Gece
Gündüz

Sanatta Yeni Bir Çağ Açmak : Nam June Paik

7 November 2019
yazdı
5 dk'lık okuma

Nam June Paik, elektronik müziğe ve Dada estetiğine büyük ilgi duymuştur. Sanatçı, Almanya’da elektronik müzik stüdyolarında çalışmış, elektronik cihazların yapısını öğrenmiştir. Videoya yabancı olmayan bir sanatçı olarak 1959 yılından itibaren televizyon görüntüsünün ve elektronik görüntünün estetik sorunları üzerine kuramsal çalışmalar yapmıştır.

Yine burada Joseph Beuys ile tanışmış; Karlheinz Stochause ve John Cage gibi müzisyenlerin yanında çalışıp onlardan etkilenmiştir. Özellikle Cage’in müzik ve performanstaki deneysel çalışmaları sanatçı üzerinde büyük bir etki yaratmış, bunun sonucunda günlük yaşam seslerini ve gürültüyü kendi çalışmalarına eklemiştir.

Paik, 1960’larda Performans sanatı gerçekleştirirken Fluxus çevrelerince tanınmaya başlamıştır. 1961’de Fluxus’un ana karakteri olan George Maciunas’ın davetiyle Fluxus grubuna katılmıştır. Sanatçı, 1962’de Wiesbaden’de gerçekleştirelen Fluxus International Festival of Very New Music festivaline katılarak orada Zen for Head performansını gerçekleştirmiştir. Paik, besteci LaMonte Young’a ait olan ‘Düz bir çizgi çiz ve onu takip et’ yönlendirmesi içeren bestesini sahnelemiştir. Performansta sanatçı, mürekkep ve domates suyu dolu bir kovaya başını, ellerini ve kravatını batırarak uzun bir kâğıt boyunca kendini sürüklemiştir.
Daha sonra sanatçı bu performansını, 1963-1975 yılları arasında gerçekleştirdiği Zen for TV, çalışmasına taşımıştır. Burada siyah bir zemin üzerinde düz bir çizgi gösteren televizyon vardır ve kimi zaman karşısına bir Buda heykeli oturtmuştur.

Nam June Paik, performans sanatından yorulduğu ve ekonomik problemler yaşadığı bir dönemde ses objeleri yapmaya ve televizyona ilgi duymaya başlar. Sanatçı, Almanya’da bir elektronik mühendisi arkadaşıyla, daha sonra video sanatın ilk video enstalasyonu kabul edilecek çalışmayı gerçekleştirmiştir. Paik ve arkadaşı, hurdalıktan buldukları on üç monitörü tamir ederler. Sonrasında sanatçı, bu enstalasyonu, Wuppertal kentinde Galeri Parnas’da sergiler. Paik, ilk önceleri buna “elektronik televizyon sanatı” der. Sonrasında yapmış olduğu iki gösteri de beklediği ilgiyi görünce Paik yalnızca televizyonla ilgili çalışmalar yapmaya karar verir. Bu kararında mali problemleri de etkili olur. Televizyon, dönemi için yeni ve parası bol bir mecradır onun için.
Nam June Paik, 1965’de New York’ta video kamerasıyla Papa’nın 5. Caddeden geçişini kaydedip Cafe Go à Go’da gösterime sunduğunda video sanatı için bir dönüm noktası başlatmıştır. Paik, video sanatının ilk sözcüsü olarak şunu söylemiştir: “Nasıl kolaj tekniği yağlı boyanın yerine geçtiyse, katot ışını tüpü de tuvalin yerine geçmiştir”.

