”Bugün kelimelerin manasını, onları nasıl tanımladığımızı ve kelimelerin sanki öç alır gibi bizi nasıl tanımladıkları hakkında konuşmak istiyorum.’’ diye başlıyor Tedx konuşmasına John Koenig; The Dictionary of Obscure Sorrows yazarı, Türkçe’ye Meçhul Istıraplar Sözlüğü olarak çevrilebilir.
Projenin asıl amacı kifayetsiz kalmış duygulara tercüman olmak. Yani hepinizin sezimsediği fakat sözlükte karşılığını bulamadığımız kelimeler türetmek ve tabii bu sayede birileriyle aynı duyguları paylaştığımızı bilmek.
Koenig, projenin ortasında kelimeleri gerçek kılan şeyin ne olduğunu düşünmeye başladığını, çünkü en çok gördüğü şeyin insanların bu kelimelerin uydurma olduğunu öğrendiklerindeki şaşkınlıkları olduğunu ifade ediyor. ‘Sonder’ kelimesinin popülerleşmeye başlamasıyla asıl sorunun “Bu kelime kaç akla ulaşmamı sağlayacak?” olduğuna karar verdiğini ve kelimelerin insanların aklına girmemizi sağlayan birer anahtar olduğunu anladığını, yani bir kelime ile ulaştığın insan sayısı o kelimeyi ‘gerçek’ kılan yegane şey olduğunu ve bunun dile bakış açımızla doğrudan alakalı bir durum olduğunu söylüyor. Hatta bu tanıma göre en ‘gerçek’ kelimenin O.K. olduğunu, çünkü kimsenin aslında o iki harfin temsil ettiği şeyi bilmemesine rağmen, dünyadaki en yaygın, en anlaşılır kelime olduğunu düşünüyor.
Çok da haksız olduğunu söyleyemeyeceğiz.
Öyle ya da böyle, günlük kullanımda yerini bulamasalar bile, varlığı mutlu eden sözcükler hepsi. İşte o sözlükteki kelimelerin bazıları, ekşi sözlük yazarlarının çevirileriyle:
Lachesism: Felakete uğrama arzusu. Yani ufukta bir fırtına gördüğünde kendini ona tezahürat yaparken bulur gibi.
Yù yī: Çocukken hissettiğin gibi daha derin hissetme arzusu.
Jouska: Kafanın içinde istemsizce yaptığın bir tür farazi sohbet.
Zielschmerz: İstediğini elde etme korkusu.
Exulansis: Konuştuğunuz kişinin anlamayacağını anladığınızda gelen anlatmaktan vazgeçme hissi.
Sonder: Herkesin bir hikayesi olduğunu fark etmek.
Kenopsia: Normalde insanla dolu olan bir yerin boş ve sessiz olduğunda oluşan terk edilmişlik hissi.
Adronitis: Bir insanı tanımanın ne kadar uzun sürdüğünü bilmenin verdiği yorgunluk.
Vemödalen: Her şeyin daha önce yapılmış olması ve eklenecek hiçbir şey kalmaması korkusu.
Avenoir: Hatıraları geriye doğru görme isteği.
Onism: Tek bir bedene sıkışıp kalmış olmaktan dolayı, dünyada olan bitenin çok küçük bir kısmına şahit olacak olmanın verdiği sıkıntı.
Anemoia: Bilinmeyen bir geçmiş zamana ve o dönemin anılarına duyulan özlem.
Zenosyne: Zaman gitgide daha hızlı akıyormuş gibi hissetmek.
Astrophe: Evren devasa büyüklükteyken, dünya üzerinde çakılı kalma hissi.
Dès vu: Anın içindeyken anıya dönüşeceğini bilme hissi.
Alazia: Artık değişemeyeceğim korkusu.
Koinophobia: Son derece sıradan bir hayat yaşamış olma korkusu.
Liberosis: Olayları önemsememenin verdiği rahatlık.
Moriturism: Yaşamakta olduğumuz anın bilgisayar oyunu ya da ileride anlatılacak bir kitap bölümü değil de hayatın gerçek bir kesiti olduğu ve eninde sonunda ölücek olmamızın yaşattığı akıllara durgunluk veren farkındalığı.
Kudoclasm: Hayallerinin yeryüzüne çakıldığını anlamak.
Scabulous: Dünyanın, onunla oynarken verdiği bir yara izinin gurur.
Occhiolism: Olan biteni aslında ne kadar küçük bir pencereden görebildiğimiz, etki alanınızın ve gözlemleyebildiğimiz bölgenin göreceli olarak çok dar olduğu ve de dünyanın her birinin sonucunun diğerlerini etkilediği olaylar örgüsünden meydana geldiği gerçeği.