O bir efsane. O hiç ölmedi ve hala bir ikon. Herkes gibi Marilyn Monroe ve hayatı benim de hep merak ettiğim bir hikaye oldu. Blonde filmini açmadan önce duygulanacağımı biliyordum fakat bu kadarını beklemiyordum. Artıları ve eksileriyle Blonde incelemesi sizlerle.
Film, gerçek adı Norma Jeane olan minik Marilyn’in çocukluk travmaları ile açılış yapıyor. Şizofreni hastası bir anne, nerede ve kim olduğu belli olmayan sadece fotoğraftan ibaret bir baba. Tüm bunların yanında çocukluğunu yaşayamamış bir Norma Jeane. Tüm çocukluğu koruyucu aileler ve yetimhanelerde geçmiş. Annesi ise akıl hastanesine yatırılmış. Kısacası Marilyn, sevgisiz ve yalnız bir çocukluk geçirmiş. Tüm bunlara rağmen bir şekilde ayakta durmayı başarmış. Aslında filmin Marilyn’in şöhret yolculuğuna değil acılarına odaklandığını görüyoruz daha çok.
Marilyn, hiç bir zaman kendini tam olarak “Marilyn Monroe” olarak hissetmemiş. Bu isim yalnızca onun kocaman gülüşünün ardındaki acılarını sakladığı bir zırh olmuş. Bundan dolayı da yakınında bulunan insanlar ona hep “Norma” adı ile hitap etmiş. Sahne ışıkları ardında ilaçlarla birlikte içtiği içkilere rağmen patlayan flaşların önünde bozmamış kocaman gülüşünü. Hollywood dünyasının acımasızlığı da tam burada başlıyor. Gözünün yaşının bir önemi olmuyor. Marilyn’in Hollywood’un meşhur yönetmen ve yapımcılarının yatağından geçmesi durumunu anlatmışlar ne yazık ki. Kimi insanlar için bu yanlış bir durum fakat Marilyn çok yalnız bir kadın olmuş hep. Kim doğru kim yanlış anlamaya ne zamanı olmuş ne de yönlendireni.. Gözüne kara bandana bağlayıp yolu görmeden yürümesini istemişler..
Ana de Armas, Marilyn Monroe rolünü oynamamış, yaşamış. Sanat ekibi, kostüm ekibi, makyaj ekibi olağanüstü bir iş çıkartmış. Bu olağanüstü performansın Oscar adaylığına gideceğini düşünüyorum. Filmin pornografik sahneleri oldukça fazla ve Ana de Armas cesaretinden dolayı tebrik edilmeli.. Marilyn’in bir cinsel obje olarak görülmesine de odaklanılmış. Bu durum benim olduğu gibi film eleştirmenlerinin de hoşuna gitmemiş. Aşırı cinselliğe odaklanmadan da bu hikaye anlatılabilirdi. Marilyn, cinsellik ve acıdan ibaret bir kadın değildi. Kısacık hayatına dünya kadar başarı sığdırdı, ödüller aldı, alkışlandı. Norma’nın ‘Marilyn’ oluşunun işlenmemesi hayal kırıklığı..
Buraya filmdeki acı görselleri koymak içimden gelmedi açıkçası. Hep gülen bir Marilyn- Ana de Armas- olsun istedim. Başka bir hüzünlü konu ise Marilyn’in hayatında onu anlayan onu incitmeden seven bir erkek dahi olmamış. Başından evlilikler geçmiş, büyük bir aşkla da bir adam sevmiş fakat yine de içindeki o manevi boşluk dolmamış. Ayrıca filmde Marilyn’in eşlerine ve sevgililerine “Daddy” şeklinde hitap ettiğini görüyoruz. İçindeki baba boşluğunu ve şefkat eksikliğini hep yanlış adamlarda aramış. O adamlarda hep bir baba bulmaya çalışmış ve bu nedenle de genelde gücü elinde bulunduran ve yaş farkı olan adamları tercih etmiş. Yetmemiş bir de ne yazık ki başından kürtaj ve dış gebelik gibi oldukça travmatik olaylar geçmiş. Marilyn, içindeki Norma Jeane’i öldürmemeye çalışmış hep. Çünkü onun içinden o küçük kızı hep almak istemişler. Bu nedenle içindeki Norma- Marilyn savaşına yenik düşmüş.
Marilyn’in ne bir gerçek dostu ne de bir büyüğü varmış yanında ona yol gösteren. Babasını hep aramış, annesinin aklının yerinde olmasını istemiş hep, ona ulaşabilmeyi.. Marilyn’i hayattan koparan yalnızca bunlar da değil. Kendine yüklenen o kimliği asla kabul edememiş olması. Yaşamak için Marilyn olması, olabilmesi gerekiyordu yalnızca.. Asıl darbeyi ise yıllarca üçlü ilişki yaşadığı sevgililerinden birisi vuruyor. Marilyn, hayatında bir erkek olmasına o kadar ihtiyaç duyuyor ki iki erkek ile üçlü ilişki yaşıyor. Ve bu ilişkideki taraflardan birisi Marilyn’in babasının ağzından mektuplar yazıyor. Marilyn ise bu mektupların “gözü yaşlı babasından” geldiğini sanarak hayata tutunuyor. Bu durumun gerçek olmadığını öğrendikten sonra Marilyn daha fazla dayanamıyor ve hayatına son veriyor.. Gerçek durum böyle mi bilinmez fakat o yıllara dönüp o insanlardan hesap sorma isteği geldi bana..
Tüm bunlar bir kenara, Marilyn veya Norma fark etmez bu hayata çok güçlü bir kadın geldi ve dünyayı değiştirdi. Dünyaya gelmiş en zeki kadınlardan biri olan Marilyn Monroe, Einstein ile çok yakın IQ derecesine sahip. 60 yıl önce hayata gözlerini yuman fakat bir efsane olarak kalplerimizde hayatına devam eden bir ikon kendisi. Yerini doldurabilecek bir star gelmedi henüz. Bazı kadınlar ikon olmak için doğmuştur, Marilyn de onlardan biriydi. O, duruşu, bakışı, gülüşü, yürüyüşü ve stiliyle bir efsane. Her zaman acılarını ustalıkla kamufle eden, yıkılması güç kadınlara hayran olmuşumdur. Bütün bu acılara rağmen sinema sektörüne bıraktığı eserlerle yaşıyor.
Sinema severler umarım Blonde filmini izleyip analize şöyle bir göz gezdirirler. İçimde kalan onlarca cümleyi buraya yazıp ifade edemesem de çabaladım. Kalemim döndüğünce yazdım. Umarım beğenirsiniz. Nice analizlerde görüşelim ve yorumlarda buluşalım..
Her zaman güç olsun içinizde ve sevgiyle kalın..