Dışavurumcul bir ifade olan otoportre tarihi muhtemelen mağara resimlerine kadar dayanıyor. Kimisi daha meşhur olmakla birlikte, sanat tarihi yığınla kendini resmediş gördü. Ama Paul Gauguin aynı resim içerisinde kendini üç farklı biçimde yorumlayarak ortaya ufak bir fark koydu.
Göze çarpan bıyıklarıyla, tuvalin ortasında, Gauguin kararlı gözlerle bize bakıyor. Peki ya diğer ikisi?
Paul Gauguin, Sarı İsa’lı Otoportre, 1889, Tuval üzerine yağlı boya, 30 x 46 cm, Musée d’Orsay, Paris, Fransa.
Fark etmek için daha dikkatli bakmak gerekiyor. Aynı sene içerisinde resmetmiş olduğu Sarı İsa tablosunu sol tarafında görüyoruz ve Gauguin’in yüzünün Mesih’de yansımasını da. Sanatıyla yaşamak için yapmış olduğu fedakarlıkları uyandırmanın bir yolu, çok sembolik bir otoportre.
Üçüncüsü ise biraz daha mahfuz. Ressam boş zamanlarında çanak çömlek yapıyor ve resmin sağ tarafında “une tête de Gauguin le sauvage” (yabani Gauguin’in kafası) olarak tanımladığı eseri duruyor. İçine kapanmış, çocuk gibi parmağını emen, sağ köşedeki Gauguin yalnızlığı ve yabaniliği temsil ediliyor. Eser, ciddi eleştirilere maruz kaldığı bir döneme tekabül ediyor.
“Sanat ya intihaldir ya da devrim” der Gauguin. Keşke gelecek kuşaklar için ne kadar önemli olacağını bilseydi.