Gece
Gündüz

Bizi Bize Anlatan Yazar : Oğuz Atay

30 April 2019
yazdı
3 dk'lık okuma

Karanlık bir günün aydın kapısı aslında bir tutam sihirli sözcükle açılır. Zor değil kapının ardında duran tarafa ufak dahi olsa bir adım atmak. Atılacak bir adım, açılacak bir kapı ve görülecek beyaz bir sonsuzluk. Her şey kelimelerin birbirine bir köprü gibi bağlanmasıyla ortaya çıkacak. Kapıyı açmak, köprüyü geçmek ve adımı atmak tamamen bizim elimizde. Bunu nasıl mı yaparız?

Okumanın zor geldiği, uzun ve sıkıcı bulunduğu zamanlarda, üşengeç yapının ortaya çıkardığı sıkkınlık hissini bastırmanın, okumanın aslında keyif verdiğini kanıtlamanın çok güzel bir yolu var. Çareyi uzaklarda aramaya hiç gerek yok. Ayda bir kez olsun bir yazarımızı beraber incelemek fikri ve onların sizleri şaşkına çevirecek, keyif verecek yönlerini göz önüne çıkarmak o yazarın kitaplarını, sözlerini, bir köprü gibi birbirine bağlanmış sözcüklerini daha keyifli hale getirecektir. Tabi buna her cümlesiyle bizleri yoğun düşüncelere iten, her yazısında kendimizden mutlaka bir şeyler bulduğumuz bir yazarla başlamamız lazım. Oğuz Atay’ı gelin beraber okuyalım…

Onu anlatmaya başlarken nerede doğdu, nerede öldü gibi klişe ve basmakalıp sözleri kullanmak çok da doğru olmaz. Çünkü o bize yazdıklarıyla ve bizi düşündüren sözleriyle nasıl biri olduğunu anlatmaya çalışıyor. Bambaşka âlemlere, zamanın aslında gerçek olmadığı diyarlara yolculuk edebiliyorsunuz. İşte o diyarlardan biri “Tutunamayanlar” ile başlıyor. Tutunamayanlar’ı okurken dünyaların dışında bir yolculuk sizi bekliyor. Bazen Selim Işık oluyorsunuz, bazen Turgut Özben. Sizi aslında karakterlerin iç dünyasına öyle bir çekiyor ki, Selim için üzüldüğünüzü fark ediyorsunuz. Birinin hayatına acaba çare olabilir miyim, ona yardım edebilir miyim sorusunu kendinize soruyorsunuz. Hatta romanın hayali karakteri Olric oluyorsunuz bazen. Acaba benim de Olric gibi bir yanım olur mu diye düşünüyorsunuz. Kafanıza takılan şeyleri ona sormak, onun tavsiyelerine kulak asmak nasıl olurdu? Olric olsaydı ve sevincinizde, üzüntünüzde size “Hayat böyledir” deseydi? Oğuz Atay tutunamayanları anlatıyor; toplum tarafından dışlanmış, alay edilmiş, hor görülmüş insanları gözlemlemiş. Onları topluma karşı savunmuş hem de kendilerine karşı savunmuş. İnsanın kendi kendine konuşma dilini değiştirecek, yazılan en iyi romanlardan biri. Bakış açınız hiç olmadığı kadar değişecek Oğuz Atay ve Tutunamayanları ile…

Biraz da Tehlike Oyunlar romanından bahsetmek lazım. Bunu biraz sona saklamak gerekirdi. Çünkü aslında gerçekten benim hayatımı değiştiren bir romandı. Oğuz Atay beni bana anlatıyor gibiydi. Sizi size anlatan her roman, bir parçanızı bulduğunuz her roman aslında hayatta en şanslı olduğunuz ve sizin için en kıymetli olan şeydir. Bunu okudukça, yazarı keşfettikçe, onun bu yönlerini bir başkasından duydukça daha fazla meraka itiliyorsunuz. O zaman işte hayatınızın kırılma noktasına ulaşmak daha kolay oluyor. Eğer Tehlikeli Oyunlar’ı okumaya karar verdiyseniz, mutlaka bir bağlantı kuracaksınız Hikmet Benol’la. Bağlantı kurdukça kelimelerin bazı anlamlara gelmediğini, kelimelerle oynamanın tehlikeli fakat ilgi çekici yanını keşfedeceksiniz.

Bunları anlatan bir yazardı. Hisleri fazlasıyla kuvvetli, cümleleriyle karşısındaki insanı derinden vuran biriydi. Bir gün beyninde çıkan bir tümör tüm hayatını etki altına aldı. Londra’ya gitti, tedavi gördü fakat sağlığına kavuşamadı. Son gecesi ise ilginçti. Enteresan bir hikayesi vardı yaşamı boyunca ve öylede bitti.

Son gecesi şöyledir Oğuz Atay’ın:

Bir dostlarının evindedirler. Oğuz Atay bir ara banyoya gider ve bir süre çıkmaz. Bir sessizlik olur. Dostları merak edip seslenirler, “Nasılsın Oğuz?” diye.

Oğuz Atay, “Sevinmeyin, daha ölmedim.” karşılığını verir banyodan.

Sonra yine bir sessizlik olur ve yine bir merak başlar. Dostları banyoya koşarlar, “Nasılsın Oğuz?” diye seslenirler. Bu defa ölmüştür. “Sevinmeyin, daha ölmedim” son sözleridir.

Siz okudukça keşfedeceksiniz. Keşfettikçe hayran olacaksınız ve hayran oldukça başka bir dünyanın kapısını aralayacaksınız…

 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR