Daha başlığı duyar duymaz aklınıza darbuka gelmesin. Ya da kişisel ihtiyaçlarımızın en önemli son noktasının dışa vurulduğu ve uğurlandığı bir oda da gelmesin. Kimi zaman aşağılanan, kimi zaman da yüceltilen bir olgu gelebilir ama o da değil. Ya da bir giyim kuşam tarzının adı da gelebilir ama yine de onun gelmemesini isterim. Hani şu yüzü ekşite ekşite “ …bi Alaturkalık var sen de kuzum” cümlesine sebep. Aman Allah, evlerden ırak…
Türk tarzında, Türk usulünde diyebiliriz sözlüğe baktığımızda. Şarklı da denebilir. Ya da Türk Musikisi’ne ait de olabilir. Sanırım yaklaştık değinmek istediğim noktaya.
Efendim Türkiye’de pop müzik bence gerçekten kültürel ve sanatsal kalitesi düşük de olsa iyi noktada. Sound dediğimiz aranjmanın kalitesini ifade eden olgunun gayet başarılı olması, ana akımın dünya ile yarışır işler çıkarttığını söyleyebilirim.
Çok önemli sesler ve popüler kültürümüzün müzikal temsilcileri var hayran olunan. Tarkan, Hande Yener, Gülşen, Demet Akalın, Sıla diye gider. Yeni neslin prensesi Aleyna Tilki mesela…
Hepsi ciddi popüler sound ve aranjmanlarda işler yapmaktalar.
Hani yukarıda yüz ekşite ekşite dedim ya bunu bir de burun kıvıra kıvıra hali takip eder ki bunu da müzikte görürüz pekçe çokça.
“Ağğğğ o arabesk…”, “Gırtlak döndürüyor yaaaaa,” ya da “Bu şarkı Türk Sanat Müziği galibaaağğğğ…”, “Sen müezzin ol,” gibi aşağılamaya yakın dalga geçmeye 1 kala sözler vardır mesela çok sinir olduğum.
Şimdi sevgili okurlar Türkiye Müzik piyasasının temeli arabesktir ve nağmesel alt yapıya dayanır. Yıllarca Tarkan’ın gırtlağı ve nağmeleri ile oynamadınız mı? Gülşen bestelerini evinde ud çalarak yapmakta. Ud, Türkiye ve Ortadoğu enstrümanıdır. Demet Akalın arabesk remix’çidir kanımca. Ve Sıla o harika şarkıların yaratıcısı ve yorumcusu bana kalırsa yukarıdan aşağıya arabesk nağme gırtlakları ile Türk müziğine ait makamlar ile doludur yorumu, eserleri… Aleyna Tilki en yükseldiği şarkısında rahmetli Bergen’in şarkısının birebir müziğini alarak coverlamıştır adeta ( coverlamak = düzenlemek ).
Diyeceğim o ki yıllardır aşağılanan hatta yasaklanan, burun kıvrılan o müzik tarzı bugün günümüzün taşıyıcı lokomitifidir.
Ayrıca farkındaysanız pandemi sürecinde en çok eski şarkılar dinlenmiş, Türk Sanat Müziği ve Müzeyyen Senar zirve yapmıştır. Bu toprakların insanı nağme sever. O nağme süslenir, paketlenir, değişir ama asla kaybolmaz.
Değinmek istediğim nokta bu kadar.
Nerede kalmıştık?
İstanbul, Doğu Roma İmparatorluğu yahut Bizans İmparatorluğu’ndan Padişah 2. Mehmet’in fethiyle “İstanbul” olduktan sonra “alafrangalığını” mı geliştirdi, yoksa “alaturkalığını” mı ?
A, bir de bu var; “18. yüzyıl Avrupa’sında saray kıyafetlerine ilgi duyan, Türk usulü düğün yapan, şatolarda Türk halıları, Türk lâlesi, Türk içeceği “kahve” bulundurmayı âdet edinen soylulara rastlanmaktaydı.”
Bu yazı Alaturka yaşam tarzını övmek ya da yüceltmek için yazılmamıştır. Meramım yukarıdadır. He bir de sakın bir daha “Alaturka! Çok banal,” lafını duymayayım.
Umarım keyifli bir yazı olmuştur. Hem azıcık müzik dünyasına ve burunları yukarıda olanlara sitem ettim. Bir de sanki okuyucularımızı fırçalar gibi oldu ama inanın değil.
Sevgilerimle…