Netflix sahnesine sonunda bizler de çıkabildik. Bu sektörde çalışan biri olarak bu benim için oldukça büyük bir gelişmeydi. Muhafız hakkında haberler ilk yayınlandığı andan itibaren ortalık çalkalandı ve bu gelişmenin aynı zamanda herkes için de ne kadar önemli olduğunu anladık. Peki, başrol oyuncusu Çağatay Ulusoy’un başının belaya girmesi gibi durumlarla büyüme sancıları çeken dizi, yayınlandıktan sonra ne gibi tepkiler aldı? Gururumuz dedik, çıkmadan bağrımıza bastık. Hatta yabancıların altyazıyla dizi izlemek zorunda kalacakları gerçeğine bayıldık! Peki, “Hakan: Muhafız”a ya da yabancı basındaki ismiyle “The Protector”a hak ettiği değeri verebildik mi?
Dizi yayınlanalı çok olmadı. Netflix izleyicileri Muhafız’ına 14 Aralık’ta kavuştu. Çoğu izleyici de aynı gün bitirdi. On bölümlük bir Türk dizisi bulmak zaten zor, bir de bölümleri de yabancı dizi standartlarına uygun olunca arka arkaya gitti tabi. Benim için bu İstanbul macerası iki üç gün sürdü, vaktim olsa eminim bir gün de sürebilirdi. Açıkçası sınavları atlatana ve kafamı rahatlatana kadar beklemeyi düşünüyordum. Hatta İpek Gündal tarafından yazılmış orijinal eseri okumadan diziyi izlemeyi düşünmüyordum. Fakat son zamanlarda sosyal medyada ve çevremde o kadar çok sohbeti döndü ki, izlemezsem ya spoiler yağmuruna yakalanacaktım, ya da meraktan çatlayacaktım.
Diziyi izleyin ya da izlemeyin, haberleri takip edin ya da etmeyin, meşhur yumruk sahnesini duymuşsunuzdur. Dizi hakkında birçok haber okudum, birkaç tane de video izledim. Abartısız en çok konuşulan sahne bu, koca dizide. Bir de; yabancılar artık İstanbul’u tanıyacak. Kalktık Netflix’e dizi yaptık, adamlar diziyi tanıtırken “Türkiye’nin başkenti olan İstanbul’da geçiyor.” İfadesini kullandılar. Neyin tanınmasından bahsediyorsunuz? Tanınır mı, tanınır. Bu şekilde başka projelerimiz de olursa, ki olacak, tanınır. Ayrıca her işimize de ‘bakın yabancılar suratınıza vurmaya geliyoruz’ şeklinde yaklaşmasak, her şey daha iyi olacak. Biz bir iş yapıyoruz ve bunu kendimiz için yapıyoruz. Kendi kültürümüze ve ilgili sektörümüze fayda sağlıyoruz, kimsenin ağzına yüzüne bir şey vurmaya ihtiyacımız olmamalı.
Muhafız’ın dolu eksiği var, bunu kabul etmeliyiz. Fakat bunu kabul edip yapıcı eleştiri yapmalıyız ki gelişelim. Keşke Muhafız’a yapılan eleştiriler de ortalama veya ortalamanın az üstünde yabancı dizilere yapılan eleştiriler gibi olsaydı. Bu kadar bekledik, bunun bir sürü eksiği var, bu ne böyle… Ne bekleniyordu, çok merak ediyorum. Zaten dört dörtlük bir dizi yapabilseydik şimdiye kadar yapardık. Bu bir süreç. Bu projeyle yeni bir yola girdik ve bu girişimiz benim beklediğimden daha başarılı oldu. Ben eminim ki, bunda en büyük rol Can Evrenol’a ait. Dizide nerede sözünün geçtiğini ve nereye imzasını bıraktığını sadık bir izleyicisi olarak çok iyi anlayabildim. Evrenol’un ince dokunuşları olmasaydı dizi bundan çok daha alt bir seviyede olurdu. Var olan bir materyali başarılı bir şekilde ekrana uyarlamayı başarmışlar. Senaryoda boşluklar var, bazı oyunculuklar yetersiz ve ana fikir tam anlamıyla mantıklı gelmiyor. Bu saydıklarım da bayıla bayıla izlediğiniz birçok dizide var. Hepsine de kendini geliştirmesi için şans veriyorsunuz. Açık konuşayım, Iron Fist’i merakla izleyemedim, ikinci sezonunu ise hiç izlemedim. Aynısı Luke Cage için de geçerli. İlk sezonu belli bir merak seviyesinde izlesem de ikinci sezonuna daha bakmadım bile. Zaten bu bahsettiğim iki dizi de iptal edildi. Dünyada büyük ses getiren ve ülkemizde de büyük bir çoğunluk tarafından izlenen iki diziden bahsediyorum. Bu iki dizinin yapamadığını Muhafız eksiklerine rağmen yapmış demek ki.
Bahsettiğim eksikleri de biraz detaylandırmak gerekiyor ki yapıcı bir eleştiri olsun. Bu konuya gireceksek en başta yumruk sahnesinden değil, senaryodan bahsetmek istiyorum. Ana fikir ile senaryonun uyuşmadığı büyük bir nokta var ve bunu kafanızdan atamazsanız konuya gereken önemi veremiyorsunuz. Hakan, İstanbul’u korumak için görevlendirilmiş bir Muhafız. Yıllar boyunca Muhafızlar İstanbul’u çeşitli tehlikelerden korumuşlar. Ölümsüzlerle olan savaşları en başta gelen. Bu çeşitli tehlikeler, olaylar dizinin en başında bizlere aktarılıyor, hem de kuvvetli bir şekilde. Sonra dizinin konusunu düşünüyorsunuz ve aklınızda beliren düşünce şu: “E iyi de, İstanbul tehlikede değil ki.” Evet, değil. Ana sorun da bu. İstanbul’un muhafızına olan ihtiyacını bu kadar vurgulayan dizi, İstanbul’un başına dert bile açmıyor. Dert olarak gösterdiği sözde kötü adamı da tahmin etmek emin olun hiç zor değil. Yani dizi bu konuda klişeler üzerinden biraz fazla yol almış. Hal böyle olunca dizide birden çok mantık hatası oluşuyor. Bu mantık hataları üzerine bazı oyuncuların zayıf performansları da eklenince, dizide bazı kısımların inandırıcılığı iyice düşüyor. Her ne kadar Çağatay Ulusoy’un karakterinin samimi tavırları ona çabuk ısınmanızı sağlasa da, yanındaki iki en büyük destekçisine dizi boyunca alışmakta zorlanıyorsunuz. Tamamen klişeden ortaya çıkmış, replikleri bile basmakalıp olan Doktor karakteri dizinin belki de en zayıf karakteri. Hazar Ergüçlü’nün canlandırdığı Zeynep de belli kısımlarda gönlümüzü kazanmayı başarsa da, olmadık yerlerde salladığı basmakalıp ve inandırıcılığı olmayan replikleri yüzünden benim için sınıfta kaldı.
Muhafız, heyecanı doruğa çıkarıp sezon finalini yaptı, bundan önce ikinci sezonun geleceğini de zaten biliyorduk. Dizi görevini yerine getirdi, bize düşen de kendi görevimizi yerine getirmek. İzleyiciler olarak yapıcı eleştiriler yapmalıyız, bu dizi daha devam ediyor. Daha başka Netflix projeleri de yolda. Bizlerden alınan geribildirim bu sektördeki yerimizi geliştirebilir ve televizyon kültürümüzü bambaşka bir yere taşıyabilir. Çok fazla eksik bulmuş olsam da, hatta yer yer sinirlensem de, Hakan: Muhafız’ın yapılmış olmasından fazlasıyla memnunum. Bu dizi, amacına ulaşması gereken bir öncü. Bu amaca ulaşmasındaki kilit rollerden biri de bizlere düştüğü için dikkatli olmalıyız. Umarım ki bir sonraki sezonda daha tutarlı bir senaryoyla, daha kaliteli oyuncularla ve görsel efektlerle, güçlerini daha çok kullanan bir karakterle karşımıza çıkar Muhafız.
Tamam tamam, ben de söylemeden edemeyeceğim, ne olur bunu bir daha yapmayın.