Gece
Gündüz

Türkiye’de Kadın Hakları

10 June 2019
2 dk'lık okuma

Konuşulması ve gündeme gelmesi son derece önemli bir konu: Kadın Hakları.
Bütün uluslararası belgeler ile anayasalarda ve kanunlarda eşitlik ilkesi esas alınmış olmakla beraber, bu eşitlik teorik alanda kalmıştır. Bu nedenle kadın haklarının ayrı bir konu olarak incelenmesi zorunluluğu doğmuştur.

Tarih bakacak olursak, Türkiye’de kadın mücadelesi köksüz ve yeni değildir. Ataerkil toplumumuzun gösterdiği ayrımcılığa karşı mücadele Osmanlı dönemine dayanıyor. Nezihe Muhiddin, Halide Edip Adıvar gibi belli bir sınıftan kadınların başlattığı mücadele, emekçi kadınların sahip çıkmasıyla büyümüştür. Daha sonra birinci dalga feministler olarak adlandıracağımız bu kadınlar; toplumsal, siyasal, sosyal, hukuki, idari gibi pek çok alanda var olan eşitsizliklere ve toplum içindeki rollerine karşı mücadeleye girişmişlerdir.
Cumhuriyetin ilanı ile modern bir anayasaya kavuşmamız, laiklik ve 1930’da seçme ve 1934’te seçilme hakkı ile birinci dönem kapanmıştır; ancak bu değişikleri toplumun bütün damarları sirayet etmemiş ve özümsememiştir. İkinci hareketlenme dünyada 1968 sonrasında görülürken Türkiye’ye 1980 sonrası yansır, fakat bugün verilen mücadele çok daha farklıdır.

Dünya Ekonomik Formu Cinsiyet Eşitsizlik Raporuna göre (2018) Türkiye 149 ülke arasında 130cu oldu.
TÜİK verilerine göre Türkiye’de okuma yazma bilmeyen kişi sayısı 2.654.643 ve okuma yazma bilmeyen her 5 kişiden 4’ü kadın. Parlamentoda kadın temsil oranı %18, 1381 Belediye Başkanının sadece %2,9’u Kadın (2014 yerel seçim). Sadece 2 vali, 14 kadın kaymakam var. 4 bin erkek savcıya karşılık 448 kadın savcı, 2356 erkek büyükelçiye karşılık 43 kadın büyükelçi var. Türkiye’de kadınların istihdama katılım oranı %29.
Kadir Has Üniversitesi’nin araştırmalarına göre Türkiye’de kadının en büyük sorunu şiddet. İkinci sırada işsizlik, ardından eğitimsizlik, dördüncü sırada ise taciz geliyor. Hemen her gün en az bir kadının öldürüldüğü Türkiye’de kadın cinayetleri konusundaki resmi verilere ulaşmak da maalesef bir o kadar zor. 2008 yıllından beri 2460 kadının cinayete kurban gittiği düşünülüyor. 15 yıldaki dehşet verici artış yaklaşık yüzde 428.9 olmuştur. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’de yaşayan her 2 kadından 1’i fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalıyor. Bunlar sayı değil, gerçek acılar.


2011’den itibaren, kadın cinayetlerinin üçüncü sayfa haberi değil politik cinayetler olduğu toplumca idrak edildi. Boşanmak istediği için sokak ortasında herkesin gözleri önünde defalarca bıçaklanan, evde vahşice katledilen, devlet koruması altındayken bile saldırıdan kurtulamayan, giyimi yüzünden toplu taşıma araçlarında şiddete ve tacize uğrayan, hayatın neredeyse her alanında sistematik bir baskıya maruz kalan kadınlar, büyük mücadelelerle elde ettikleri yasal haklarını da peyderpey yitirme tehdidiyle karşı karşıya.
“İstanbul Sözleşmesi” olarak da bilinen 6284 yasası, bu konudaki dünyanın en önemli rehberidir ve şiddetin nasıl durdurulabileceğini gösterir. Kadına yönelik şiddeti; “…fiziksel, cinsel, psikolojik ya da ekonomik zarar ya da ıstırap veren ya da verebilecek olan toplumsal cinsiyete dayalı her tür eylem ve bu eylemlerde zorlama, tehdit etme ve özgürlükten yoksun bırakma” olarak tanımlar. Ve “kadınlar” kelimesi 18 yaşın altındaki kız çocuklarını da kapsar. Yapılması gereken şey 6284 koruma yasasını uygulamak. Bugün aksine etkili ve tamamen uygulanmalıdır.

Türkiye’de kadın hareketi yıllar içinde çok mesafe kat etti, birçok kazanımlar elde edildi. Ancak kadınlar açısından hala karanlık bir tablo söz konusu.

Göksu Yılmaz

12 Mart 1996 Ankara doğumluyum. Şu an Marmara Üniversitesi Fransızca Öğretmenlik son sınıf öğrencisiyim. Bir taraftan ufak ufak yazıp diğer taraftan dillerle iç içe yaşıyorum.

Yorum Yap

Your email address will not be published.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR