Gece
Gündüz

Roma’nın Unutulan Varisi: Türkler

22 January 2022
7 dk'lık okuma

Tarihimiz, Cumhuriyetin ilanından itibaren yıllar geçtikçe daha da gün yüzüne çıkmakta. Kendimi daha ” tarihçi ” olarak nitelendirme küstahlığında bulunmayacağım, fakat son birkaç aydır bu yazıyı kaleme almayı gerçekten kendime adeta görev bildim ve günlerdir bunu toparlamakla uğraşıyorum. Bu konuda bir şeyler okumaya başlamadan önce ” Öyle şey mi olur ya? ” diye tepki verdim, aynen sizin de vereceğiniz gibi. Lafı uzatmadan konuya giriş yapayım:

Tarihçiler arasında yıllardır süregelen bir tartışma mevcut, bu tartışmanın ortaya çıkış noktası ise ” Roma İmparatorluğu bugün aynı sınırlarda yeniden kurulsaydı, hangi millet & hanedan Roma’nın varisi olabilirdi? ” sorusu. Bu soru kafama bir hayli takıldı. Çoğu yabancı kaynaklardan yaptığım araştırmalar neticesinde biz Türklerin de bu ” varislerin ” arasında olduğunu gördüm. Peki bizim neden haberimiz yok?

Bildiğiniz üzere Osmanlı Hanedanı ve Divan üyeleri çöküş yıllarına kadar kendilerini ” Rûmi ” olarak nitelendirdiler. Dilimize ” Yunan, Yunan kökenli ” olarak giren Rûmi kelimesinin asıl anlamı, Romalı demektir. Avrupa’nın imajında 12. yüzyıldan itibaren Türkmen nüfusun Anadolu’daki konumlarına dayanarak dile getirilmiş olan ” Türkiye” imgesine karşılık, İslam dünyasında da Doğu Roma (Bizans) egemenliğinde bulunan Anadolu ağırlıklı bölgelere -Roma’ya atıfla- ” Bilâd-ı Rûm ” denildi. Osmanlı döneminde yazılan bazı kaynaklarda memleket-i Rûm”, “memalik-i Rûm” ya da “iklim-i Rûm” gibi tanımlara yer verildi. Bu yüzdendir ki yabancı kaynaklarda Seljuks olarak geçen Selçuklu Devletine aynı zamanda ”Sultanate of Rûm ” ismi de kullanıldı. Selçuklu’dan itibaren Bizanslı soylularla yapılan evlilikler, Bizans ve Türk devletleri arasında yapılan diplomatik hamleler, fetihler zaten bize Bizans’ın, yani Roma’nın kültürünü yavaş yavaş Türk yöneticiler tarafından benimsenmesine kısmi olarak neden olmuştur. Zaten Roma ile içli dışlı olan Anadolu Türk devletleri, Osmanlı döneminde İstanbul’un kuşatılmasına kadar büyük iddia -Romanın varisi olma iddiası-  sunamamıştı. Ama İstanbul’un düşmesi ile işler değişecekti.

Hemen yavaşça geriye gidelim. Yıllardır siyasi olarak varlığını sürdürememekten endişelenen Bizans halkı arasında yıllardır bir bölünme vardı. Bu bölünme Latin yanlıları ve Türk yanlıları olarak iki gruptu. 1204’te Konstantinopolis’in Frenklerin eline düşmesinden 1453’e kadar yaşanan olaylar silsilesinde, Bizans aristokrasisi, soyluları ve rahipleri, zanaatkarları bu iki grup içinde şekillendi. Zaten 1081’den itibaren Bizans’ın kaynakları Frenk koloniciler tarafından sömürülmekteydi. Frenk işgali sırasında Bizans halkının pek çok hak ve özgürlükleri ellerinden alınmış, seyahat etmeleri, belli kişiler hariç ticaret yapmaları yasaklanmıştı. İşgalden sonra bölgeye yavaş yavaş yerleşen Venedik ve Cenevizli tüccarlar, Konstantinopolis’in tüm nimetlerinden yararlanıyor, adeta tüm gelir buradaki tüccarlara ve yandaşlara akıyordu. Bu rezil duruma karşı Bizanslı bazı aristokratlar ve şehrin önde gelenleri Türk varlığını bir çözüm olarak görüyordu. Rivayete göre Grandük Notoras’ın ”Konstantinopolis’de Latin Külahı görmektense, Türk Sarığı görmeyi tercih ederim!” lafı da aslında bu bölünmenin ne denli derin olduğunu bizlere göstermekte.

1439’da VIII. Ioannis Palaiologos, yani dönemin Bizans İmparatoru Floransa’ya gitti. Yıllardır Latinlere ve Katolik kilisesine karşı olan nefret zaten kaybolmamıştı ve bu ziyaret ile tekrardan sert bir şekilde gündeme geldi. VIII Ioannis Palaiologos’un 1439’da yaptığı ziyarette Katoliklerle birleşme girişimi amacıyla yanına danışmanlık yapan dört seçkin filozoftan üçü Türk yanlısı olarak Konstantinopolis’e dönecekti.

Fetihten önce de  Yıllardır süre gelen bu derin ve ciddi bölünmeler, aynı zamanda Bizans’ın güçten düşmesine neden olan etmenlerden biri olacak ve Konstantinopol içindeki hanedan kavgaları ve iç savaşları beraberinde getirecekti. Zaten yaklaşmakta olan Türkler, II. Mehmet’in taç giymesi ile kesin bir şekilde İstanbul’un önlerine geldiler ve şehri ele geçirmeyi başardılar.

Şehrin  Katolik yanlısı Patrik Georgios Mamas 1451’de -fetihten 2 sene önce- Roma’ya kaçmış olduğu öğrenildi. Türk yanlılarının başında keşiş görevi yapan Gennadios, Ikumeni Patriği olarak Synodos (kurultay) tarafından seçilecek ve Bizans İmparatoru olarak görevi üstlenen II. Mehmet’in elinden görevinin simgeleri takılacaktı. Tören, aynı Bizans İmparatorluğu zamanındaki geleneklere bağlı kalınarak gerçekleştirildi. II. Mehmet kendini Konstaniopolis’in düşmesi ile aynı zamanda Kayzer-i Rûm ilan etmişti, yani Türk ve diğer gayrimüslim tebanın yanında Rûm halkının da İmparatoruydu. Bu da kendini bir nevi Bizans İmparatoru’nun yerine koyuyor, ve törende görevlendirme yetkisi veriyordu. Töreni gerçekleştiren Fatih Sultan Mehmet, ”Seleflerinizin yararlandığı tüm ayrıcalıklardan yararlanabilirsiniz” diyerek Patrik Gennadios’u ve onun yönetimi altındaki rahiplerden vergi vermeyi muaf tutacaktı.
Bizans’ın son dönemlerinde Latin yanlıları, Bizans İmparatorunun desteklediği Aristokratlar, Lordlar, yabancı tüccarlar ve yandaş rahiplerden oluşuyordu. Sultan Mehmet’in İstanbul’u alması ile ”gerçek” Bizanslı ruhban sınıfı ve aristokrasisi pek çok ayrıcalık ve garanti elde etti. Hiçbir rahibin topraklarına dokunulmadı hatta mülkleri Sultan’ın vaat ettiği şekilde arttırıldı ve Tımar sahibi oldular. Fatih Sultan Mehmet, bir metropolit -Ortodoks mezhebinde bölgenin dini işlerindeki en yetkili kişi- için şu fermanı yayınladı:

”Metropolit’in atalarından kalan kilise, bağ, meyve bahçesi ve arsaların mülkiyetini üzerine almasına izin veriniz. Aynı ataları gibi cizye ve tüm  vergilerinden muaftır. Bölgedeki tüm papaz, keşiş ve Ortodoks Hristiyanlar onu metropolitleri olarak tanısınlar ve tüm anlaşmazlıkları onun yargı yetkisi altında çözsünler.”

İstanbul’un düşmesinin ardından Sultan II. Mehmet’in kendini Kayzer-i Rûm (Rumların Çarı, Sezarı) ilan etmesi ve bir Bizans İmparatoru’nun yetkilerini sonuna kadar kullanması II. Mehmet ardından gelen Muhteşem Süleyman’ın da Kayzer-i Rûm ünvanını kullanması, Devlet-i Aliyye’yi ve Osmanoğulları hanedanını da Roma’nın meşru varislerinden biri yapmaktadır.

Tarihçiler arasında ”gerçek” varisin kim olduğu hala tartışılmaktadır. Bizans’ın yıkılması ile Moskova’nın -Konstantiyye’nin dışında- Ortodokslar için dini merkez olduğu da bir gerçek. Bu yüzden de tarihçiler Moskova’yı ”Third Rome” yani Üçüncü Roma olarak adlandırmaktadırlar. Eski Rus hanedanı Rurikovchilerin ve Romanovların, Bizanslı Prensesler ile kan bağına sahip olması, Moskova’nın ikinci dini merkez olması gibi durumlardan dolayı Rusya’yı Roma’nın varisi olduğunu kabul eden tarihçilerin sayısı azımsanacak gibi değil.

Bunun yanında Habsburg hanedanını bu veraset için en uygun görenlerde var. Habsburgları destekleyen tarihçiler, Roma’nın bölünmesinden sonra Bizans’ı Roma’nın devamı olarak görmektense, I. Otto’nun kurduğu Kutsal Roma İmparatorluğunu varis olarak görüp, Habsburgların monarşisini ve bölgedeki yönetimin Roma’ya yaraşır olduğunu savunmaktalar.

Papa elinden taç giyen, tüm Avrupa’yı işgal eden ve Kutsal Roma İmparatorluğu’nu resmi olarak dağıtan, krallara taç giydiren İmparator Napolyon ve Bonapart ailesini Roma’nın meşru varisi olarak gören tarihçiler mevcuttur. ”Kutsal Roma İmparatorluğu dağılmış ise, onu dağıtan kişi Roma’nın tek varisidir” argümanını da sunmaktadırlar.

İspanya’nın da Roman’ın en güçlü  varisi olduğu iddia edilmektedir. Son Bizans İmparatoru XI Konstantinos’un kardeşi Roma’ya kaçtı. Ölmeden önce, yapılan yardımlardan dolayı legal olarak haklarını Aragonlu Kral Ferdinand ve Isebella’ya bıraktığı rivayet edilmektedir. Habsburgların İspanya’da yönetimi ele geçirmesi ve V. Karl’ın, bilinen adı ile Şarklen’in hem Kutsal Roma İmparatoru olması, hem de İspanya Kralı olmasından dolayı günümüz İspanyol hanedanını güçlü bir varis yapmaktadır. Zira Şarklen, Batı Roma’nın kontrol ettiği toprakların pek çoğunu hanedanlığı süresinde kontrol etmişti.

 

Peki sizce Roma’nın varisi hangi millet, hangi hanedan ya da kim?

(Romanın Varisi olduğu iddia edilen ülkeler)

KAYNAKÇA:

Öne çıkan görsel: https://www.youtube.com/watch?v=69HyS6Ef4pk&list=RDMM;
1. görsel: https://tr.pinterest.com/pin/861454234945607716/
2. görsel: https://insantarikati.wordpress.com/tag/konstantiniyye/
3. görsel: https://www.tgrthaber.com.tr/kultur-sanat/istanbul-tarihinde-ilk-bayramlasma-yasagi-2763144
4. görsel: https://brilliantmaps.com/third-rome/

Kitaplar:

Türk-Yunan İmparatorluğu, 1985 Presses Universitaties de France – Dimitri Kitsikis

The Status of the Greek Orthodox Patriarch under the Ottomans, Turcia, Paris, cilt XXI-XXIII, 1991 – Halil İnalcık

Devlet-i Aliye Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar I, İstanbul, İş Bankası yayınları, 2009 – Halil İnalcık

Osmanlı’ya Bakmak, İnkılap Kitabevi 2016 – İlber Ortaylı

Türkler, Müslümanlar, Ötekiler İGÜS Yayınevi, İstanbul, Kasım 2008 – Voltaire

Makaleler:

The “Moscow as the Third Rome” Concept: Its Nature and Interpretations since the 19th to Early 21st Centuries – Anna N. Klimenko ve Vladimir I. Yurtaev

OSMANLI DEVLETİ’NİN KURULUŞU VE BİZANS- AVRUPA EKSENİNDE CEREYAN EDEN MÜNASEBETLER – Yaşar DEMİR

Ahmet Kağan Sefer

Dil Tarih Coğrafya Fakültesi - Rus Dili Edebiyatı öğrencisi
Yazar, çevirir, konuşmayı sever
Adana

1 Comment

Yorum Yap

Your email address will not be published.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR