Gece
Gündüz

ÖJENİ (Bilimin Karanlık Yüzü)

19 October 2021
yazdı
7 dk'lık okuma

Öjeni kelime anlamı olarak ” insan popülasyonlarının genetik frekanslarının kontrollü yönlendirmeyle iyileştirilmesi” demektir. Yani insanların gen dağılımlarına bilimsel bir müdahalede bulunularak; güçlü, zeki, sağlıklı veya yetenekli insanların birbirleri ile çiftleşmesini sağlayarak, diğer nesilleri kontrol altında tutmak ve üstün ırk kavramında ki insanları yaratmaktır.

Burada karşımıza çıkan sorun şudur: Bunu yapabiliyor olmamız, yapmamız gerektiği anlamına gelir mi?

Gelin isterseniz bu “Öjeni” kavramının tarihine bakarak cevaplayalım.

Platon veya Eflatun (Yunanca: Πλάτων, Plátōn; MÖ 428/427 veya 424/423 – 348/347) Antik Yunan filozofu ve bilgesi, Öjeninin kelime anlamını ilk tanımlayan kişi olarak kabul edilir.

Platon’a göre devlet, insanların üremesini bireylerin sağlıklılıkları ve becerileri gibi bazı değişkenlere göre kontrollü bir piyango ile kararlaştırmalıydı. Bu piyangoda, yüksek değerlere sahip olanların üreme şansının fazla olması gerekiyordu. Tarihte öjeniyi uygulayan antik uygarlıklar olmuştur. Bunlardan bazıları; Spartalılar ve Romalılardır. Roma’da Uygun bulmadıkları bebekleri Tiber Nehri’nde boğarak öldürürlermiş.”

öjeniyi ilk defa bilimsel bir tabana oturtup, sistematikleştiren kişi ,  İnsan Fakültesi ve Gelişimi Üzerine Araştırmalar adlı kitabın yazarı ve aynı zamanda Charles Darwin’in kuzeni olan Sir Francis Galton’dır 

Sir Francis Galton, Darwin’e çok saygı duyar ve çalışmalarını yakından takip edermiş. Sir Francis Galton  “Öjeni” fikirlerinin temelini Darwin’in Evrim Kuramı’na dayandığını söylenir. Darwin’e göre At veya köpek cinsleri saf kan, güçlü ve sağlıklı olanlar arasında çiftleşmeler devam ederse daha güçlü bir ırk elde etmek mümkün olabilir. “günümüzde hala uygulanan bir tekniktir” Sir Francis Galton’da buradan yola çıkarak, insanların da arasında bu çiftleşmeler gözlemlenerek veya kontrol edilerek saf insan modeline ulaşmayı mümkün görüyor. Bu teorisini Charles Darwin’e anlattığında Darwin, ömrü boyunca kuzeninin bu fikirlerini “sapkınlık” olarak değerlendirdi ve çok şiddetli bir şekilde karşı çıktı. Darwin’e göre insani değerler de bilim kadar önemliydi ve hiçbiri diğerinin önüne geçmemeliydi. Kuzeni Galton’ın fikirleri ise açık bir şekilde insani değerlerin ihlaliydi. Kimse, bir diğerinin üreme davranışlarına karışmamalı, ailevi yaşantısına müdahale edememeliydi. Galton, Darwin’e duyduğu sonsuz saygıdan dolayı sesini çıkartamadı ve Darwin’in hayatı boyunca fikirlerini kendi içerisinde yaşadı. Ancak Darwin’in 19 Nisan 1882 yılında ölümünden 1 sene sonra, 1883 yılında yazdığı İnsan Fakültesi ve Gelişimi Üzerine Araştırmalar isimli kitabında “Öjeni” (Yunanca: eu-genēs: iyi-doğan) kelimesini ortaya attı. 1904 yılında ise öjeniyi insanın doğum kalitesini arttırma ve en yüksek avantajı sağlama bilimi olarak tanımladı.

Sir Francis Galton’ın bu çalışmalarında İngiltere’yi Öjeni kullanarak üstün halk yapmak istiyordu. Fakat istediği desteği bulamadı. Ama birilerinin dikkatini oldukça çekmişti. “Amerika” Sir Francis Galton’ın çalışmalarını yakından incelemiş ve araştırmalar yapmıştı. Daha sonradan, bu düşünceler Charles Davenport tarafından ele alındı. Amerikalı bir bilim insanı olan Davenport, günümüzde de Dünyaca meşhur bir öjenikçi olarak bilinmektedir. Davenport, 1904 yılında Biyolojik Deney İstasyonu’nu kurdu ve 1910’da Öjeni Kayıtları Ofisi’ni hayata geçirdi. Bu kurumlar, öjeni kurallarını belirleyecek olan kurumlar haline gelecekti.

Amerika Öjeniyi ilk olarak kullanan devlettir. Öjeni adı altında kurumlar açarak. Sağır, dilsiz, veya fiziksel ya da zihinsel engelli vatandaşları kısır ederek. Öjeniyi uygulamaya koymuştur. kimi insanların haberleri bile olmadan kısır edilerek, kimilerini de zorla kısır ederek, çalışmalar yürütüldü. Tahmini Atmış binin üzerinde insan kısır edilerek nesillerine son verildi.  ve bu uygulamadan en çok siyahi vatandaşlar etkilendi. bu çalışmalar Amerika’dan sonra 20. yüzyılın ortalarında en üst noktasına ulaştı. Öjeni; Birleşik Krallık, Avusturalya, Brezilya, Kanada, Almanya, Japonya, Çin, İsveç, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, İzlanda, Norveç ve İsviçre’de farklı şekillerde hayata geçirildi ve bir nevi uygulandı. Hepsini tek tek anlatmaya gerek duymuyorum. Benzer politikalar izlenmiş ve zarar gören yine halk olmuştur. Fakat aralarında öyle birisi var ki bunu sizlerde tahmin ediyor ya da bekliyor olabilirsiniz. Evet Öjeniyi en üst sınırlarına ulaştıran. Öjeniyi hayat felsefesi olarak benimseyen bir lider vardı. İsmi tahmin ettiğiniz gibi

Yirminci yüzyılın en güçlü ve kötü şöhretli diktatörlerinden biri olarak kabul edilen Almanya Führeri  Adolf Hitler” 

Nazi Almanyası‘nda Öjeni; sağlıklı unsurlarının çoğaltılması, sağlıksız unsurlarının ise azaltılması yoluyla insan soyunun geliştirilmesini amaçlayan politikalar toplamıdır. Alman halkının biyolojik gelişimini amaçlayan üstün ve saf Alman ırkı oluşturmayı hedefleyen ırksal bir ideolojidir.

Adolf Hitler, dejenere olmuş unsurların ırkın genlerine katılmasıyla ulusun zayıfladığına, ve yozlaştığına inanıyordu. Fiziksel ya da zihinsel olarak engelli olanlar, toplum için yararsız bir genetik tehdit olarak görüyordu. Hitler, Landsberg Hapishanesi‘nde tutuklu kaldığı süre boyunca Eugen Fischer’in “İnsan Kalıtımı ve Irk Hijyeni İlkesi” adlı kitabını okumuştu.

Zengin Nazi destekçileri Öjeni araştırmalara yoğun bir şekilde yatırım yaparak, özellikle Adolf Hitler’in liderliğinde bu programların önemi ciddi bir şekilde artmıştır. Programlar daha sonra Nazilerin ırksal politikalarını tamamlayacak şekilde geliştirildi.

Nazi, Öjeni politikalarının hedefinde olan; büyük ölçüde mahkumlar, yozlaşmışlar, muhalifler, doğuştan zihinsel ve fiziksel engelleri olan insanlar (Almanca : erbkranken) kalıtsal hastalıkları olanlar, epilepsişizofrenimanik-depresifserebral palsi, kas hastalıkları, sağır, kör, homoseksüel, deli ve zayıf insanlar dahil, 400.000’den fazla kişi kendi iradesi dışında kısırlaştırıldı, 300.000’e yakın kişi bir toplu katliam programı olan T4 Operasyonu kapsamında katledildi.  

Alman ve Amerikan öjeniği hareketlerinin benzer olmasına rağmen, Alman hareketinin daha merkezileştiğini ve Amerikan hareketi kadar çok çeşitli fikirler içermediğini yazdı. Amerikan hareketinin aksine, Alman Irk Hijyeni tüm toplumu kapsıyordu. Edwin Black, Nazi öjeniği hareketinin Amerika Birleşik Devletleri’nde iyice yerleşmesinden sonra Almanya’ya yayıldığını yazdı. Kaliforniyalı öjenikçiler, öjenik ve kısırlaştırmayı destekleyen içerik üretmeye ve Alman bilim adamlarına ve tıp uzmanlarına göndermeye başladı. 1933’e gelindiğinde Kaliforniya, diğer tüm ABD eyaletlerinin toplamından daha fazla insanı zorla kısırlaştırmaya maruz bıraktı. Naziler tarafından tasarlanan zorunlu kısırlaştırma programı kısmen Kaliforniya’dan esinlenmiştir.

1944’te sosyal darwinizm olarak adlandırılan ırkçılık ve rekabet fikri, 1920’lerde Avrupalı ​​bilim adamları ve Viyana basınında tartışıldı. Hitler’in bu fikirleri nereden aldığı belirsizdir. Evrim teorisi o zamanlar Almanya’da genel olarak kabul edilmişti, ancak bu tür aşırılık nadirdi.

Nazi döneminde yayımlanmamış ikinci kitabı Zweites Buch ‘da Hitler, Sparta‘yı övmüştür. Sparta’yı ilk “Völkisch (Irkçı) Eyalet” olarak gördüğünü ekledi. Sparta’da yeni doğan bebeklerin incelenmesi ve bir kalıtsal problemle doğmuş olanların ayıklanmasını erken Öjenik bir uygulama örneği olarak görerek onayladı.

Hitler’in saldırgan dış politikası, Avrupa’da II. Dünya Savaşı’nın patlak vermesinin ana nedeni olarak kabul edilir. Onun Yahudi karşıtı politikaları ve ırkçı ideolojisi, aşağı ırk mensubu olarak gördüğü en az 5.5 milyon insanın ölümüne neden oldu.

günümüzde ise “Modern Öjeni” Halen “Genetik Mühendisliği” adı altında çalışmalar yürütülüyor. Stephen Dao Hui Hsu modern bir Öjeni destekçisi. Hsu’ya göre genetik mühendisliğinde kimseye kısırlaştırmadan yada öldürmeden tamamen genetiğinizle doğacak bebeklerinizi tasarlayabiliriz. Ama bu uzun bir konu olduğundan daha sonra başka bir yazıda anlatabilirim.

Öjeni uygulayarak “saf ırkı” elde etmek, Evrime yön vermek bilime göre mümkün gibi duruyor. Fakat sizce gerek var mı?

Üstelik Öjeninin bilimsel temelleri bir takım bilim adamı tarafından benimseyip kendi ideolojileriyle harmanladılar. bunun sonucunda ortaya büyük insanlık sorunları çıktı. Bunlar kimi insanların gözünde bilim olarak adlandırıldı. Evet bilim rasyoneldir. Ne yapılma ya da yapılmamalı kavramı yoktur, yapılan veya yapılamayan vardır. Fakat her Yapılan Şey etik midir? Etik kurallar tam olarak bu yüzden vardır. Bilimin ardında saklanarak milyonca insanın ölümünü izleyen bilim insanları var. Günümüzde bilmediğimiz binlerce yada milyonlarca insan bilim adı altında katlediliyor. sadece insanlar da değil. Hayvanlar yada bütün canlılar. Evet bilim bizi geliştiriyor katılıyorum. Ama bilimde her zaman o deneği yapan insanı yazıyor. Denek olan insansa karanlıkta unutularak kayboluyor.

Hayatlarını kararttığımız o insanların arkasından kendi aydınlığımızı bulabilecek miyiz? Yok olan o yaşamlardan, göçüp giden insanlardan, yok olan hayallerinden kendi gerçekliğimizi bulmak mümkün mü ?   

Bunu biraz düşünelim…    

 

 

kaynak

1

2

resimler

kapak resmi

1.Resim

 

Umut Yiğiter

Öğreniyorum ve öğrendiklerimi sizinle paylaşıyorum.

Yorum Yap

Your email address will not be published.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR