Tatsız bir dönemden geçiyoruz. Büyük bir çoğunluğumuz bu sürecin devamı konusunda oldukça kötümser, iyimser olanlar ise inançlarını yitirmeye maalesef müsaitler. Herkes bir şekilde bu zor zamanda hayatını devam ettirmeye çalışırken eminim ki kendimiz hakkında bilmediğimiz şeyler keşfedeceğiz. Dayanıklılığımızı, sabrımızı test edeceğiz. En önemlisi de bunları yaparken mutluluğumuzu korumaya çalışacağız. Evet, karamsar olanlarımız bile.
Kendi adıma konuşmam gerekirse bu dönemi kitap, film, müzik ve spor dörtlüsü içinde geçiriyorum. Zorunluluk sonucu dışarı çıkmamak her ne kadar moral bozucu olsa da insan kendiyle vakit geçirmeyi bildiği sürece zorlukların çoğunun üstesinden gelebilir diye düşünüyorum. Umarım benim gibi düşünenler çoğunluktadır. Bu dönemde sanatlarını bize ulaştırmayı zor şartlar altında başarabilmiş müzisyenlere saygı duymamak elde değil. Yoğun albüm takvimini yakından takip edip derinden inceleyebilme şansını elde etmiş olmam bu süreçte beni motive eden aktivitelerden. Son zamanlarda birçok kaliteli albüm bizlere ulaştı fakat bu yazının konusu olan albümü seçmemde özel bir neden var.
Bildiğiniz üzere COVID-19 salgını sonrasında dünya genelinde konserler, turneler iptal oldu. Bu turnelerden son zamanlarda en çok dikkat çeken ise “The Bay Strikes Back” adlı turneydi. Bay Area’nın efsanevi thrash ustalarından Testament, Exodus ve Death Angel’ın sahne alacağı bu turun son ayağı salgın nedeniyle iptal edilmişti. Fakat maalesef bu kararın alınmasına rağmen yakın zamanda gelen haberlerle Testament vokali Chuck Billy’nin testinin pozitif çıktığını öğrendik. Onunla birlikte Death Angel davulcusunun da iyi hissetmemesi nedeniyle kendini karantinaya aldığı haberleri medyada dolaşmaya başladı. Bir süre sonra Testament bass gitaristi Steve Di Giorgio’nun da testinin pozitif çıktığı haberleri gündemde yerini aldı. Grubun yeni albümü ise bu haberlerden birkaç gün sonra piyasada yerini aldı. Grup elemanları albüm sonrası süreci karantina altındayken sürdürmekteler. Chuck Billy bir süredir röportajlarına devam ediyor ve grubun Facebook sayfası oldukça aktif. Albüme gelecek olursak…
Thrash devi Testament’ın on üçüncü stüdyo albümü olan Titans of Creation’ı tekliler yayınlanmaya başladığından beri merakla bekliyorum. Çünkü “Night of the Witch” ve “Children of the Next Level” benim tam da Testament cephesinden duymak istediğim tınılara sahip parçalardı. Albüm daha çıkmadan Chuck Billy’nin vokallerinden hiçbir şey kaybetmediğini, ekibin de sound konusunda kendilerini bir önceki albümden daha ileriye taşıdıklarını fark etme şansımız olmuştu. Bu iki tekli ile birlikte bir önceki Testament albümü Brotherhood of the Snake’ten daha iyi bir albümün bizleri beklediğinden emin olmuştum. Haksız da çıkmadım. Titans of Creation birçok yönden Brotherhood of the Snake’den çok daha iyi bir albüm. Ki Testament bir önceki albümüyle beni birçok konuda hayal kırıklığına uğratmıştı. Mükemmel bir albümden bahsetmesek de Titans of Creation tatmin edici bir albüm olarak çıktı karşımıza.
Albüm hakkında konuşurken prodüksiyondan bahsetmeden geçemeyiz. Elbette bu her albüm incelemesi için geçerli. Fakat Titans of Creation özellikle prodüksiyon konusunda oldukça sivrilen bir albüm oldu benim için. Thrash metal dinamiği nedeniyle yanlış bir prodüksiyonla amacına ulaşamayacak hale gelebilecek bir tarz. Testament 2000’lerdeki tüm albümlerinde bu konuda oldukça tatmin etti beni. Fakat söylediğim gibi, özellikle bu son albümde prodüksiyon kalitesi ve denge oldukça başarılı. Enstrümanların dengesi, hiçbirinin birbirini gölgelemiyor olması bir thrash metal albümünde aranması gerekenlerden. Testament burada büyük bir geçer not alıyor.
Testament’ın doğru yaptığı işler bunlar. Peki albümün yanlışlarını konuşmak gerekirse ne diyebiliriz? İşte burada süreden bahsetmek durumundayım. Albüm 58 dakikalık bir uzunluğa sahip. Bana soracak olursanız bir thrash metal albümü için uzun bir süreden bahsediyoruz. Albümü bir bütün olarak dinlemenin önemli olduğunu savunurum. Bunun için de bu dinleme süresinde yorulmamak önemli. Thrash metal gereğinden uzun olduğunda odak noktasını kaçıracak unsurlara sahip olabiliyor. Bu konuda ne zaman örnek gerekse 28 dakikalık süresiyle adeta yumruk gibi bir albüm olan Slayer’dan Reign In Blood’ı öne sürerim. Ki bana sorarsanız albümün başarısına büyük bir katkıdır 28 dakikalık süresi. Titans of Creation biraz daha kısa bir albüm olabilirdi. Verilen emeğe saygım sonsuz da olsa, The Healers, Ishtars’s Gate ve Code of Hammurabi gibi parçalarla çok da bağlantı kuramadığımı söylemek zorundayım.
Ufak tefek pürüzleri kenara bırakırsak söyleyebileceğimiz tek şey Testament’ın diskografisine bir başka kaliteli albüm kattığı olacaktır. Eric Peterson’ın kaliteli rifflerinin Gene Hoglan’ın takdire şayan davulları ile birleşimi, Di Giorgio’nun nokta atışı bass performansı da yukarıda bahsettiğim her şeyin üzerine ek güzellikler oluyor. Titans of Creation, Dark Roots of Earth (2012) veya The Formation of Damnation (2008) kadar etkili bir albüm olamasa da tadında bir albüm olmayı başarıyor, Brotherhood of the Snake (2016) sonrası hayal kırıklığımı da ezip geçiyor. Grup üyelerine acil şifalar diliyorum ve kaliteli thrash metalin özlendiği zamanlarda Titans of Creation gibi başka albümleri de görmeyi umut ediyorum.
Öne çıkanlar:
Children of the Next Level
WWIII
Dream Deceiver
Night of the Witch
City of Angels
Curse of Osiris