100 Yılın En Acı 15 Dakikası: Albay Reşat

Tarih, 26 Ağustos 1922… Sisli bir sabahın şafağı yırtan çığlığıyla top sesleri başlıyor ansızın Afyon’da. Polatlı’ya kadar ilerleyen Yunan ordusunun bu son çırpınışı; topyekûn bir seferberlikle aylardan beri hazırlanılan bir mücadelenin ise ilk ayak sesleri… Bir yaz günü, kışın tüm o buhran renklerine bürünmüş bu topraklarda, bir savaşın, belki bir milletin; belki de tarihin kırılma anı: Büyük Taarruz.

İkinci Viyana Kuşatması’ndan bu yana geri çekilmekte olan Türk ordusunun var gücü, belki de son gücüyle şaha kalkma mücadelesiydi bu. Evinin son evladı, kanının son damlası, gücünün son zerresi, son nefesiyle; bir “var olma”, “bir” olma ve millet olma savaşıydı.

İşte o gün tarih sahnesine belki üçüncü, belki yüzüncü defa biri çıktı. Çanakkale’den bu yana kahramanlıklarıyla ünlü, mert, yiğit, korkusuz bir asker vardı. Üstelik 1918’de İngilizlere esir düşmüş, 1919’da kurtulur kurtulmaz hemen yine ön saflarda savaşmaya koşmuş; vatanı uğruna esir düşen, sevdiklerinden ayrı düşen ve son olarak şehit düşen bir kahraman… Mustafa Kemal’in çok güvendiği isim: Albay Reşat Bey.

 

 

Albay Reşat, mert bir subay ve gerçek bir vatansever olmasının yanı sıra son derece iyi eğitimli ve aydın bir ailenin çocuğuydu. Babası, şu dizelerle hepimizin aklına kazınan o meşhur yazardı:

“Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.”

İşte gerçek bir Türk aydını, Tanzimat Edebiyatı’nın efsanevi yazarı ve bugün dahi “atasözü” sanarak kullandığımız birçok özdeyişin yaratıcısı Ziya Paşa’nın oğluydu Albay Reşat Bey. Babasının bu sözünü düstur edinmiş olacak; Muş’ta Ruslara, Suriye’de İngilizlere ve Çanakkale’de yedi düvele karşı sayısız zafer elde etmiş, tekdir ile uslanmayanları dize getirmişti. Şimdi bu aydın ve vatansever askerin son ve çok mühim bir görevi vardı…

57. Tümen’in başına kahramanlıklarıyla meşhur bu Türk yiğidini getirdi Mustafa Kemal Paşa. Bu tümenin göreviyse Büyük Taarruz ’da bir kırılma noktası olacak, adeta savaşın ve belki bir milletin kaderini belirleyecek “o” tepeyi almak: Çiğiltepe…

 

 

Karanlık çökmüş, tekrar şafak sökmüştü. Takvim sayfaları 27 Ağustos’u gösterirken cepheye bir telefon geldi. Arayan Mustafa Kemal Paşa’ydı. “Reşat Bey” diyordu, “Bu önemli tepeyi ne zaman alacaksınız?” Reşat Bey kendinden emin, “Komutanım, yarım saat sonra alacağız” diyordu. Başarılar diledi Mustafa Kemal Paşa.

15 dakika geçti… Telefon tekrar çaldı. Mustafa Kemal Paşa “Düşmanın halen direndiğini görüyorum. Gözümüz o tepede, çok önemli” diyordu. Albay Reşat kendinden ve neferlerinden emin “Komutanım tepeye düşman bir tümen yığmış. Direniyorlar. Ama alacağız komutanım, mutlaka alacağız.” diyordu.

15 dakika daha geçti… Bomba seslerinin, top tüfek seslerinin orta yerinde bir telefon sesi nasıl yırtabilirdi göğü?

-“Reşat Bey’i istiyorum.”

Telefonu açan Albay Reşat’ın emir subayıydı.

-“Komutanım, Reşat Bey size bir mesaj bırakarak intihar etti. Okuyorum, komutanım:

Yarım saat zarfında bu tepeyi almak için söz verdiğim halde sözümü yapamamış olduğumdan dolayı yaşayamam komutanım.

Bir hiçliğin, bir deliliğin, bir savaşın, bir kıyametin orta yerinde; onlarca askerinin, vatan evladının, gencin, yaşlının şehit düştüğünü görmüş Mustafa Kemal’in gözlerinden yaşlar boşaldı. “Allah rahmet eylesin, Reşat Bey büyük bir vatanseverdir” diyebildi.

 

 

15 dakika daha geçti… Bu kez Mustafa Kemal’in telefonu çaldı. Arayan, 15 dakika önce sözünü tutamadığı için kafasına sıkan Albay Reşat’ın emir subayıydı.

“Çiğiltepe alınmıştır komutanım. Yüzlerce ölüsünü bırakan düşman Sincanlı Ovası’na doğru kaçmaktadır. Arz ederim.”

Tarihin belki en ağır, belki en trajik 15 dakikasıydı bu yaşanan. Söz verdiği üzere Çiğiltepe’yi yarım saatte alamadığı için kafasına sıkarak intihar eden ve intiharından tam 15 dakika sonra alınan bir tepenin öyküsü… Bir kahramanın, ardında askerlerini, sevdiklerini ve bize bıraktığı emanetinin öyküsü.

 

 

Albay Reşat Çiğiltepe, adını ve öyküsünü bildiklerimizden bir tanesi. Oysa bu topraklardan bir “vatan” yaratmak uğruna toprak olan binlercesi var… 7’sinde, 13’ünde, 18’inde… Öğrencileri savaşa gidip bir daha dönmediği için o sene hiç mezun veremeyen Galatasaray, Konya ve İzmir Lisesi var. Cepheden cepheye koştuğu için öz evladıyla cephede tesadüfen tanışıp aynı gün şehit düşenler var. Kundaktaki bebeğini bırakıp cepheye mermi taşıyanlar var. Bu topraklar uğruna tereddütsüz şehadet şerbetinden içen; güneş bir gün daha doğsun diye sönen binbir güneş var. Aşklarını, sevdalarını, evlatlarını, hayallerini ve son olarak hayatlarını tek nefeste verenler var.

Vatanı “vatan” yapan onların fedakarlıklarıdır. Vatanı vatan yapan; Mustafa Kemal’in sol göğsüne isabet eden şarapnel parçası, Albay Reşat’ın kafasına sıktığı mermi, Çetmili Kara Ali Çavuş’un ilk defa cephede tanıştığı oğluna son bakışı, 21 yaşındaki Şehit Şerife Bacı’nın cepheye mermi taşırken donmadan önceki son duasıdır. Vatanı vatan yapan bu kahramanları yâd edecek, onlara layık olacak ve öykülerini yaşatacak olanlardır. Çünkü terle, canla, başla, kanla, gözyaşıyla kazandık. Çünkü biz bu vatanı böyle kazandık. Şairin dediği gibi:

“Bayrakları bayrak yapan, üstündeki kandır. Toprak eğer uğruna ölen varsa, vatandır.”

 

 

 

 

 

 

 

 

Büyük büyük amcam Albay Reşat Bey’in aziz ve kahraman hatırasına… Sonsuz minnet, saygı ve gururla.

Eda Ozceyhan

2015 senesinden beri EAO MAG'in kuruculuğunu ve genel yayın yönetmenliğini sürdürüyorum. Başkent Üniversitesi İşletme ve Anadolu Üniversitesi Sosyal Medya Yönetimi bölümlerinden mezun oldum. Çok küçük yaştan beri yazı yazmak, kitap okumak, şiir ve sunuculuk konularına ilgiliydim. Bunlarla ilgili birçok eğitim alıp, uluslararası yarışmalarda ödüller kazandım. İleri düzeyde İngilizce ve Fransızca, orta düzeyde Yunanca biliyor; boş zamanlarımda seyahat ediyor ve müzikle uğraşıyorum. Uluslararası satış ve pazarlama, dijital pazarlama, PR ve sosyal medya yönetimi konusunda uzmanlaştım.

2 Comments

  1. Eda hanım saygılar sunuyorum. Kendi çapımda kurtuluş savaşı kahramanları üzerine kısa derlemeler yapıyorum. albay Reşat bey ilk ve en sevdiğim yazı konum. Geride kalan ailesi hakkında hiçbir bilgi bulamadım. Siz, büyük büyük amcanız olduğunu söylüyorsunuz. Eğer bir sakınca yok ise aile şeceresi hakkında kısa bir bilgi verebilir misiniz?

    • Mehmet Bey Merhabalar,
      Öncelikle yorumunuz ve ilginiz için çok teşekkürler. Mail adresinize, size yardımcı olabileceğini umduğum detaylı bilgiyi iletiyorum. Saygılarımla

Yorum Yap

Your email address will not be published.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR