Kadın Üzerine Bir Distopya

Hasretle selam ederim sevgili okurlarımız, buraları çok özledim… Ancak dönüşüm pek de cıvıl cıvıl değil zira kalemim iyice bileylendi ve kendimi şu anki yazıyı sizlere yazarken buldum.
Hasretle selam ederim sevgili okurlarımız, buraları çok özledim… Ancak dönüşüm pek de cıvıl cıvıl değil zira kalemim iyice bileylendi ve kendimi şu anki yazıyı sizlere yazarken buldum.
Bu yazımda yine gözlemlerime dayanarak toplumsal bir yaraya parmak basmak istiyorum. Sosyolojik bir tespit elbette değil ama toplumun bir bireyi olarak kayıtsız kalamadığım gerçeklere dikkat çekmek amacındayım.
Ya da gerçeküstülere mi demeliyim?
Gerçeküstücülük anlamına gelen bu Sürrealizm, Fransa’da ortaya çıkmıştır. Akımın ortaya çıkmasındaki en büyük etken Dadaizm akımıdır. Sürrealizmin kurucusu André Breton’dur. Breton, 1924 yılında Sürrealizmin ilkelerini ” Sürrealizm Manifesto” adı altında hazırlayarak insanlığa sunmuştur. Sigmund Freudun fikirlerinden etkilenen André Breton bu fikirleri edebiyata sokarak insanı ve toplumu ele almıştır. Bilinçaltının fazlasıyla önemli olduğu Sürrealizm akımında otomatik yazı metodu kullanılmıştır.
Bazı kaynaklarda bilinçaltını ortaya çıkarmak için özellikle resim sanatını, sonrasında edebiyat ve diğer bazı sanat dallarını kullanan akım olarak da bilinir.
Ve gelelim Türkiye’ye…
Güzel ülkemizde bu akıma kayıtsız değil elbette… Gerçeküstü hayatlar ile her gün televizyonlarda.
Bir önceki yazım da hemen hemen aynı konu üzerine idi ancak sosyal medyada bugün karşıma çıkan 12 yaşındaki kız çocuğuna yapılan eziyet beni yine ses çıkarmaya itti ve bir sanatçı-yazar olarak kayıtsız kalamadım.
Bilinçaltı, biz bilinçsiz beynimizin bilinçsiz eğitimdeki, donanımdaki donanımsız kaslarını izleyen, bütün duyusal algıladığımız her şeyi, neredeyse veren bir yazılım programı gibi kayıt edilebilen ve kullanılanlarla kullanılabilir. Bilinçaltı, uyurken safra arızalı bir sistemdir. (Yani toplumun bilinçaltı tehlikeli demek istiyorum burada.)
Diye ekleyelim ve devam edelim. Efendim gerçek, doğru, yanlış kavramları toplumlara, inançlara ve akımlara göre hatta yaşam felsefelerine göre değişir ama vicdan tektir zannımca. Vicdana uymayan ya da vicdani esaslara hizmet etmeyen her düşünce, davranış, eylem benim için kötüdür.
Toplumumuzun yozlaşan ahlakı ve kötüleşen algısı vicdani hiçbir unsuru barındırmamaktadır. Ramazan ayında gıdaya yapılan zam, depremde ev kiralarının artması, yangında ki son Ege yangınlarında gördük yangın söndürücü malzemelerin 3-5 katı pahalanması, öğrenciler geldi diye kiraların artması, çadır kentte sıraya girip evi olmasına rağmen erzak alıp satmak gibi nice iğrenç şeyler sayısı artarak sayılır ancak bir çocuğa yapılan istismar kabul edilemez.
Cinsel istismar bu toplumun yüz karasıdır ve kötüsü, kötünün kötüsüdür.
Bu hayatlar gerçektir, elle tutulur, gözle görülür ve müdahale edilmelidir.
Ancak vicdan benim için her şeyin üstündedir ve asıl gerçek vicdandır.
Ve eğer gerçek vicdansa bu hayatlar gerçek değildir…
Gerçeküstüdür…
Bu hafta sizlere yine benim penceremden izlenen en önemli manzaralardan bahsedeceğim. Beyoğlu’ndan…
Taksim’den değil ama! Beyoğlu’ndan…
Daha başlığı duyar duymaz aklınıza darbuka gelmesin. Ya da kişisel ihtiyaçlarımızın en önemli son noktasının dışa vurulduğu ve uğurlandığı bir oda da gelmesin. Kimi zaman aşağılanan, kimi zaman da yüceltilen bir olgu gelebilir ama o da değil. Ya da bir giyim kuşam tarzının adı da gelebilir ama yine de onun gelmemesini isterim. Hani şu yüzü ekşite ekşite “ …bi Alaturkalık var sen de kuzum” cümlesine sebep. Aman Allah, evlerden ırak… Devamını Oku
Sevgili okurlar, sizlere 26 Ağustos 1071 tarihini söylesem. Bu tarih tanıdık geldi mi sizlere? Peki 26 Ağustos 1922. Bu iki tarihi birbirine bağlayan ve Türk medeniyetinin asırlar süren destanlarına yenilerini ekleyen 2 büyük lider var. 2 tarihi unutulmaz kılan minnet ve rahmetle andığımız canlarımız var. Malazgirt Zaferi’ni bağımsızlığımız ile birleştiren Yüce Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşı ve kaybettiğimiz büyük vatan evlatlarını rahmetle andığımız bu özel günde sizlerle bağımsızlık savaşımız ve bu büyük zaferin arkasında yatan büyük dehadan bahsedeceğim.
Bir sayfanın bile verdiği heyecanı kendi hayatınızdan bir kare gibi yaşatan, sayfa sonuna geldiğinde soluksuz bir şekilde kendini bulan polisiyeseverlerden misiniz siz de?
Okurken adeta kendine “kelepçeleyen” polisiye kitaplar listesini veriyoruz, hazır mısınız?
Sonbahar ile kış arasında kaldığımız şu günlerde artık gelsin diyoruz, üşürken içimizin ısındığı; ellerimizin soğukluğunu kapıların ardında ısıttığımız kış günleri…