Gece
Gündüz

2012 Dünya Tasarım Başkenti: Helsinki

4 August 2018
yazdı
4 dk'lık okuma

Merhaba arkadaşlar! Bu yazımda sizlere daha geçen hafta döndüğüm Finlandiya, Helsinki seyahatim hakkında gördüklerimi, yaşadıklarımı taze taze anlatmak istedim.

Merhaba arkadaşlar! Bu yazımda sizlere daha geçen hafta döndüğüm Finlandiya, Helsinki seyahatim hakkında gördüklerimi, yaşadıklarımı taze taze anlatmak istedim. Öncelikle yeşil pasaporta sahipseniz Finlandiya’ya gitmek çok kolay. Tek yapmanız gereken pasaportunuzu yanınıza almak. Bir de İngilizce biliyorsanız ülkede hiçbir sorun yaşamazsınız çünkü neredeyse herkes İngilizce bilgisine sahip. Gelelim yolculuğa… İstanbul Atatürk Havalimanı‘ndan 3-3.5 saatlik bir yolculuk ile Vantaa Havalimanı‘na geldik. Finlilerin beni şaşırtan ilk olayını pasaport kontrolü sırasında gördüm. Polis birçok ülkede olanın aksine asla kimseye direkt damga vurmuyor. Ülkeye neden geldiğinizi, nerede kalacağınızı vs. fazlasıyla sorgulayıp damga vuruyor. Daha önce gittiğim hiçbir ülkede bu kadar sıkı bir kontrolle karşılaşmamıştım. Burayı geçtikten sonra metro ile Helsinki’ye kadar yaklaşık 25-30 dakikalık bir yolculuk yapıyoruz. Kalacak yer konusunda ev kiralamanızı tavsiye edebilirim. Airbnb kullanarak hiçbir problem yaşamadan çok güzel evler kiralayabilirsiniz. Biz 4 arkadaş kişi başı 135 euro vererek bir ev kiraladık. Tabii ki daha ucuza da bulabilirsiniz. Fakat bizimki gibi şehir merkezine yürüme mesafesinde olan ve yanında göl, halı saha gibi yerlerin bulunduğu evlerin çoğu 500-600 euro civarında bir miktara denk geliyor. Şehir merkezinden ev veya otel tutmasanız bile şehir içinde ulaşım çok rahat olduğundan sorun yaşamazsınız. Her yere tramvay, metro, otobüs veya bisiklet ile gidebilirsiniz. Sanırım arabadan çok bisiklet görmüşümdür. İnsanların bir numaralı tercihi diyebilirim. Kiralamak isterseniz Travel Card‘a ihtiyacınız olacak. Tavsiyem gitmeden edinmeniz. Ayrıca günlük metro-tramvay biletleri 2.50-3 Euro arasında gideceğiniz yere göre değişiklik göstermekte.

Buraya giderken kafanızda hava durumu ile ilgili sorular olabilir çünkü genelde çok soğuk bir ülke olarak biliniyor. Benim gibi temmuz ayında giderseniz havanın hiç soğuk olmadığını görürsünüz. Temmuz ayı ülkenin en yüksek sıcaklıkları gördüğü ay. Arada sırada yağmur yağıyor sadece. Bir de havanın kararmaması gibi bir olay var. Ben gittiğimde yaklaşık 18 saat gündüz yaşanıyordu. Kalan 6 saatte ise tam bir karanlıktan bahsedemem. Bu yüzden ilk gece uyurken çok zorlanmıştım. Yanınızda göz bandı götürmeniz kolaylık sağlayabilir.

Gelelim Helsinki’yi gezmeye. Helsinki’yi tamamen gezmek için 4-5 gün ayırmanız bence yeterli olacaktır. İlk olarak size tavsiyem vapur ile Suomenlinna Adası‘na gidip orayı gezmeniz. Adanın doğal güzelliği ve kalesi çok hoşunuza gidecektir. Buradan sonra şehir içindeki türlü türlü katedralleri ve müzeleri gezebilirsiniz. Ayrıca yine güzellikleri ile sizi büyüleyen bir sürü göl görebilirsiniz. Zaten bölge “Göller Yöresi” olarak geçmektedir. Turistik olan her yer birbirine yürüme mesafesinde. Çok rahat şekilde toplu taşıma kullanmadan bile gezebilirsiniz. Gece hayatı ise genelde hafta içi sakin oluyor. Sakinlikten kastım gece kulüpleri için. Yoksa gece 1-2 sularında barlarda bir sürü insan görmeniz mümkün. Gece kulübü tarzı yerlere gitmek isterseniz cuma ve cumartesi gecesi çok uygun. Şehirde herkes bir köşede içip, dans edip eğleniyor. Gerçi şehirde alkol tüketimi normal zamanda da çok fazla. Yanımdan geçen kaç kişiden votka kokusu aldığımı hatırlamıyorum bile. Kulüplerde benim şansıma mı anlamadım ama genelde 24 yaş sınırı var gittiğinizde, şaşırmayın. Ayrıca şehirde kahve vs. içebileceğiniz yerlerin çoğu saat 5 gibi kapanıyor. Devamında sadece alkollü mekanları açık bulabilirsiniz. 5′ den sonra herkes alkol tükettiğinden dolayı kafeleri açık tutmaya gerek duymuyorlarmış. Alkollü mekanları çeşit çeşit fakat pahalı. Marketten 2-3 Euroya alabildiğiniz biralar mekanlarda 7-10 Euro arasında değişmekte.

Gelelim  Helsinki’de alışverişe… Alışverişi seviyorsanız burası gerçekten size göre bir şehir. Şehrin her yerinde yüzlerce mağaza var. Çılgınlar gibi gezebilirsiniz. Ama benim önerim her şeyin bulunduğu Stockmann‘a gitmeniz. Almak istediğiniz herhangi bir şeyin orada olduğuna emin olabilirsiniz. Orada bulamadıysanız daha fazla gezip kendinizi yormamanız tavsiyemdir. Alışveriş konusunda mutlaka gitmeniz gereken bir diğer yer de deniz kenarında bulunan Market Square. Aslında pazar olmasına rağmen benim gibi pazar gezmekten hiç hoşlanmayan biri bile sevdiyse sizin de hoşunuza gidebilir. Hediyelik eşyalarınızı buradan ucuza alabilirsiniz. Ayrıca gitmişken muhakkak somon çorbasını deneyin. Çorba demişken gelelim yemeklere… Fin mutfak kültürü ağırlıkla deniz ürünleri üzerine kurulu. Denediğim kadarıyla da yemekleri gerçekten güzel ama birazcık pahalı. Ucuza yemek isterseniz sokaklardaki yerleri ya da tabii ki fast food satan yerleri tercih edebilirsiniz. Fast food yemek istiyorsanız da mutlaka Hesburger‘ı deneyin. Yediğim en iyi hamburger olabilir.

Seyahatimin sonuna geldiğimizde, burası genel olarak gittiğim için çok mutlu olduğum bir yerdi. Neden dünyanın en mutlu ülkelerinden biri olduklarını gidince anlıyorsunuz. İnsanların sakinliği, kimsenin acelesinin olmaması, her şeyin sistematik olması gerçekten çok güzeldi. Ayrıca yürürken bir anda karşınıza çıkan yeşillik alanlar, ülke genelinde bulunan ormanve yeşil alan fazlalığı gerçekten çok güzel. Huzurlu, rahatlatıcı bir yere gitmek istiyorsanız tatil için bence kesinlikle gidilmesi gereken bir şehir.

 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR