Behzat Ç.’nin en sevilen karakterlerinden biri olan Akbaba rolünü canlandıran; Koleksiyoncu oyunuyla büyük beğeni toplayan, başarılı ve saygıdeğer oyuncu Berkan Şal ile Türkiye’de dizi/film sektörü, oyunculuk ve yer aldığı yapıtlarla ilgili oldukça samimi bir röportaj gerçekleştirdik…
Eda Ö: Öncelikle biraz kendinizden bahseder misiniz? Okuyucularımızın ve hayranlarınızın sizinle ilgili daha doğru bilgilere sahip olabilmesi açısından.
Berkan Şal: Tabii ki. 6 Mayıs 1970, Ankara doğumluyum. Tüm yaşamım Ankara’da geçti, eğitimim, üniversite hayatım… Son 15 yıldır İstanbul-Ankara arası yaşamak zorunda kaldım çünkü Ankara’da böyle bir sektör yok maalesef. Sektör İstanbul’da olduğu için sürekli git-gelli bir yaşam oldu ama her daim Ankara’da oldum. Her zaman da Ankara’da olacağım diye düşünüyorum.
Eda Ö: Oyunculuktan önceki hayatınızda ses yönetmenliği ve dj’lik yaptığınızı biliyoruz. Sizi tekrar oyunculuk yapmaya iten şey ne oldu?
Berkan Şal: Yine Erdal Hoca (Beşikçioğlu) ile birlikte bir gece kulübü işletiyorduk. Oranın ses mühendisliğini (tonmeisterlığını) yapıyordum. Erdal Hoca orada bir oyun koymak istedi, ne kadar kaçmaya çalışsam da olmadı. Bir rolü bana düştü. O gün bugündür de tekrar oyunculuğa dönmüş oldum ben. Zaten oyunculuğun mektebini okumuştum. Ses mühendisliği ve tonmeisterlıkta çıraklıktan yetişmiş biriydim. İlham Yazar’ın yönettiği, Jez Butterworth’un bir oyunu olan Mojo oyunu ile aradan 15 yıl geçtikten sonra oyunculuğa döndüm.
Eda Ö: Erdal Bey’den bahsetmişken, Behzat Ç. ekibiyle nasıl tanıştınız?
Berkan Şal: Dediğim gibi, 2008-2009’da Erdal Bey ile Dip Sahne diye bir gece kulübü işletiyorduk. O dönemde yolumuz kesişti. O günden bugüne kadar da dostluğumuz devam ediyor. İnanç da (Konukçu) zaten Dil Tarih mezunu. Oradan tanışıyoruz. Fatih (Artman) konservatuar mezunu, konservatuarlar hep birbirini tanır genelde. Onunla da öyle tanışıyoruz. Zaten çok uzun yıllardır dostluğumuz olan insanlardı.
Eda Ö: Dizinin hayranları oyunculuğunuza gerçekten gıpta ediyorlar. Yadsınamayacak methiyeler diziyorlar, özellikle ekşi sözlük gibi platformlarda hakkınızda yazılanları okuduk ve gerçekten çok güzel iltifatlar var.
Berkan Şal: Sağ olsunlar, iyi ki varlar. Eksik olmasınlar. Hiçbirinin sevgisi karşılıksız değil.
Eda Ö: Peki biz sizi neden bu kadar geç tanıdık? Bildiğimiz kadarıyla 2010 senesinde sizi televizyonlarda gördük?
Berkan Şal: Ben çünkü daha önce müzikten ve ses mühendisliğinden para kazanmayı tercih etmiştim. 15 yıl boyunca oyunculuk yapmadım. Evet, konservatuar okudum. Dil, Tarih & Coğrafya Fakültesi, Oyunculuk bölümünde okudum ama böyle bir tavşan dağa küsmüş hesabı ben biraz küsmüştüm. Ve son sınıfta bırakmamın sebebi de o olmuştu. Öyle bir 10 yıl-15 yıl oyunculuktan ve tiyatrodan uzak kaldım. Daha çok müzikle, tonmeisterlıkla, dj’likle ilgilendim. Sonra dediğim gibi Erdal ile tekrar bir araya gelince tekrar başladım ve bir 10 yıldır da tiyatroyla, sinema ve televizyonla devam ediyorum.
Eda Ö: Türkiye’de sizin de söz ettiğiniz gibi Ankara dizileri çok revaçta değildi aslında. Bu durumu nasıl değerlendirirsiniz ve Behzat Ç.’nin Ankara’da çekilmesi sizce ne gibi bir öneme sahip?
Berkan Şal: Yani sektör olarak cazip İstanbul gibi görünüyor olsa da aslında İstanbul’un bir cazibesi yok. İstanbul’da artık kıpırdayamayacağınız bir haldesiniz. Bir set ekibi bayağı geniş bir ekiptir, 200 kişilik ekiplerden bahsediyoruz. 5-6 tane kamyon, araçlar, karavanlarla bir şekilde çekilebilen diziler, filmlerden söz ediyoruz. İstanbul’da pek kıpırdama şansları yok zaten. Ama sektör orada. Yani, altyapı orada, her şey orada. Bu aslında Türkiye’nin planlama hatasıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin bir planlama hatasıdır. Merkez Bankalarından tutun, genel merkezlerden tutun, her şeyi İstanbul’a yığmak çok büyük bir handikaptır aslında ama bu düşülmüş bir handikaptır. Yapılacak bir şey yoktur. Mecbur, sektör orası. Bu bağlamda Behzat Ç. Ankara’da da böyle bir işin yapılabileceğini göstermiş bir projedir. Sonuçta Adana’da da çekim yapan diziler var, İzmir’de de var; yani her yerin ışığı, rengi, dokusu farklıdır. Ama sektör orada olduğu için ve çok masraflı durumlar olduğu için böyle bir sıkışıklık yaşanıyor.
Eda Ö: Önceleri televizyonda gösterilen diziniz, daha sonra birtakım baskılara maruz kaldı ve yeniden çekilmesi için ciddi bir kamuoyu desteği oluşmuştu. Şimdilerde bir internet dizisi olarak yayın hayatına devam ediyorsunuz. Ancak bu defa da internet dizilerine sansür getirilmesi söz konusu. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz?
Berkan Şal: Ben bu durumu trajik buluyorum. “Kimse konuşmasın, sadece ben konuşacağım” demekten başka bir şey değildir bu. Düşünceye sansür uygulanmaz. Düşüncenin sansürü olmaz, sanatın da sansürü olmaz. Sansürlenirse zaten ne sanat olur ne de düşünce olur. Tamamiyle karşı olduğum bir durum bu. Ve onaylamadığım bir durum.
Eda Ö: Teşekkür ederiz samimi cevabınız için. Biliyorsunuz bazen bazı roller oyuncuların üzerine yapışabiliyor. Bu bazı oyuncuların endişesi. Gerçi siz zaten tiyatro mezunusunuz ama yine de Akbaba rolüyle ilgili bu endişeyi taşıyor musunuz?
Berkan Şal: Bu konuda bir sıkıntım olmadı açıkçası. Akbaba benim için de çok özel bir rol çünkü o benim ilk göz bebeğim, ilk göz ağrım. Yani kamera karşısındaki ilk işim o benim. Bu anlamda benim için çok önemli bir karakter Akbaba karakteri. Behzat Ç. dizisi de öyle. Benim için zaten kafadan özel bir proje ve Ankara’da, kendi şehrimde yaptığım bir proje bu. Öyle “Gölgeliyor mu?” gibi bir kaygım da yok açıkçası, çünkü oyunculuk bu. Bugün bu rolümü benimserler, yarın başka bir şeyi benimseyeceklerdir, muhakkak olacaktır bu. Bu benim performansımla alakalı bir durumdur.
Eda Ö: Türk televizyonlarının alışık olmadığı yapımlarda yer aldınız hep. Önce Behzat Ç. sonrasında ise kısa ama kendi kitlesi olan 46 Yok Olan. Bunu bilinçli ve istekli bir şekilde mi yapıyorsunuz yoksa sizce bir oyuncu bütün rolleri oynamalı mıdır?
Berkan Şal: Evet, bunu bilinçli ve istekli olarak yapıyorum çünkü ben üretmek üzere yaşamı kodlamış bir adamım. Yani ne kadar çok ve ne kadar farklı şey üretirsem öyle başarılı hissediyorum kendimi. Kendimi öyle hissetmek hoşuma gidiyor ayrıca. Onun için de mümkün olduğu kadar farklı karakter ve tiplemeleri seçmeye çalışıyorum. Şu ana kadar seçtiklerimin de hepsi birbirinden farklıydı diye düşünüyorum. En azından benim için öyleydi.
Eda Ö: Tiyatro mezunusunuz ama Behzat Ç. de ilk göz ağrınız. Sizce tiyatro mu, televizyon mu? Ve Türkiye’deki tiyatro izleyicisini nasıl değerlendirirsiniz, özellikle eskiye nazaran?
Berkan Şal: Bir oyuncu için her zaman tiyatro daha önemlidir. Benim için de hep tiyatro önemli olmuştur. Çünkü oyunculuğu en iyi yapabildiğim yerin tiyatro olduğuna inanıyorum. Evet, kamera karşısında da işler yapıyorum ama beni mutlu eden, bir bütünlüğü olan durum tiyatro. Çünkü dizide bölüm bölüm çekiyorsunuz, bir sürü aşamadan geçiyor. Bu birlikteliği tiyatrodan başka bir yerde yakalamanız çok zor oluyor. Onun için de hep ilk göz ağrım tiyatro kalmıştır benim, o yüzden hep devam ettiriyorum zaten.
Eda Ö: Tiyatro demişken… Şimdilerde Koleksiyoncu oyunuyla, oyunculuğun yanı sıra yönetmen koltuğuna da oturuyorsunuz. Yönetmen koltuğunun en büyük zorluğu sizin için ne oldu?
Berkan Şal: Hem yönetip hem oynamak oldu. Bu çok zor bir şey. Kimseye de önerdiğim bir durum değil. Ben birtakım fiziki şartlar ve durumlar yüzünden böyle bir şey yapmak zorunda kaldım ve çok zorlandım. Çünkü bir dış göz, yönetmenlik çok önemli bir durum. Her şeye dışarıdan bakan ve doğru bakan insan olmak zorundasınızdır. Dışarıdan göremediğiniz bir şeyi içindeyken, hem oyun arkadaşınızı hem kendinizi hem de her şeyi bütünüyle kontrol etmek zorunda kalıyorsunuz. Bunları defalarca kameraya alıp, izleyip, ondan sonra müdahale edebiliyorsunuz. Bu çok zor olmuştu benim için. Kimseye de onun için önermiyorum. Hem yönetip hem oynamak; hem de başrolünü oynamak zor bir durum.
Eda Ö: Peki Behzat Ç.’yi çekerken en çok zorlandığınız ve en çok keyif aldığınız sahneler hangileriydi?
Berkan Şal: Behzat Ç. kamera karşısındaki ilk işimdi, bu nedenle birçok sahnesinde çok zorlandığımı hissettim ama hiç bunu bir sendrom haline getirdiğim bir sahne olmadı açıkçası. Çünkü çok doğal bir oyunculuk sergiliyorduk. Bunu bozmamak, bir şeyleri taklide düşürmemek adına çok zorlandığımız oluyordu ama bunu hiçbir zaman bir sendrom olarak yaşamadım açıkçası. Çok hoşumuza giden bir sürü sahnesi var. Hatta bazı sahneleri çekip sonra izlediğimizde “Oo güzel olmuş bu sahne!” dediğimiz bir sürü sahnesi var. İş çok güzel olunca, Ercan Mehmet Erdem’den çok güzel textler gelince elimize zaten öyle bir ayırt etme gereği de duymuyorsunuz. Her bölüm muhakkak bir şeyler yapmış oluyorsunuz, bu da benim için güzel bir durumdu.
Eda Ö: Son olarak oyunculuk kariyeri isteyen gençlere ne gibi öneriler verebilirsiniz?
Berkan Şal: Eğitim, şart. Oyunculuk diyorsanız eğer, eğitimsiz bu iş olmaz. Ama usta-çırak, ama başka bir yerler, ama bir üniversite… Ne olursa olsun, eğitimin iyisi kötüsü olmaz arkadaşlar. Ne öğrenebilirseniz kardır. Ne öğrenebilirseniz… Yanlışı öğrenmiş olmanız bile bir kardır en azından neyin yanlış olduğunu bilirsiniz. Böyle diyeyim. Yoksa Türkiye’de milyonlarca güzel kız, milyonlarca yakışıklı erkek var. Bunların bir ayrımı olmak durumunda. Bu işler de kolay paralarla yapılan işler değil, milyarların yatırıldığı işler. “Ben güzelim” deyip, bir insana vaatte bulunamazsınız. O insan da sırf siz güzel, yakışıklı olduğunuz için milyarlarını feda etmez kimseye. Sizde bir eğitim, bir done arayacaktır. Bu işe dair bir geçmiş arayacaktır. Bunun da tek yolu eğitim. Okul, konservatuar, özel ders… Yalnızca eğitim.
Değerli Berkan Şal’a gerek Türkiye’deki dizi/film sektörü ile ilgili bizleri aydınlattığı, gerekse samimi ve içten görüşleri, sorularımızın her birine verdiği özverili cevapları ve görüşleri için sonsuz teşekkür ediyor; kendisine EAO MAG Ailesi olarak mutlu yıllar ve nice güzel yaşlar diliyoruz!