar ve İbrahim Tatlıses’in saz ekibinin gazinoya gelmesi Tüdanya için bir başka dönüm noktası olur. Tüdanya’nın sesini oldukça beğenen bu ekip, ona kaset yapma teklifinde bulunur ancak bir şartları vardır; arabesk söyleyecektir çünkü onlara göre zaten radyolar TSM okuyan sanatçılarla doludur, bu sanatçıların arasından sıyrılması zordur. Bu teklifin ardından 1983 yılında ilk Tüdanya albümü olan “Sıra Sıra Dağlar” yayınlanır ve 700.000 satar.

1986’da “Azap” albümünü yayınlar ancak bu albümü istenilen etkiyi yaratamaz. Üçüncü albümü olan “Seni Sevmeyen Ölsün” korsanlar hariç 2.000.000 satar. Şarkı o derece meşhur olur ki o sene düğünlerden statlara, meyhanelerden filmlere, gazinolardan restoranlara kadar her yerde çalınır. Seni Sevmeyen Ölsün yıllar içinde birçok sanatçı tarafından da yeniden yorumlanarak klasikleşmiş bir arabesk parçası haline gelir.  İnsanların diline pelesenk olan bu şarkı 140-150 kadar sanatçının albümüne cover olarak girmekle kalmaz, kamyonların arkasına, duvarlara, dövme olarak kollara yazılır. Seni sevmeyen ölsün cümlesi iltifat olarak kalıplaşır.

1987 yılında “Sen Bir Ömürsün”, 1988’de “Sen Yaşa”, 1989’da “Adın Sevgilim Olsun” gibi albümler çıkarır ancak hiç biri “Seni Sevmeyen Ölsün” albümünün yakaladığı başarıya ulaşamaz. Dönemin modasına uygun olarak aynı zamanda çeşitli filmlerde de rol alır. Şarkıcıların başrollerinde yer aldığı bu tarz filmler şarkılı filmler ya da şarkıcı filmleri olarak adlandırılabilir. 1982 yılında “Sancı”, 1987’de “Yıllar”, 1989’da “Canımın Canısın”, “Sen Yaşa” ve bir şarkısıyla aynı isimde çekilen “Canımdan Can İste” sanatçının rol aldığı filmlerdir.

1990lı yıllar Türkçe pop müziğin patlama yaptığı yıllar olsa da 90ların başlarında halen daha arabesk ve taverna müziği kendi kitlesi arasında oldukça popülerdi. 1991’de “Dön” albümüyle yeni bir çıkış yakalayan Tüdanya, 1993’de “Beklenen Tüdanya”, 1994’de “Söyle Güzel İsmin Ne”, 1995’de  “Yüreğimde Depremler/(Sen Sefa Geldin)” albümlerini yayınladı. Ancak bu albümlerden beklenen satış rakamlarına ulaşmak bir yana sanatçıya para bile kazandıramaz. 1999’da “Canım Sağolsun” albümü ile 90lı yılları kapatır sanatçı ancak bu dönemde arabesk müzik pop müziğe yenilir ve Tüdanya da kendi köşesine çekilme kararı alır. 2002’de “Allah Kerim (İşte Tüdanya) ” albümü sanatçının son albümü olur. Tüdanya, İstanbul’da çalıştığı en yoğun dönemlerde bile çok sevdiği İzmir’den kopamaz, hiç bir zaman tam olarak başka bir şehre yerleşemez. İzmir sevgisi sebebiyledir ki 11 sene aralıksız İzmir Fuarı’nda sahne alan tek sanatçıdır. Arabesk müziğin popülerliğini kaybetmesi sonucu İzmir’de bir butik açıp burayı işleten sanatçı, 2000li yıllarda küçük müzikhollerde ve halk konserlerinde sahneye çıkmaya devam etse de büyük kitleler için adeta unutulur. Tüdanya’nın yeniden hatırlanması 16 Ekim 2007 tarihinde Amasya’da verdiği konserin ardından, Turhal’da vereceği bir başka konsere giderken, Aydınca mevkiinde trafik kazası geçirmesiyle olur. Bu kazada bacağı ve kalça kemiği kırılır. Amasya Sabuncuoğlu Şerafeddin Devlet Hastanesi’ne kaldırılarak tedavi altına alınsa da sonrasında iki sene yatağa bağlı kalır. Bu zorlu iyileşme sürecinde işlettiği butiğini de kaybeder ve ekonomik sıkıntılar çekmeye başlar. Ara ara İzmir’de ve çevre illerde iş çıktıkça konserler verir. Ekonomik durumunu “Çorbamız kaynıyor bir şekilde. Çok şükür vaktiyle bir ev almıştım, kıt kanaat geçinip gidiyoruz işte” diye anlatır soranlara. Aslında vakti zamanında büyük bir şöhrete ulaşsa da bunun ona göre olmadığını ve belki de bu sebeple sanat dünyasında tutunamadığını da her fırsata dile getirir. Ona göre; şöhret başka bir şeydir ve ona göre değildir, arabeskçidir ama onun hayatı da arabesktir yoksa bu hüzünlü ve acılı sesin ondan çıkması mümkün değildir, çıksa da insana dokunmaz, yüreğine işlemez dinleyenin. Vaktiyle plakçıları ona sahneye çıktığında dinleyicilerle göz temasında bulunmaması gerektiğini, adeta duygularından arınmış ve robot bir şekilde insanlığını askıya alması gerektiğini öğütleseler de o bunu asla yapamaz çünkü o Unkapanı’nda kasetlerini taşıyan hamallarla gazete kağıtlarının üzerine yer sofrası kurup yiyecek kadar doğal bir kadındır. Bu yaptıkları patronları tarafından yanlış olarak görülür, Tüdanya’ya oldukça kızarlar çünkü patronlara göre şöhretli kişi ve halk arasında her zaman mesafe olmalıdır, şöhret sahibi ulaşılır olmamalıdır. Tüdanya ise yanlış buysa ben bu yanlışı çok seviyorum ve böyle bir şöhreti istemiyorum der. Belki de bu mütevaziliği gerçekten şöhretini yitirmesine sebep olur, bilinmez…

