Vegan ürünler günümüzün sıklıkla kullanılan ürünleri haline geldi. Özellikle hayvansal ürünlerin eldesinde, maalesef, hayvanların kötü yaşam şartları altında bulunması, endüstriyel üretimlerin artan talebi karşılamak için yaptığı hamlelerin etik olarak zalim görülmesi, iklim değişikliği, kaynakların hızlı tükenmesi gibi konular toplumları daha çevreci, sürdürülebilir ve acımasız üretim tekniklerinin terk edilmesi açısından teşvik edici olmuştur. Hem bireysel hem de hükûmetlerin destekleri sayesinde de hayvanların yer aldığı ürünlerin sayılarının azaltılması, mümkünse tamamen ortadan kaldırılması, kozmetik ürünlerden tutun da gıda ve ilaç endüstrilerinde hayvan testleri yerine bilgisayar destekli testlerin uygulamaya konması gibi dönüşümler ile hayvanlara verdiğimiz hasarı azaltmak, mümkünse değiştirmek ve daha sürdürülebilir ve barışçıl çözülmeler üretmek adına yapıcı adımlar atılmıştır. Ancak bu yeterli midir? Bizler etiket okumada, tercih ettiğimiz ürünlerin kaynaklarının nasıl ve nereden geldiğini takip etme konusunda ne derece bilgi ve tecrübeye sahibiz?
Kozmetikte yosunlara (alg) geçmeden önce iki farklı kavrama açıklık getirmekte fayda var. Vegan ve “cruelty free” kavramları birbirleriyle sıklıkla karıştırılan iki terim… Vegan ürünler içerisinde hiçbir şekilde hayvansal ögeler içermeyen ürünlerdir ancak her vegan ürün de hayvan testleri yapılmayan “cruelty free” ürünler anlamana gelmemektedir. Bir ürün vegan olsa dahi yine de hayvan testlerine tabii tutulabilir. “Cruelty free” ürünler ise hayvansal ürünler içerse de hayvan testleri yapılmayan ürünlerdir. Bir kaç ay önce Ricky Gervais, Zac Efron, ve Taika Waititi gibi sanatçıların Ralph isimli bir deney tavşanının hayat hikayesini anlattığı kısa animasyon filminde deney hayvanlarına ne gibi testler yapıldığını görmüş ve “Save Ralph” etiketi ile hayvan testlerinin acı gerçeğini de bir şekilde gözler önüne sermeye çalışan bu yapımla biraz daha konuyu anlamıştık. Kaldığımız yerden devam edecek olursak, “Cruelty-free” ürünlerde de market raflarında bulunan son ürün hayvan testlerine tabii tutulmasa da ürün içerisinde yer alan bir takım maddeler hayvan testlerine tabii tutulabilir. Bu yüzden eğer hem vegan hem de “cruelty free” ürün arıyorsak etiketleri iyice okumamız, aynı zamanda markaların test ve üretim politikaları hakkında bilgi sahibi olmak adına araştırma yapmamız gerekebilir.
Bu kadar teknik bilgiden sonra biraz da alglerden bahsedelim… Algler gerçekten vegan kozmetik ürünlerin sürdürülebilir üretimini sağlayabilir mi? Bunun cevabı ise “EVET”. Alglerin endüstriyel üretimleri 1950’li yıllarda başlamış olsa da pek çok kaynakta Mısır ve Aztek uygarlıklarının, Asya kültürlerinin algleri kozmetik olarak kullandığının kayıtları mevcuttur. Yüz maskesinden, yara iyileştirici kremlere, saç bakım ürünlerinden renkli kozmetik ürünlere kadar bu uygarlıklar algleri güzellik ve estetik konularında sıklıkla kullanmışlardır. Antik Roma’da algler yanık ve deri hastalıkları tedavisinde kullanılırken, Mısır’da göğüs kanseri tedavisinde kullanıldığına dair kayıtlar da mevcuttur. Antik Mezopotamya’da kırmızı ve kahverengi yosunlar dudak renklendiricisi ve allık olarak kullanılmıştır. Afrodit’in deniz yosunları içeren banyo suları ile yıkandığı rivayet edilmektedir. Ayurvedik terapi kürleri olarak da yosunların kullanıldığı bilinmektedir. Yosunların kozmetik kullanımları o kadar yaygındır ki “Thalassotherapy” adı verilen bir terapi tekniği de mevcuttur. O zamanlar su kaynaklarından toplama yoluyla elde edilen algler, endüstrinin gelişmesiyle de ticari olarak daha sistematik bir şekilde üretilmeye başlanmıştır.
Simdi alglerden elde edilen hangi maddelerin vegan kozmetik ürünlerine dahil olduğunu inceleyelim.
- Yağ asitleri: Aslında omega 3-6 gibi esansiyel yağ asitlerinin sucul çevrelerde ana üreticileri yosunlardır. Balıklar yosunlarla beslendiği için omega 3-6 gibi yağ asitlerini içermektedir. Omega-3 ve diğer yağ asitlerinin dahil olduğu nemlendirici krem ve serumlar alglerden elde edilebilir. Ayrıca içerdikleri yağ asitleri nedeniyle de sabun, şampuan gibi hijyen ürünlerinin de alglerden üretilme potansiyeli yüksektir. Bu sayede ağır balık kokusu da giderilmiş olur ki bir çok insan balık yağlarını kokusu nedeniyle tercih etmemektedir. Balıklar denizlerdeki artan kirlilik nedeniyle ağır metal toksisitesi yaratabilmektedir. Bu yüzden kontrollü sucul koşullarda üretilen yosunlardan elde edilen yağların daha güvenilir olduğu bilinmektedir.
- Squalen: Güçlü bir antioksidan ve nemlendirici olan squalen de aslında bir tür yağ asididir. Kozmetik ürünlerde nemlendirici, güneş koruyucu, anti-aging, antioksidan gibi özellikleri nedeniyle tercih edilmektedir. Krem, serum, ve dudak parlatıcısı/ nemlendiricisi gibi ürünlerde ve güneş kremlerinde yer almaktadır. Squalen köpek balığı karaciğerinden elde edilmektedir ve her yıl milyonlarca köpek balığı kozmetik ve estetik endüstrisi için katledilmektedir.Köpek balığı karaciğerine alternatif olarak bitkilerden de elde edilen squalen aynı zamanlarda alglerden de sağlanmaktadır. Yıllık üretim kapasitesi ve kaynak tüketimi hesaplandığında ise alglerden elde edilen squalen üretim ve kullanımının yaygınlaşması ile de neticesinde köpek balıklarının korunması mümkün olacaktır. Dove, Sunsilk, Vaseline, L’Oreal, Lush, Lancome, Unilver, Soft & Dri, Clarins, Sisley gibi markalar ürünlerinde köpek balığı içeren maddelerin kullanımını durdurmuştur.
- Antioksidan bileşenler: Algler fotosentetik organizmalar olduğu için yapılarında fotosenteze bağlı olarak çok fazla renkli pigment bulundurmaktadır. Bunların başında turuncu lutein, kırmızı astaksantin, yeşil klorofil, turuncu-kahverengi fukoksantindir. Hem renkli olmaları hem de antioksidan, antikanser, anti-enflamatuvar özellikleri nedeniyle kozmetik kremlerde, renkli kozmetik ürünlerinde kullanılmaya başlanmışlardır. Maske, serum, krem, losyon, ruj gibi hem kozmetik hem de dermokozmetik ürünlerde kullanılmaktadır. Özellikle antioksidan yapıları sayesinde güneş koruyucu ürünler ve topikal kozmetiklerde kullanımının yaygınlaşması estetik kozmetik ürünlerinin fonksiyonlarını arttırıcı niteliktedir.
- Fikosiyanin: Mavi bir pigment olan fikosiyanini belki de smoothielerden ve Spirulina adı verilen gıda takviyesinden tanıyor olabiliriz. Hatta tasarım şaraplar kategorisinde mavi şarap üretiminde de kullanılmıştır. Göz alıcı mavi rengi nedeniyle renkli kozmetik ürünlerinde, saç boyalarında, far ve rujlarda kullanılmaya başlanan bu pigment aynı zamanda deride yer alan orantısız renk değişimlerini de düzenlemektedir. Henüz cilt pigmentasyon kusurları ile alakalı fikosiyanin içeren bir urun bulunmasa da önümüzdeki yıllarda raflarda görmeye başlayacağımız kanısındayım.
- Güneş koruyucu maddeler: Mikosporin benzeri amino asitler adı verilen ve siyabobakteri dediğimiz alt alg grubuna ait olan bu bileşikler oldukça güçlü güneş koruyucu özeliklere sahiptir. Ayrıca mikroplastik vb. yapıda olmadıkları için de güneş kremlerinde kullanıldıklarında çevreyi kirletici özellikte de değillerdir. Zararlı UV ısınlarını engelleyen bu ürünler erken yaslanma, deri kanseri ve diğer cilt kusurlarının önlenmesini sağlamaktadır.
- Polisakkaritler: Karbonhidrat grubundan olan bu bileşikler arasında agar, agar agar, karagenan, sülfatlı polisakkaritler, fukoidan gibi polisakkaritler bulunmaktadır. Paraben, silikon gibi maddelere alternatif olarak kullanılabilecek bu ürünler yüksek nemlendirme ve su tutma kapasitesine sahiplerdir. Ayrıca stabilize edici ve kıvam verici olarak da polietilen glikol yerine kullanılmaktadırlar.
Gelelim vegan algal kozmetik ürünler üreten markalara…
Algenist: Listenin başında yer alan Algenist, kendisini tamamen alg temelli 100% vegan kozmetik ürünler üretmeye adamış bir marka. Alguronik asit adını verdikleri ve patentli bileşeni ve vegan kolajen ile fonksiyonel vegan kozmetik ürünlerinde çağ atlamış bir marka…
Osea: Vegan ve cruelty-free olan bu marka, 100 yıl öncesinde bir kiropraktor olan bir büyükannenin hikayesiyle başlıyor. Holistik şifa yöntemlerini benimseyen bu aile, yıllar sonra Osea markasını kurarak yosunlardan elde ettikleri ürünleri bizlerle buluşturuyor.
Dalton Marine Cosmetics: Tamamen vegan olmasa da Algae Skinfood koleksiyonu ile sunduğu kozmetik urunler 100% vegan ve algal ürünlerden elde edilmiştir.
Shiseido: Dünyaca tanınmış Japon kozmetik markası olan Shiseido da patentli Stemlan-173 maddesi içeren ve alglerden elde edilen bir anti-aging ürün ile deri tabakasını koruyan, kök hücreleri güçlendiren ve canlılık veren bir formüle sahiptir.
Loreal Paris: Kırmızı alg ekstresi içeren kil maskesi ile cildi canlandırdığını ve peeling etkisi yaptığını iddia ettikleri bir ürün ile raflarda yer almaktadır.
Innisfree: Güney Kore’nin meşhur kozmetik markası olan Innisfree, algal ekstreler içeren bir dudak peeling ürününe sahiptir. Aynı zamanda algal bileşenler içeren maske ve nemlendiricileri de bulunmaktadır.
Missha: Yine Güney Kore kozmetik devlerinden birisi olan Missha, Kırmızı alg koleksiyonu ile Kore’nin geleneksel fermentasyon tekniklerini uygulayarak elde ettikleri bu seri de esans, losyon, serum ve krem gibi ürünler mevcuttur.
Bunun gibi örnekler dışında; selülit giderici, cilt sıkılaştırıcı, çatlak giderici, deri rengini tonlayıcı, nemlendirici pek çok algal ürün de kozmetik raflarında bulunmaktadır. Ancak en sık rastladığımız ve her bütçeden insanın ulaşabileceği algal kozmetik ürünlerin başında sanıyorum yüz maskeleri geliyor. Özellikle detoks etkisi yaratan, cildi sıkılaştıran, beyazlatan ve nemlendiren maskeler algal ekstreler ile desteklenerek hem cildin kolajen yapısını sıkılaştırıyor hem de gözenekleri temizleyerek kaybettiğimiz mineralleri cildimize yüklüyor.
Denizden gelen ve aslında milyonlarca yıldır var olan alglerin kozmetikte önemi antik uygarlıklarca keşfedilmiş, bir şekilde zaman içerisinde unutulmuştur. Ancak artan kaynak tüketimi ile de yeniden kendilerini bize hatırlatmaya başlayan alglerin kozmetikte kullanımının giderek artacağı kanısındayım. Sizler ne düşünürsünüz?