Son zamanlarda beni -bazen- kendimce bir şekilde sürekli olarak ölüm ve ölüm menşei olan şeylerden konuşmamdan ve tabi ki yazmamdan ötürü depresif olmakla suçlayanların sayısı bi’ hayli arttı. Bu sebeptendir ki bugün ölüm haricinde, ölümü konu almayan -ya da en azından ben öyle düşünüyorum, çünkü birazdan okuyacağınız şeyler belki bazıları için sadece yaşama sebebi olabilecek nitelikte bildiklerimizden- başlıktan da anlayabileceğinizi düşündüğüm üzere, ilginç ama bir o kadar da normal olan konulardan bahsedeceğim.
Öncelikle, hadi para dediğimiz o şeye bir bakalım. Para bu dünyadaki -bence- en afaki nesnelerden biri. Mesela, sizce “elmas” denen şey neden bu kadar pahalıdır?
Ya da…
Neden evlilik teklifleri “tek taş” yüzüklerle yapılır? Hadi, hazır sizi yazının bu kısmına kadar merak ettirip okutabilmişken biraz daha kurcalayalım bu konuyu. 1800’lü yılların sonrasında doğru İngilizler Güney Afrika’da “devasa” elmas yataklarını keşfederler. Ve hızla – ne olduklarını bence kendileri dahi bilmeden- çıkarmaya başlarlar. Ancak hızlıca çıkardıklarından olsa gerek ki kısa sürede her taraf “taş”larla dolup taşar. Ve elmasın piyasa değerinin de düşmesi ile birlikte bu elmasları çıkartıp satan şirketler; “Bir dakika! Bu böyle olmaz. Elması tam anlamıyla bir ihtiyaç haline getirmeli ve cüzi olmayan, pahalı bir fiyata ve tabi ki herkese de satmalıyız,” diye düşünürler.
ALTI ÜSTÜ SADECE BİR TAŞ.
Derken bu büyük şirketler psikologlarla ve reklamcılarla anlaşırlar. Psikologlar elması “aşk” ve bunun gibi mühim bir duyguyla özdeşleştirmeye karar verirler. Reklamcılar acayip bir kampanyaya başlar bunu duyduktan hemen sonra. Parayla tutulmuş köşe yazarları elması öven yazılar yazarlar. Dönemin ünlü “modacıları” katıldığı radyo programlarında elmasın kadınlar arasında yeni trend olduğundan söz ederler ve dikkatleri bu şekilde üzerlerine çekmeyi başarırlar. Ya da filmlerde -her ne kadar gereksiz de olsa- erkekler kadınlara pırlanta yüzükler alarak aşklarını onlara ilan etmeye başlarlar. Yani milyonlarca dolar bu saçma ötesi subliminal reklamlar için harcanır. Bu konuda saçma sapan şarkılar dahi bestelenir – ki hala besteleniyor- ve en nihayetinde elmas satışları patlar. Reklamcılar sonsuzluk kavramından yürümüştü.
“Diamonds are forever.”
Evlilik bütünüyle bence toplumun kutsal varsaydığı saçma bir kuram. Bir de elmasla kurulan bu saçma duygusal bağın ortaya çıkması yeni bir geleceği ortaya atmış bulunuyor.
Oysa ki bütün bu olay, gerilimler birkaç kapitalistin salt kendi çıkarları için ortaya attığı bir ikna operasyonundan ibaret.
Bu konuyu yeteri kadar eştiysek biraz da sevgiden bahsedelim.
Nedir sevgi? Kime ne sebepten, ne yüzden duyulur?
Bana öyle geliyor ki bize benzeyen insanları seviyoruz. Ama bizden farklı olan insanlara aşık oluyoruz.
Zaten başkaları dediklerimizden tam olarak ne isteriz ki?
-Bizde olmayan şeyi.
Sevgi paylaşmaktan ibarettir, emektir belki. İnsanların kendilerini her daim bulduklarını düşünüp üzerinde durdukları. Ama ya “aşk”?
Müslüm Babanın da dediği gibi,
“Aşk bir dengesizlik işi…”
Yok mudur hepimizin bazen yanına kaçıp koynuna uzanmak istediği birisi. Bazen tam tersine aslında bizi hiçbir zaman anlamayan insanlarla olmamız gibi… Herkes er ya da geç kendisini dengeleyecek ya da tamamlayabilecek bir şeyle yüzleşecektir. Bunu aşk mı sağlar, iş mi, yoksa birinin ölümü mü? Bilemeyiz. Ancak ilişkilerdeki farklılıkların yarattığı kendi içerisindeki dengesi bilinebilir. Mesela yan yana gelen siyah ve beyazın kendi aralarında yarattığı denge gibi.
Bu tarz yazıların gelmesi hiç fena olmaz. Gerçekten kaliteli işler çıkıyor bu kalemden. Yazmayı bırakmayın asla 🙂 🙂
Devamını bekliyor olacağım. Olacağız. Dostlarımıza öneriyoruz. 🙂 🙂 🙂