Bir varmış bir yokmuş , uçsuz bucaksız bir diyar varmış ; göğsünde uyumuşum..
Annemin küçükken anlattığı o uçsuz bucaksız diyarı 19 yaşında yanımda uyutacağımı bilseydim muhtemelen çok daha farklı hissederdim dinlerken. Bunu nefes alış verişlerini takip ederken fark ettim , bu his tam olarak deniz kenarında meltemler suratınızı okşuyormuş da bir yandan dalgaların küçük damlaları yüzünüze bulaşıyormuş gibi.. Her sabah bir pencere açılıyor tepeleri ağaçlarla dolu iki heybetli dağ tam karşımda , sanki o dağın altındaki fay benim kalbimden geçiyor.
Eskilere göre “leb değmemeliymiş ama eğer ben “leb” olsam yine de değerdim çünkü “değer”di.
Yastığımı ,omzumu mis kokulu bir sarmaşık kaplar ve sonra bir müjgan ki yaydan fırlayan oklar gibi tam on ikiden vuruyor. Uzun , beyaz ,antik kokulu bir tünel ve sonrasında bembeyaz çarşaf misali bir deniz. Üzerinde yer yer siyah nilüferler ; yer yer ise benim dünyamın “Mariana” çukurları. Öpünce , dokununca bir girdap yaratır içine çeker beni. Tersinde ise bembeyaz bir sayfa küçük mürekkep izleri , bu sayfa benim en güzel şiirlerimin tuvali. Denizin kıyısında volkanik bir dağ , yıllardır patlamayı beklemiş doğru zamanda. Baştan başa bir yapıt , putperest olunsa tapılacak cinsten. Özenle yapılmış bir heykel , yıllarca sürmüş bir tablo.. Hayatımın en güzel köşesinin bulamam sandığım nadir parçası gökten göğsüme düştü , ilk cemrenin toprağa düşüşü gibi bereket dolu.
Ben hayatımın en “ikbal” yerindeyim. Belki bir uçurum kenarı ama deniz manzarası beni büyülemiş gibi.
Bir varmış bir yokmuş , uçsuz bucaksız bir diyar varmış ; göğsünde uyumuşum..
İlhan Berk’in bir şiiri ile veda ediyorum.
“Ne zaman seni düşünsem
Bir ceylan su içmeye iner Çayırları büyürken görürüm. Her akşam seninle Yeşil bir zeytin tanesi Bir parça mavi deniz Alır beni. Seni düşündükçe Gül dikiyorum elimin değdiği yere Atlara su veriyorum Daha bir seviyorum dağları."
1.görsel , 2.görsel , 3.görsel