https://www.instagram.com/p/BWxk4eYgrBw/

Paik’in yeni-medyayı keşfiyle başlayan ve sonrasında videoyla kurduğu yeni bağlantılarla oluşan süreç, Video Sanatı için bir dönüm noktası olmuştur. Sanatçı Nicholas Zurbrugg’a verdiği röportajında videoyu tabula rasa olarak gördüğünü söyler. “Video bir boş levhadır. Bir tabula rasa” . Bu bağlamda sanatçı yaratımında videoyu kimi zaman enstalasyonlarına taşımış, kimi zaman görüntüye mıknatısla müdahale ettiği monitörleri üst üste ya da yan yana getirerek heykelsi yapılar oluşturmuştur. Sanatçının Robot Ailesi serisi bu türden işler olup Fluxus hareketinin çoğulcu materyallerle gerçekleştirdiği sanatsal yönelime çok uygun düşen çalışmalardır. Paik, monitörlerle yarattığı heykellerine, görsel ve fonetik özellikler de katarak farklı disiplinlerin iç içe geçtiği çoklu bir sunuma gitmiştir. Böylece video teknolojisinin iki boyutlu görsel yapısına heykelin üç boyutlu fiziksel yapısını katmış, monitörlerdeki iki boyutlu görüntüden faydalandığı gibi monitörlerin yerleştirildiği yeni biçimlerin etkili anlatımından da yararlanmıştır.
Ölümüne kadar sanatçı, tüm çalışmalarında kendi sanatının da kaynağı olan ileri teknolojiyi bir mesele olarak irdelemiştir. İnsan bilincini manipüle etmekte çok başarılı bir araç olarak kullanılan televizyonu, sanatçı bir sanat malzemesi olarak seçmiş, böylece sisteme karşı eleştirel yaklaşımını monitörlere farklı işlevler yükleyerek vermiştir.
Paik’in başlattığı bu yeni sanat biçiminde genel eğilim monitörlerin kullanımıdır. Bu eğilimin temelinde yatan düşünce çok da ironiktir aslında. Çünkü sanatçı, televizyonun günlük hayata girmesiyle toplumun yeni bir yaşam anlayışı içinde olduğunu biliyordur. Televizyonun temsili olan monitör, tüm yayın sistemin evlerdeki temsilinin son noktasıdır. Eğer bir eleştiri yapılacaksa başlanması gereken ideal nokta tüm bu yayın sisteminin evlerdeki simgesi bu monitörlerdir. Paik ilk olarak videonun elektronik yapısına mıknatısla müdahale ederek, monitördeki görüntülerin kaymasını ve bazı soyut ilişkilerin belirmesini sağlamıştır. Çünkü monitörün yapısına uygun olarak yüzeyi kaplayan pikseller, görüntü kaynağı kaybedilmeden yönlendirilebilir ve farklı olanaklara taşınabilir. Mıknatıs sayesinde nesne, doku görüntülerinin piksel piksel kontrol edilebilirliği, Paik’e elektronik görüntüyü bir çamur gibi şekillendirme olanağı vermiştir.
Paik’in 1974 yılında Kassel documenta 6’da sunmuş olduğu Tv Garden adlı enstalasyon sanatçının kendisinin de en başarılı bulduğu işler arasındadır. Burada televizyon evlerdeki bildik konumunun dışına taşınmıştır. Çalışmada doğa, sanatçının üzerinde düşündüğü ve teknolojiyle buluşturduğu bir unsur olmuştur. Enstalasyonda doğal tropikal bitkiler arasına zemine yatırılmış otuz adet televizyon bulunmaktadır. İzleyici televizyonlara yukarıdan bakmaktadır. Burada sanatçının amacı izleyicinin bakışını yalnızca televizyona sabitlemek değildir. Teknoloji ve doğanın birbirinden koparılamayacak iki unsur olduğu düşüncesi doğrultusunda enstalasyonda izleyici etrafa da baktırılmaktadır. Böylece der sanatçı, “insanların içgüdüsü, gözleri kontrol eden sinirler, televizyonun sabit pozisyonundan kurtulup etrafa baktıkları için mutlu olurlar”.

https://www.instagram.com/p/B3uCMsLlEG9/

Yorum Yap

Your email address will not be published.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR