“İntihar fikri olmasaydı kendimi çoktan öldürmüş olurdum.” -Emil Cioran
İntihar fikrinin hayatta kalmasını sağladığını belirtmiştir Christian Bussy’nin 1973’te yaptığı röportajda Emil Cioran. Yaşayabilmek için bir eyleme değil bir fikre tutunur. Bir kaçış yolunu kendine hatırlatmaktır bu. “Evet, ellerinin arasında koskoca bir yol daha var ve sen bunun bilincindesin. Bu yüzden acele etme.” der bir bakıma kendine, benim cümlelerimle.
Bir fikre tutunmak… Aslında çok da uçuk değil. Yıllarca birçok fikre tutunduk. Gerek tek başımıza, gerekse medeniyetlerce. Her medeniyetin kendi fikirleri doğrultusunda kendi kültürleri oluştu. Fikirlerle devirler açıldı, devirler kapandı. Kendi hayatlarımıza da fikirlerimizle yön verdik, bambaşka yollara yöneldik. Önce düşündük, sonra eyleme döktük. Hem de bunu bazen hep beraber, bazen tek başımıza yaptık. Şimdiyse sadece bir fikirle yetindiğinizi düşünün.
Abbas Kiyarüstemi’nin Kirazın Tadı adlı filminde de baş karakterimiz Badii Bey’in bir fikre tutunma çabasını aşama aşama gözlemlemekteyiz. Tahran’ın kenar mahallelerinde karakterimizle beraber arabayla dolanırız önce. Neden dolandığımızı bilmesek de adamın, Badii Bey’in bir amacı olduğunu anlarız. Filmin akışına kendimizi bıraktığımızda aslında fark etmeden baş karakterin peşinden giden biri olmaktan çıkıp baş karaktere bürünürüz. Badii Bey’in karar alışını, kararsızlığını, insanlara kendini anlatmaya çalışmasını, insanları dinleyişini, çevreyi izlemesini kendimize yakın gördüğümüzdendir belki de bu durum.
Badii Bey öncesinde intihar fikrine kendini alıştırmış sonrasında intihara karar vermiştir ama bu kararından şüphe edip aslında fark etmeden kendisini vazgeçirmeye çalışmaktadır. Arabayla dolanmasının amacı intiharından sonra para karşılığında mezarının üstünü örtecek birini bulmaktır. Durum böyle olsa da kendini hayata geri döndürecek birini aramaktadır içten içe ya da sadece son bir kez, telaşsızca bir vedadır istediği. Bundan dolayıdır ki isteği için görüştüğü kişilerle muhabbetlerden kaçınmaz. Onların da fikirlerini iyice özümser ve kendini açmaktan çekinmez. Fikirlerini dile getirir. Dile getirir ki insanlar bu fikre karşılık ona neler vaat edecek, neler söyleyecek duymak ister. Bir kıvılcım yakalamak ister hayatta kalabilmek için.
Ana karakterimizin yaptığı konuşmalarda hem gizli bir ikna edilme arzusu hem de güçlü ve açıkça bir ikna etme çabası olduğunu görürüz. Öyle ki mezarının üstünü örtmesi için konuştuğu bir gence ‘’Ben bir ağacın köküne saçacağın gübreyim.’’ demesiyle genci bu işe ikna etmeye çalışsa da bir sonuca varamaz. Belki de istediği diğer bir şey de genci korkutmuş ve vicdanı paranın önüne geçmiştir. Bu da ana karakterimizin intiharını tam gerçekleştirememe ihtimaline karşın üstüne toprak örtecek kişinin öncesinde kafasına bir taş atmasını istemesidir. Bu da karakterin arafta kalmaktan korktuğunu, tüm çelişkilere rağmen kararını tam ve kesin bir şekilde uygulamak istediğini bizlere göstermektedir.
Karakterimizin çıktığı yolda konuştuğu kişilerden biri olan Bakari Bey, öncesinde karakterimizin isteğini kabul eder. Ama bu kabul ile her şeyi bitirmiş değildir. Amacı Badii Bey’i kararından kesin olarak vazgeçirmek, ona hayatta hala yaşanabilecek şeyler olduğunu göstermektir. Kendisinin de geçtiği zor bir dönemi anlatarak tek bir an ile nasıl hayata geri döndüğünü anlatmaya başlar. Kendi intihar fikrini ve eyleme dökmek için yaptıklarını anlatır. İpi bir türlü tutturamayınca tırmandığı ağaçtaki kirazları, o kirazları yiyişini ve tatlarını anlatır. Sadece bir kirazın tadının ona verdiği zevk ile hayata geri dönüşünü, güzellikleri fark edişini ve fikrini geri plana atışını anlatır. Bir kiraz ile hayata geri dönüş hikayesi Badii Bey’in ilgisini çekmiştir. Bakari Bey, Badii Bey’in ilgisini çekebildiğini fark edince de bir fıkra ile durumu noktalar: “Türk’ün biri doktora gitmiş ve doktor bey nereme dokunsam oram ağrıyor, ayağıma dokunuyorum ayağım, göğsüme dokunuyorum göğsüm ağrıyor, demiş. Doktor hiç düşünmeden cevap vermiş:
“Sizin bir şeyiniz yok, parmağınız kırık. Hasta olan düşünceleriniz. Bakış açınızı değiştirin.”
Böylece Bakari Bey’in Emil Cioran gibi intihar fikrini içinde saklı tutmayı ve fikir değişikliğini önerdiğini görürüz. Bu sırada baş karakterimizin bir pişmanlık yaşamamak için kafasında döndürdüğü onlarca fikrin adım seslerini duyarız. Belki de o sırada gözlerinde son bir kez deneme arzusunun ışıltısını yakalamaya çalışırız. Badii Bey’in bir tepeye çıkıp güneşin batışını izleyişine ve bundan zevk almak isteğiyle fikrinden vazgeçmek için çabaladığına tanık oluruz. Sonunda ise karakterimizin açtığı mezarın içine türlü kafa karışıklığıyla girdiğini görürüz. Yağmur yağmaya başlar ve ötesi yoktur. Bizlere bırakılmıştır.
Belki de yağmurun yarattığı his Badii Bey’i bir dut ağacı misali kurtaracak olan şeydir. Bundan sonra Badii Bey’in, Emil Cioran gibi intihar fikrinin varlığını özümsemiş, yaşamayı bir daha denemeye karar vererek intihar fikrini bir alternatif olarak rafa kaldırmış olma ihtimali çok güçlüdür. Bu sonuç herkes için farklı olabilir. Filmi izlemiş başka biri ise intihar ettiğini düşünebilir. Fakat beni bu sonuca en çok iten şey Badii Bey’in gözlerindeki kararsızlık ve fikir değişikliği arayışıdır.
Ayrıca bakınız;
E. M. Cioran Röportajı (Christian Bussy, 1973)
1.görsel 2.görsel 3.görsel 4.görsel 5.görsel