Avustralya’da yangın, Elazığ’da deprem, Van’da çığ faciası, Manisa’da deprem, İstanbul’da uçak kazası , dünya geneline hızla yayılan corona virüsü ve daha nice sayısız felaket… 2020’nin ilk ayında yüzyılın olayını yaşayan Dünya’mız sanki durup durup bir anda tüm nefretini kusuyor gibi insanoğlunun üstüne. Lanetler okuduğumuz bu yılda aslında suçlu gerçekten Dünya mı, 2020 mi, doğa mı? Yoksa…
Avustralya’daki yangınlarda dünya koala nüfusunun 3’te 2’si kaybedilmiş, koalaların neslinin kurtarılması çok zor hale gelmiş ve 500.000’den fazla hayvan ölmüş, insanlar evlerinden barklarından olmuşken “Onlar da deve vurdu, deve kutsal hayvan” deyip hayvanları bile ayıran zihniyet mi? Elazığ depreminde insanlar enkaz altlarındaki yakınlarına ulaşmaya çalışırken, ortalığı kan ve gözyaşı götürür; “Kimse yok mu?” “Sesimi duyan var mı?” sesleri sokaklarda çınlarken, Google arama motorunda ışık hızıyla “Elazığ kürt mü?”yü aratan nesil mi? Manisa’daki depremler İstanbul’da hissedilmediğinde haber değeri dahi taşımıyorken, İstanbul’da hissedilen en ufak bir sarsıntıda teyakkuza geçen haberciler mi? İstanbul’dakiler insan da Manisa’dakiler değil mi? Van’daki çığ faciasında bile “Allah sizi dinden uzaklaştığınız için cezalandırıyor” diyen güruh mu?
Sorarım size, doğa mı suçlusu bunların sahiden yoksa biz miyiz? İklim değişikliği diye dilinde tüy bitiren insanları elimizin tersiyle itip, bir kez olsun dinlemeyip “anarşist” etiketini yapıştırıp gönderen bizler; hayvanların ölümüne de üzülemeyecektik elbette. Türk, Kürt, Laz, Çerkez diye ayrılan bizler; vatan toprağı Elazığ’da deprem olunca ilk olarak demografik araştırma yapacaktık tabii. Her afeti kıyamete yoracak, önlemini almayıp, neden alınmadığını da sorgulamayıp “kader” diyecektik. Türkiye’yi İstanbul’dan ibaret sayıp, beşik misali sallanan illerimize değil deprem yardımı haber desteği dahi vermeyecektik.
Ne ara böyle bir millet olduk sahiden? Tanımadığımız biri yere düşse, koşar kaldırır; ağlayan birini görsek dayanamaz sarılırdık. Yoldan geçen yoksula bir tas yemek alır, yabancılara dahi sorgusuz sıcak yuvamızı açardık. Şimdi yan komşumuz açlıktan ölse haberimiz olmuyor, öğrencilerimiz ceplerinde 1 lira 40 kuruş dahi olmadığı için intihar ediyor. İnsanlar açlıktan ve yoksulluktan siyanürle gencecik yaşta ailecek ölüme gidiyorlar. Doğanın mı suç sahiden? Yoksa “insanlığımızın” mı? Bana kalırsa başkasının acısına yüreğiniz yanmayı bilmiyorsa, üzgünüm ama insan değilsiniz. Ve suçlu sizsiniz.
“Nerede bir can ölse, oralı olur yüreğim. Olmalı zaten, olmazsa insan olmaz yüreğim…” -A. Arif