37. İstanbul Film Festivali, Arabesk filminin 30. yılı için İstanbul Cahide’de özel bir gece düzenler. Arabesk temalı bu gecede Gülden Karaböcek, Ayta Sözeri ve Demet Evgar ile birlikte Tüdanya da sahne alır ve ‘Seni Sevmeyen Ölsün’ ile ‘Huzurum Kalmadı’ adlı şarkıları seslendirir. Aslında bu gecenin önemi ve anlamı bir kaç sene sonra anlaşılacaktır. Tüdanya 2020 yılında kalp krizi geçirir, iki damarı tıkanan sanatçı gerekli tedavileri görür, kalbine de stent takılır. Tüdanya tam iyileşmişken bu sefer de 2021 yılında gırtlak kanseri teşhisi konulur. Bir sanatçının başına gelebilecek en kötü hastalıktır bu. Maddi sıkıntılar içinde yaşamını süren Tüdanya bu durumu herkesten saklar, Ege Üniversitesi Hastanesi’nde tedavi görmeye başlar, gırtlağı alınır ve sesini kaybedip çalışamadığı için ekonomik darboğaza düşer. Sanatçının yardımına Haluk Levent ve kurucusu olduğu Ahbap yetişir, Star Tv’de yayınlanan Haluk Levent ile Yeniden programına oğlu aracılığıyla bağlanan Tüdanya durumundan bahseder. Yapılan yardımlar sayesinde hayatı biraz kolaylaşsa da bu büyük ses artık hiç konuşamamaktadır. İşte Cahide’de verdiği konser bu sebeple çok özeldir çünkü Tüdanya’nın sesini kaybetmeden önce verdiği son büyük konser ve katıldığı son büyük etkinliktir.

Arabesk müziğin bir kraliçesinin hayatı daha trajedilerle doludur. Tüdanya da zamanla söylediği acılı şarkıların öznesi haline gelir. Belki Bergen gibi kocası hayatını mahvetmez ya da Esengül gibi şüpheli bir kazaya kurban gitmez ama kısa sürede kaybedilen şöhret ve beraberinde gelen ekonomik sıkıntılar, unutulmak, sık sık yaşadığı sağlık sorunları ve en sonunda onun her şeyi olan sesini kaybetmesi Tüdanya’ya büyük acılar yaşatır. Belki de şarkısında söylediği gibi “tozpembedir ümitleri, yarım kalır sevinçleri…” bilinmez.

Geçirdiği operasyonlar sonrası sağlık durumu gittikçe iyiye giden Tüdanya sesini kaybetse de hayata tutunmaya devam ediyor. Sevenleri olarak ona şifalar diliyoruz.

Yorum Yap

Your email address will not be published.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR