Gece
Gündüz

1944: Vatanına Doyamayanların Hikayesi

2 July 2020
yazdı
3 dk'lık okuma

Tarih, vatanına doyamayarak yuvalarından ayrılmak zorunda olanların hikayesini binlerce kez yazmıştır. Ancak birçoğu Kırım Tatarları’na yapılanların hikayesine kulaklarını tıkamayı, duymamayı tercih etti. Çok uzaklarda değil, daha bir asır geçmedi bu acı hikayenin üzerinden. İzlerini ise Kırım halkı hala yüreklerinde taşıyor.

1922’de kurulan Sovyetler Birliği, o topraklarda yaşamakta olan soydaşlarımız “Kırım Tatarları”nı özerk bir yerli nüfus olarak tanımıştı. Öyle ki Tatarlar’ın Kırım’da gazeteleri, eğitim kurumları, müzeleri, kütüphane ve tiyatroları vardı. Dilleri, Rusça ile birlikte özerk yönetimin resmi diliydi. 1920 ile 1930 yılları arasında Tatarlar, toplam nüfusun yüzde 25-30’unu oluşturuyordu. 2. Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle birlikte, birçok tarihçinin ileri sürdüğü üzere Stalin, Tatarlar’ı “olası sabotajcı ve hainler” olarak nitelendirmiş, onlardan kurtulmak istemişti. Tarihçiler, Stalin’in bu kararında Tatarlar’ın dış politikada Türkiye ile çok yakın olması ve bulundukları konumun (Kırım’ın) stratejik öneminden dolayı böyle bir kararı verdiğini de savunuyorlardı.

1944 senesinde, takvimler 18 Mayıs’ı gösterirken Stalin, “Vatan hainliği, Sovyet halkını imha etme girişimi ve Nazi işgalcileriyle işbirliği yaptıkları” gerekçesiyle resmi kayıtlara göre 238.500, iddia edilen rakamlara göre ise 423.000 Tatar’ı, Sibirya Bölgesi’ne sürgüne mahkum etti. Sovyetler Birliği’nin İçişleri Halk Komiserliği’nin yürüttüğü bu operasyonda, 18 Mayıs sabahı tüm Tatarlar’ın evlerine girildi, vatanlarından ve yuvalarından koparılmadan önce onlara toparlanmaları için 15 dakika süre verildi. Hayatınızı geçirdiğiniz, tüm mal varlığınızı ve özelinizi sakladığınız evinizi toplamak için verilen süre buydu, tam 15 dakika.

Stalin’in öne sürdüğü iddia ile evlerinden sürülen Tatarlar’ın büyük bir çoğunluğu kadınlar, kundaktaki çocuklar, yaşlılar ve engellilerden oluşuyordu. Zira, Nazilerle işbirliği yapmakla itham ettiği bu halkın yetişkin ve sağlıklı erkeklerinin neredeyse tamamı o esnada Sovyet Birliği için cephede Nazilerle savaşıyordu.

Tatarlar, bir yük eşyası gibi kamyonlarla tren istasyonlarına götürüldü. Daha önce hayvanların taşınması için kullanılan bu 70 trenle vatanlarından kilometrelerce uzaktaki Özbekistan, Tacikistan ve Sibirya’ya sürüldüler. Dar vagonlar oldukça kalabalıktı. Yolculuk haftalar sürdü. Sürülen halkın büyük bir kısmı -çocuklar ve yaşlılar ağırlıklı olmak üzere- açlık, susuzluk ve tifodan öldü. Sürgün sonrası da o bölgedeki zorlu yaşam koşulları nedeniyle sağ kalanların yüzde 20’si ile 46’sı açlık, bitkinlik ve hastalıktan vefat etti. Sürgünden sonra vefat edenlerin birçoğu ise 16 yaşını geçmemiş çocuklardı.

Tatarlar’ın sürülmesinden sonra onların yaşadığı bölgeye birçok Slav ailesini yerleştiren Sovyetler, toplan(ama)maları için verilen 15 dakika sonrası birçok eşyasını, evini ve malını Kırım’da bırakan bu ailelerin evlerini ve mal varlıklarını da yeni yerleştirdiği ailelere verdi. 1957 yılına kadar Tatarlar’ın, kendi kimlikleri, dilleri ve kültürleriyle faaliyet göstermeleri yasaklanmıştır. 1950’lerden 60’lara kadar Tatarlar,  vatanlarına dönmek için Özbekistan’da çeşitli protestolar gerçekleştirdilerse de 1980’lerden önce bu mümkün olmamıştır. 1980 sonrası Rusya’da daha ılımlı bir siyaset izlenmesiyle vatanlarına dönmek için Kızılmeydan’da protestolar yapan Tatarlar, dünyanın gündemine oturmuştur. Siyasi engeller, polis baskısı ve ağır maddi zorluklara rağmen Tatarlar’ın büyük bir çoğunluğu 1989 yılında Kırım’a dönmeyi başarmışlardır.

Bugün Ukrayna, Kırım’ın onların bünyesinde bulunan bir özerk cumhuriyet olduğunu iddia etse de Rusya da aynı iddiada bulunmakta ve Kırım tartışmalı bir bölge olmaya devam etmektedir. 2016 senesinde Eurovision Şarkı Yarışması’nda Ukrayna’yı temsil eden Tatar asıllı Jamala adlı dünyaca meşhur sanatçı, yazdığı ve Türkçe/ İngilizce olarak seslendirdiği “1944” adlı şarkısında 1944 yıllarında yaşanan bu sürgünü anlatmaktadır. 2016 yılının Eurovision birincisi olan bu şarkı, vahşetin boyutlarını şu sözlerle gözler önüne serer:

“Gençliğime doyamadım

Ben bu yerde yaşayamadım”

Şarkı daha sonra Ukrayna’nın ses yarışmasında seslendirilmiş ve tüm dünyada yankı uyandırmıştır. Şarkının Türkçe altyazılı versiyonunu buraya bırakıyor ve ekliyorum: Tarih kitaplarında yer verilmese de ben bir Türk olarak soydaşlarıma yapılanları unutmuyorum.

 

 

Eda Ozceyhan

2015 senesinden beri EAO MAG'in kuruculuğunu ve genel yayın yönetmenliğini sürdürüyorum. Başkent Üniversitesi İşletme ve Anadolu Üniversitesi Sosyal Medya Yönetimi bölümlerinden mezun oldum. Çok küçük yaştan beri yazı yazmak, kitap okumak, şiir ve sunuculuk konularına ilgiliydim. Bunlarla ilgili birçok eğitim alıp, uluslararası yarışmalarda ödüller kazandım. İleri düzeyde İngilizce ve Fransızca, orta düzeyde Yunanca biliyor; boş zamanlarımda seyahat ediyor ve müzikle uğraşıyorum. Uluslararası satış ve pazarlama, dijital pazarlama, PR ve sosyal medya yönetimi konusunda uzmanlaştım.

Yorum Yap

Your email address will not be published.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR