Hepimizin zaman zaman yaptığı bir telafuz hatası vardır. Resim çekmek! Resim ile fotoğraf farkını aslında herkes biliyor. Bugünkü yazımızda aslında farkını anlatmaktansa resim ve fotoğrafın tarihi ve bağlantısına biraz göz atacağız.
Resim aslında gözle görülebilen her türlü varlığın kayıt alınması gerektiği ile başlamıştır. Tarihini düşündüğümüzde insanlık tarihine dayandırabiliriz bile. İnsanların gördüklerini başka bir yol ile başkalarıyla paylaşmak, aktarmak istemeleri iç güdüsel bir istek yaratmıştır.
Geçmişten günümüze farklı sanat akımlarının aktarımı için kullanılan resim, ilk başlarda ifade biçimi olarak kullanılsada zamanla sanatsal yönü ön plana çıkmıştır. Bunun yanı sıra zamanının önde gelen insanları kendilerini resmettirerek gelecek nesillere kendilerini gösterebilmek ve gelecekte iz bırakmak istemeleriyle kendi portre dediğimiz resimlerini istemişlerdir. Tam bu noktada fotoğraf makinesi ve fotoğraflayabilme olayı devreye girdikten sonra bu portre resimlemelerinin değerleri azalmış ve gereksiz olduğu gibi bir algı söz konusu olmuştur.
Fotoğrafın Gölgesinde
1826 yılında ilk fotoğraf görüntüsü ve zamanla fotoğraf makinalarının yaygınlaşmasıyla kişi veya nesneleri resmetmek gölgede kalmıştır. Bu durumda akıllara bir soru geliyor: Fotoğraf makinasının icadından sonra ressamlık günümüze kadar nasıl gelmiştir!
Resimle fotoğrafın farkını sorduğunuz çoğu kişiden “biri çizilir diğeri çekilir” diye cevap almanız çok doğaldır. Fakat çok daha önemli bir fark vardır ki bu resim sanatını günümüze kadar değer kaybetmeden getirmiştir: düşüncenin resmi!
Kişilerin ve nesnelerin resimleri çizildiği gibi ressamlar düşüncelerini de resmedebilirler. Ayrı bir sanat olan fotoğrafçılık ile ressamlığı ayıran en büyük fark budur.
Düşüncenin Resmi
Düşüncenin resmini incelediğimizde bu tarz resimler 18. yy’da karşımıza çıkmıştır. Fakat Dışavurumculuk akımı olarak adlandırılan “düşüncenin resmi” dediğimiz akım 1890’larda Norveçli sanatçı Edvard Munch, Avustralyalı Gustav Klimt, Belçikalı James Ensor gibi sanatçıların resimleriyle başlamıştır.
Edvard Munch – Scream
Bu akımın en büyük özelliği resme farklı kişilerin bakıp farklı yorumlayabilmesidir. İnsanın bilinç altına göre farklı anlamlar çıkarabildiği muhteşem bir sanat örnekleri olduğunu söylemek tam uygun bir tabir diyebiliriz.
Vincent van Gogh
Şüphesiz Dışavurumculuk dendiği zaman akla ilk gelen isimlerden biri: van Gogh.
Van Gogh’un hayatı başlıbaşına bir konu olarak yazılabilir. Ama dışavurumculuk akımından bahsederken van Gogh’a değinmeden olmazdı. Bu yazımızda bir eserine yer vererek sizileri bu resimle baş başa bırakıyorum.
Herkes tarafından farklı yorumlanabilecek van Gogh’un ölümsüz eseri “Yıldızlı Gece”