Gece
Gündüz

Marka Mıyız?

2 November 2020
yazdı
2 dk'lık okuma

Markalar hayatımızı yeterince ele geçirmemiş mi sizce de? Her girdiğimiz sosyal medya mecrasında görmüyor muyuz bir reklam?

red and silver ford mustang
Her girdiğimiz mecrada gördüklerimizi hunharca almak istiyoruz. Belki istemiyoruz ama sanırım almasak bile alıyormuşçasına bakıyoruz. İşte tam da burada “tık” dediğimiz kavram devreye giriyor. Yani biz bir reklamı izlediğimizde, o reklam tık almış oluyor ve o sosyal medya mecrası sayesinde satın alınma gücü fazlalaşıyor. Ve artık markaları sadece o markanın bünyesinde çalışanlar tanıtmıyor. Çünkü artık hayatımızda “yukarı kaydırmak” diye bir kavram var. Evet, yanlış duymadınız! Bir ürünü almak için artık gördüğümüz her yeri yukarı kaydırıyoruz neredeyse.

Instagram hayatımıza “influencer” dediğimiz, Türkçesi “kanaat önderi” anlamına gelen insanlar soktu. Bu insanların takipçisi çok yüksek ve kitleleri peşinden sürükleyebilecek kapasiteye ve aynı zamanda liderlik vasıflarına sahip kişiler. Çünkü insanlar hayatının her döneminde mutlaka birilerinden bir şeyler için fikir almaya ihtiyaç duyuyorlar. Artık bu fikirlerin kulaktan dolma değil, sosyal medyadan alındığı bir dönemde olduğumuz için bu insanlar oldukça iyi işler yapıyor. Markalar bu kişilere ürün gönderip tanıtmasını istiyor, ürün kanaat önderleri tarafından tanıtılıyor ve markadan komisyon alıyor. Instagram hikaye kısmına bu tanıtım yerleştirip bir de link bırakıyorlar ki insanlar bu ürüne kolayca ulaşabilsin. Bu konu artık insanlara yeni bir iş alanı açmış durumda.


Peki bu durum markalar için iyi bir şey mi? Yani her markanın her ürününü her yüksek takipçili hesap tanıtırsa nelere yol açar? Bu noktada en önemli şey, hedef kitle. Yani o takipçiler seni takip ediyor ama senin önerdiğin her ürünü alabilecek mi? Öyle bir durumdayız ki evler arabalar bile tek kaydırmayla alınabiliyor. Aslında sorulması gereken soru: “Beni kimler takip ediyor?” ve “Ben onlara ne önerirsem alırlar?” sorusu. Çoğu influencer bu soruları kendine sormadan yoluna devam ediyor ve hepsi gerçekten başarılı mı, yoksa kendilerini başarılı göstermeyi iyi mi beceriyorlar diye düşünmeden edemiyorum.

Markalar itibarlarını sürekli korumak zorunda olan yapılardır ve hitap etmedikleri bir kitleye sunulurlarsa ve memnun kalınmazsa imajları aynı çizgide devam eder mi? Güven vermeyen bir hesap, herhangi bir markayı tanıttığında bu reklama ne kadar güvenilir? Bu insandan insana, markadan markaya göre değişir ama bunu riske atmak pek doğru gelmiyor. Tüketim toplumunda yaşıyoruz, çok alıp çok tüketiyoruz; kendimizi sürekli yeniliklere ayak uydurmak zorunda hissediyoruz. Önümüze sürekli çıkan reklam kampanyalarına, indirimlere koşuyoruz. Ve hangi marka ne kampanyası yapmışsa, hangisi daha işimize ve koşulumuza uygunsa ona gidiyoruz. Yani bu durumda ve bu kadar çok seçenek içerisinde hiç de sadakatli değiliz.

Markalar elinizi çabuk tutun! Önce kendinize marka olup olmadığınızı sorun. Çünkü her marka gerçekten bir marka olmayabilir. İşin özü, rakipleriniz sizi yutmadan, sizden çok “yukarı kaydırılan” markalar gelmeden; siz sürekli yenilenin, gelişin.

Ama öyle çok yenilenin ki sizi sürekli almak isteyelim. Öyle reklamlar yapın ki sloganı dilimizden düşmesin. Öyle marka yüzleri seçin ki mutlaka çok sevilen kişiler olsun. Ve öyle bir reklam yapın ki gözlerimiz dolsun. O kadar çok link verilsin ki hepsini kaydıralım. Haydi herkese kolay gelsin!

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR