Geçtiğimiz günlerde maalesef kaybettiğimiz, lakabı “küçük” olmasına rağmen eserleriyle çok büyük olan şair; Küçük İskender…
Gerçek adı Derman İskender Över olan Küçük İskender, 1964 yılında İstanbul’da doğdu. Ne kadar şiirleriyle tanısak da onu, liseyi bitirdikten sonra tıp fakültesini kazandığını ve son sınıfta terk ettiğini bilmenizi isterim. İlk etapta “Son sınıfa kadar gelip neden bıraktı?” diye düşünülse de söz konusu Küçük İskender olunca bu durum normal oluyor. Çünkü o hep idealleri peşinden koşmuş, toplumla ayrı düştüğü düşünceleri söylemekten hiçbir zaman çekinmemiş birisiydi. Buna en büyük örneklerden birisi de eşcinselliğini hiçbir zaman saklamamış olmasıdır. Bildiğiniz gibi ülkemizde bu durum birçok kesimin tepkisine, hatta tepkiden de ötesine maruz kalınacak bir durum.
Şiirlerinden bahsetmeden önce Küçük İskender’in en az şiirler kadar sevdiği sinemadan bahsetmek isterim. Hayatı boyunca hangisini daha çok sevdiğine karar verememiştir. Şiirleri kadar ön planda olmasa da daha önce birkaç filmde rol almışlığı var. Bunlardan en bilineni başrollerini Okan Bayülgen ve Müjde Ar’ın oynadığı Türk Sineması’nın unutulmayan filmlerinden biri olan Ağır Roman. 1997 yapımı bu filmde Orhan karakteriyle eşcinsel bir karakter canlandırmıştır.
İlk şiirini Milliyet Sanat’ta İskender Över imzasıyla yayınlayan Küçük İskender daha sonra onlarca şiirle Türk Edebiyatı’na katkıda bulunmuştur. Genellikle aşık olan insanları derinden etkileyen şiirlerinde çoğu zaman sert bir üsluba yer verir. Bu sert üslubun yanı sıra cümlelerinde o kadar ince algılar vardır ki bazen ikinci defa okunduğunda farklı anlamlar çıkabilir.
Tüm eserleri birbirinden güzel olan Küçük İskender’in bazı eserlerinden bazı kesitleri sizlerle paylaşacağım:
…
Olması gerektiği kadar fedakar biriyim aslında; daha fazlasını umma açıkçası. Endişelerim, ideallerim, halletmeye çalıştığım meselelerim var. Başkalaşmaya çalışıyorum. Gözardı edilmiş tutumlar edinmek hoş. Değişmek, hiç de zor değil. Yalnızca özgür olabilsem, sorun kalmayacakmış gibi sanki. Anlaşılmak istiyorum: sevdiğim bir şarkıyı herhangi biriyle paylaşırken aynı duyguları hissetmek arzusu bu. Evet, tıpkı bu. Sese, ahenge kapılırken, kendini müziğin ritmine verirken yanında bir diğerinin olabilmesi; görkemli bir anda birlikte sadeleşebilmek. Birlikte dansedebilmek gibi. Sen hastayken başucunda birinin sabaha kadar oturması gibi. Arada bir alnındaki teri silmesi, üstünün açılmamasına dikkat etmesi gibi. Bir başkası için hayatta kalma çabası gibi sanki. Ölmek için değil, yaşamak için uğraşmak gibi. Ummadan, hayal etmeden, sıradan, olduğu gibi. Doğal ve ciddi. Ciddi ciddi hayatla mücadele edebilme gücü. Bu gücü yanyanayken yaratabilme yeteneği. Ben bu yeteneğin bir parçası olarak sokuluyorum sana. Masallarla geliyorum. Efsanelerle geliyorum. Herhangi bir insanın birikimiyle geliyorum aslında. Artniyetsizim. İnan,
Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.
…
Kıtanın son cümlesi kitabın adı. Uzun bir şiirin sadece bir kısmı bu. Her kelimesi ayrı duygu yüklü ve herkesin kendi hayatına dair bir şeyler bulabileceği şiirlerinden sadece bir tanesi. Tamamını okumanızı tavsiye ederim.
Küçük İskender’in en sevdiğim kitaplarından biri olan Sarı Şey’in içerisindeki “Bir Telefon Görüşmesi” adlı şiirinden de bir kesit paylaşmak istiyorum:
…
ben kaybolursam sen sensizliğinden suçlu olursun , suçla avunursun
herkes çekildi
şimdi herkes yeniden çekilecek ve mavi bir şey kalacak ağzımda
bana ağzını ver
ağzımla örteceğim içimdeki uçurumları , kimse düşmesin
kimse üşümesin diye örteceğim ağzını dudaklarımla
ceylanlar öldü mü martılar gömer çünkü onları uykulara
…
Harika 👍🏻