Resim Tozlu muydu Gerçekten?
“Çocuklar babalarının hayatını nasıl kazandığından bihaberdi. Neden bu kadar sık taşınmaları gerektiğine de anlam veremezlerdi. Babalarının gerçek ismini bile bilmiyorlardı hatta. Çünkü kendisi nüfusa ‘Thomas Howard’ olarak kayıtlıydı. Jesse kendini asla bitmeyen iç savaşın sadık Güneyli savaşçısı olarak görürdü. Yaptığı tüm eşkıyalıklardan, işlediği iddia edilen 17 cinayetin hepsinden pişmanlık duydu. Çok sevdiği Kansas/Missouri’de son bir yaz yaşadı ve 5 Eylül 1881 tarihinde Jesse 43 yaşındaydı.”
ABD İç Savaşı’nın en yıkıcı zamanlarında ortada dolanan eşkıyalar kimseye aman vermiyordu. Özellikle tren yolları bu grupların vazgeçilmez ganimetiydi. James kardeşlerin başını çektiği Younger Çetesi, hem o zamanlarda hem de İç Savaş sonrasının toparlanma sancıları çeken ABD’sinde namını duyurmayı başardı.
Liderlerin küçüğü Jesse, acımasız ve sahtekar haydutun tekiydi aslında. Ancak çete üyeleri tarafından anlatılagelen hikayeler, adam hakkında söylentiler çıkarmakla beraber ismini duyanların irkilmesine yol açacak kadar etkili olmuştu. Çetenin en sadık üyelerini barındıran Ford ailesinin küçüğü Robert (Bob), Jesse hakkındaki destansı masallarla büyüyen nesildendi. Yeterince olgunlaşıp (?) ağabeyi ile iş yapacak yaşa geldiğinde yıllardır gizli bir hayranlık beslediği Jesse’nin ona öğreteceği çok şey vardı. Bunların başında şüphesiz “gözünü kırpmadan ihanet edebilme yeteneği” geliyordu.
Robert’ı bu acımasız cinayete sürükleyen süreç kısa sürmedi. Acımasız ve tecrübeli çete üyelerinin arasında göze batan genç, kısa sürede çevresindeki insanlardan (hatta ailesinden bile) “korkak” damgası yemişti. Gerçekten ürkek ve çekingen de olsa Robert, bu ithamları kaldıramayacak kadar gururlu ve öfkeliydi aynı zamanda. Kendini kanıtlamak için gerekirse önce Jesse’nin çok sevdiği kuzenini, ardından ejderhanın kendisini katledebilecek kadar gözüpek olabilirdi. Zaten Bob’un içinde ihaneti büyüten iki ana faktörden bahsetmek mümkündür; Jesse’ye olan hayranlığı ve nefreti. Korkak Robert, Jesse kadar saygı görmek istedi. Ne var ki izlediği yol yanlıştı. “Beni alkışlayacaklarını düşünmüştüm, kimse alkışlamadı.” Robert, yaptığı işle istemeden Jesse’yi ortadan kaldırmaya cesaret edemeyen insanların kuklası olmuştu. Günün sonunda bir eşkıya temizlenmiş, Younger Çetesi resmen tarihe gömülmüş olsa da yine politikacılar kazanmıştı.
Hayatının son aylarında Jesse, özellikle ağabeyinin emekliliğinin ardından iyice paranoyak bir insan haline gelmiştir. Öyle ki kendisine ihanet ettiğini düşündüğü -haksız da değildir- eski dostlarını sırayla ziyaret eder. O dönemde Jesse’ye sırtını dönmek, herkes için bir kabus haline gelmiştir. Hatta adamın artık güvenebildiği tek kişi olan Charley Ford bile, karşısında Jesse otururken rahat uyuyamaz. Tanıyan herkes Güney’in sadık savaşçısına (!) saygının ve hatta sevginin yanında büyük bir korku besler. Robert’ın karşısında bir yılan ile korkusuzca oynadığı sahneyi hatırlayın. O an Jesse, Bob’a çok önemli bir ders verir aslında; kurnazlığıyla bilinen yılanı bile rahatça kontrol altında tutup başını kesebileceğine dair. Jesse James, Younger Çetesi ile bir zamanlar temasta bulunmuş herkesin tepesine kara bir bulut gibi çökmüştür.
Suikast esnasında Jesse, içinde bulunduğu durumu kabullenmeyi seçer. Arkasını dönebilecek kadar güvendiği son dostları, Ford kardeşler, kendisine ihanet etmiştir. Durumu gözlerinden anlamak Jesse için zor olmaz. Herkes şunu bilir ki; o an, oradaki herhangi birinin umurunda olacak en son şey, duvardaki at resminin üzerindeki tozlardır. Jesse, Robert’a hamlesini yapması için fırsat tanır. Ona arkasını döner. Zaten ne kadar kararlı gözükse de Robert, hala Jesse’nin gözlerinin içine bakacak cesarete ve özgüvene sahip değildir. Böylece suikast usulüne göre gerçekleşir. Jesse James, bu dünyayı terk ettiği anı bile kendisi tasarlamayı başarmıştır.
İhanet, doğası kötü olan kavramlardan. İhanete uğrayan insanın niteliğinin veya karakterinin bir önemi yoktur. Bu böyledir. Farklı düşünenler olabilir tabii ancak önemli olan toplumun neyi kabul ettiği. Jesse James yaşadığı hayata ve eylemlerine bakıldığı zaman “iyi insan” figüründen çok uzaktır. Kayda geçen hiçbir hayır işi olmamasına ve hatta bazen çete üyelerine söz verdiği ganimete de çökmesine rağmen yaşadığı ihanet hakkında anlatılan şehir efsaneleri ile birleştiği zaman, adam halk arasında Güney’in Robin Hood’u haline gelir. İnsanlar gömülmeden önce aylarca sergilenen cesedini kutsal bir sembolmüş gibi ziyaret eder. Ölümünden sonra da çok uzun yıllar Jesse James bir halk kahramanı olarak kulaktan kulağa yayılacaktır. Ortada bir yanlış anlaşılma vardır. İşler hiç de Robert’ın beklediği gibi gitmez. Çünkü korkak Bob, halkın ihanete olan bakışını hesaba katmamıştır.
Düzenledikleri suikast yetmezmiş gibi Ford kardeşler ihanet anını halk önünde defalarca sahneler ve yaşanan olayı toplumun hafızasına iyice kazır. Bu şekilde uzun zaman iyi para kazanırlar ancak bu sürecin sonu hoş olmayacaktır. Kısa zaman sonra ihanetinden ilk günden beri pişman olan Charley intihar eder. Robert ise her şeyden habersiz içkisini yudumladığı barda bir Jesse James fanatiği tarafından katledilene kadar gittiği her yerde “hain” sıfatıyla hor görülecektir. Sonunda yattığı yerden tavana bakarken gözlerinin feri sönüp gider. Söyleyecek doğru sözleri bulmasına fırsat vermeden…
The Assassination Of Jesse James by The Coward Robert Ford filmini başyapıt haline getiren faktörlerden en önemlisi, karakterler için yaptığı derinlemesine analizler. Filmin 165 dakikalık süresi uzun gibi görünse de, böyle bir hikayeyi perdeye layıkıyla taşıyabilmek için daha azı düşünülemezdi bence. Bugüne kadar gördüğüm filmler arasında karakter analizinin üstesinden en iyi gelen film değilse bile ilk üçe gireceği kesindir. Bir diğer ironik ve saygıdeğer yönü ise daha önce de dediğim gibi çok kötü bir insan olduğu ve ölümü hak ettiği ortada olan Jesse James’i izleyiciye bile bir şekilde sevdirmeyi başarmasıdır. İhanetin büyüsünden midir, arkasında bıraktığı eşi ve çocuklarının dramından mıdır, yoksa film boyunca gerek müzikleriyle yarattığı melankolik hava (“Song For Jesse” buna iyi bir örnek olur) gerek Brad Pitt’in oyunculuğuyla karakterin kazandığı sempatiden midir bilemem. Ancak Robert o silahı ateşlerken, sonunu en başından bildiğimiz bu hikaye içimizden bir şeyler götürmeyi başarır. Aynı zamanda Jesse James’in ortaya çıktığı her sahne, ekrandan izleyeni üşüten bir gerilim havası estirmektedir.
Brad Pitt’in yanı sıra canlandırması gerçekten zor olan asıl karakter Robert Ford, Casey Affleck tarafından kusursuz şekilde aktarılır. Filmde en büyük değişimi yaşayan karakter şüphesiz korkak Bob’dur ve bunu yansıtabilmek de ancak usta bir aktörün elinden gelir. Sam Rockwell ve Jeremy Renner’ın performanslarından bahsetmemek de olmaz. Her ikisi de çetedeki yerini tam olarak bilemeyen, bir yandan cesur görünürken yine de her daim paranoya halinde olan karakterlerini çok iyi canlandırır. Kadrodaki herkesin rolü için yaratıldığını söylemek mümkün. Tüm bunların yanında Roger Deakins, mükemmele çok yakın bir sinematografiyle hepimizi ekrana kilitlemeyi başarır.
Sonunu kabullenmiş Jesse’nin “Şu resim tozlu görünmüyor mu?” diye sorduğu andaki ses tonu… Filmin kabullenmesi en zor tarafı. Bu tüyler ürpertici hikayede gerçekten suçlu olan kimse yoktur belki de, hayatın kendisinden başka.
Görseller: