Gece
Gündüz

Dokunmak…

1 October 2020
3 dk'lık okuma

Bu sayfalarda yazıyor olmaktan duyduğum mutluluğu siz okuyuculara sarılarak belli etmeyi çok isterdim ama nafile bir temenni tabi… Hem fiziken mümkün değil hem de bu dönemde sarılmak rutinimizden kalktı malumunuz…

EAOMAG’deki ilk yazımı “farkındalık” üzerine yazmak istedim. Farkında olalım diye… Farkımıza varılsın diye… Kim bilir belki de fark yaratalım diye…

Daha nice sanat, biyografi, müzik, röportaj ve eğlenceli yazılar da olacak tabi. Ama ilk yazı böyle olsun, olur mu?

Ne için farkındalık? Sanat için, müzik için, kadınlar için, çocuklar için, şiddet için, kendimiz için… 

“Farkındalık”, bir canlının çevresinde gelişen olayları bilme, algılama ve duyumsama becerisidir. “Bir şeyin bilincinde olma” anlamına gelmektedir. Göreceli bir kavram olan farkındalık, iç organlara ait bir duyu olabilirken duyu organları yoluyla alınan dış kaynaklı bir durumu da ifade edebilmektedir.”

Ben bu yazımda duyu organları ile algılanan kısım ile ilgileneceğim. Yani, bilme, algılama ve duyumsama hatta hissetme kısmı ile …

Zira insan olmanın en önemli duygusu bence empati yapabilmektir. Empatinin yolu da farkında olmaktan geçmektedir.

Ve belki de tecrübeden… Hoş tecrübe de farkındalığı artıran önemli bir unsurdur tabi. Açık olabilene…

Şimdi soru cevap şeklinde ilerlemek isterim. Sanatın farkında mıyız? Bunun cevabını tiyatro oyun ve kitap yazarı Ahmet Sami Özbudak’ın bugünkü sosyal medya paylaşımı ile cevaplayayım: “Günlük hayatta eşiniz dostunuz yaptığınız işin öneminin farkında değil, toplum mu farkında olsun tiyatrocu dostlarım? Coğrafya kaderdir, bizler için daha bir kaderdir.” Açıklaması bence epey yeterli bir cevap.

Müziğin farkında mıyız? Hayır… Müziğin bir ilaç, bir şifa, bir yaşam biçimi ve hayat tarzı olduğunun hiç farkında değiliz. “Dıp-tıs” olsun yolda yürürken yeter. O yüzden gelişemeyen bir sası sanat.

Kadınların farkında mıyız? Ne kadar acı bir soru! Neden kadınların farkında olalım ki? Ama olmamız gerekli. Çocuklarının gözleri önünde öldürülmesin, evlatları anasız kalmasın, hayattan koparılmasınlar. Ece Üner’in meşhur sözü: “Biz kadınlar ölmezden gelemiyoruz sizde görmezden gelmeyin,” cümleleri çıkmasın diye…

Ya çocuklar? Ah çocuklar… Geleceğimiz, yarınımız çocuklar. Taciz, tecavüz ve sevgisizlikle büyüyen çocuklar. Onların hiç farkında değiliz… Yüzlerine gülmeyi bile unuttuk. Onlar da büyüyünce kimsenin yüzüne gülmesin diye herhalde.

Şiddetin farkında mıyız peki? Her gün onlarca kadının, çocuğun, hayvanın öldürüldüğü; aile içi şiddetin tavan yaptığı, sokak ve medya dilinin şiddetin temsilcileri olduğu bir dönemde ne kadar farkındayız ve nasıl dur diyebiliriz? Var mı buna cesaretimiz ve çabamız? Yok…

Peki ya kendimizin farkında mıyız? Biz kimiz, ne için varız, neler yapıyoruz? Dilimiz, tavrımız, davranışlarımız ve üslubumuz nasıl hiç sorduk mu? Hüznümüzün, mutluluğumuzun ve sinirimizin sebebini biliyor muyuz? Neye kızar, neye küser, neden hazzetmeyiz biliyor muyuz? Ya da aksine neye en çok seviniriz, bizi en çok ne mutlu eder hâkim miyiz? Değiliz… Olmadığımız için de yukarıda saydıklarım devam etmekte…

Suçlu biziz. Toplumu ancak kendimizi değiştirerek düzeltebiliriz. Şiddeti ancak biz iyileşerek bitirebiliriz. Kendimizin farkına vararak…

Dokunarak …

Daha çok insana dokunarak, daha çok cana temas ederek. Sanata, tiyatroya müziğe sarılarak… Yardım ederek, iyilik yaparak ve yapılan her iyiliğin de kötülüğün de bize geri döneceğini bilerek.

Suçluyu aramak ya da ortaya çıkarmaktan ziyade farkına varabilmek ve fark yaratmak için vaktinizi aldım. Sonraki yazılarımda daha pozitif, daha sıcak ve tebessümlü içeriklerle birlikte olmak üzere esen kalın, sağlıcakla kalın ve iyi kalın…

Çünkü bizler iyileriz…

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR