EDEBİYAT DÜNYAYI KURTARABİLİR Mİ?
Belki kurtaramaz ve kurtaramayacak. Ancak edebiyat denen bu “şey” bizi bu dünya ve onun acınası zorluklarından kurtarabilecek nice şeylerden birisi. İçimi dökmeye, bazı zamanlarda kendimi anlatmaya, aşık olduğumu düşündüğüm, nefretle dolu olduğum zorlandığımı düşündüğüm, içinden çıkılamayacağını düşündüğüm durumların içinde olduğum zamanlarda aklımdakileri ve dile kolay kolay getiremediğim her şeyi yazmak için kendime bir arınma yöntemi biçtiğim yazmak ve söylemek eylemlerini gerçekleştirdiğim bir diğer ritüelime başlarken sen okuyucuyu -özellikle seni…- saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Bu sefer değinmeye çalışacağım konu ise verdiğimiz değer: kişilere, “şeylere”, düşüncelere, düşlere, değerlere, her şeye… Hepsi şu son dönemde bana çok ilgi çekici ve enteresan gelmeye başladı.
Bu durumu kafamda sürekli olarak bazı hikayelerle bağdaştırıyorum. Buna örnek verebileceğim hikaye ise şu.
Günlerden bir gün New York şehrinde iş yerinden bir kaç arkadaş öğle molalarında dışarıya çıkarlar. Aralarındakilerden bir kişi kızılderilidir. O kalabalık New York sokaklarında yürürken insanların, siren seslerinin, iş makinalarının sesi, tüm o gürültü ve korna sesleri arasında ilerlerken kızılderili kendi kulağına bir cırcır böceğinin sesinin geldiğini söyleyerek -bir şekilde- bir anda böyle cırcır böceği aramaya başlar. Arkadaşları bu kadar gürültü varken bunu duymasının pek mümkün olmadığını ve kızılderilinin öyle zannettiğini söyler. Bunu söyleyen arkadaşlardan bir tanesi kendisine çok inanmasa da onunla birlikte aramaya başlar. Kızılderili yolun karşı tarafına doğru yürür, arkadaşı da hemen peşinden ilerler. Binaların arasındaki bir tutam çimenin arasında içinde inanması zor olsa da cırcır böceği bulurlar. Arkadaşı kızılderiliye “senin insanüstü güçlerin olmalı, aksi takdirde bu sesi başka nasıl duyabilirsin ki” diye sorar. Kızılderili ise bu sesi duymak için insan üstü güçlere ihtiyaç duymadığın söyler. Olayların ardından kaldırıma geçerler ve kızılderili cebinden çıkardığı bir bozuk parayı basitçe havaya fırlatarak kaldırımda yuvarlar. Bir sürü insan, sesin geldiği tarafa bakarak, bozuk paranın kendi ceplerinden düşüp düşmediğine bakmaya başlayıp kendi ceplerini kontrol etmeye başlar.
Kızılderili ise arkadaşına çok önemli bir ders niteliği taşıyacak o önemli cümleyi kurar
önemli olanın kişinin nelere değer verdiği ve neleri önemsediği olduğuna değinir
Çünkü her şeyi ona göre duyar ve ona göre hisseder kişi. Bir laf var ya “ Herkes gider mersine…Biz gideriz tersine…” Diye: işte herkesin yürüdüğü yoldan şüphe duyup tersine gidebilenleri bilmek ve onlar gibi olmak lazım diye değerlendiriyorum. Aralarında edebiyatçılar olduğu kadar bilim insanları ve düşünürlerin de olduğu ortak noktalarının ise dünya tarhini değiştirdikleri için ödüllendirilmek yerine neredeyse hepsinin katledilmiş olması olan birçok isim bulunabilir… Tek mesele ise kendini bilmekten geçmektedir.
Walt Whitman’dan küçük bir şiirle bitirmek istiyorum yazımı:
“Yoldaş, veriyorum elimi sana!
Paradan kıymetli aşkımı veriyorum.
Tanrı ya da yasadan önce veriyorum kendimi sana.Ya sen kendini verecek misin? Çıkacak mısın benimle yola?
Nefes alıp verdikçe hiç ayrılmasak mı yoksa?”-Walt Whitman
.