Gece
Gündüz

80 Yıllık Savaş: Hollanda Bağımsızlık Mücadelesi

17 June 2021
14 dk'lık okuma

Selamlar! Hoşgeldiniz, çayınızı kahvenizi alın. Bugün Hollanda’nın tarihi ile ilgili konuşacağız. İlk olarak, her zaman yaptığım gibi neden bu yazıyı kaleme aldığımın nedenini yazacağım, çünkü belirttiğim zaman okuyucu ile yazar arasında daha özel, daha sıkı, daha samimi bir bağ oluştuğunu düşünüyorum. Bu yazıyı kaleme alma sebebim, bu sıralar öğrendiğim Hollandaca (Felemenkçe) ve Hollanda tarihinin beni gerçekten çok etkilemesi. Ayrıca, Hollanda tarihi ile okuduğum kitaplar ve tezler beni, topladığım bilgileri sadeleştirip size aktarmak için harekete geçirdi. Hollanda halkının tarih boyunca yürüttüğü başarılı ticaret ve siyasal politikalar, konumuna rağmen her zaman bir şekilde savaşların, krizlerin arasından sıyrılıp büyüyen yapısı, eminim ki siz okurlarımı da etkileyecektir.

Felemenk Ülkeleri = Hollanda, Belçika ve Lüksemburg (Felemenk, Hollanda, Aşağı Ülkeler, Alçak ülkeler)

Flaman Bölgesi = Hollanda’nın güneyinde yer alan Flanders bölgesi. Bölgede Flamanlar çoğunluk olarak yaşar. Flamanlar, Hollandaca konuşulur.

Başlayalım bakalım:

Hollanda Tarihi: Hollandalıların Tarih Sahnesindeki Yeri ve Yaşananlar

Hollanda Milleti, tarih boyunca Felemenk bölgesine hakim olmuş bir millet. Ataları, bölgeye göç eden Cermen ve Friz kabileleri. Yani, anlayacağınız üzere Cermen kanına sahip bir halk. Milli marşları ”Wilhelmus” ya da ”Het Wilhelmus” da geçtiği üzere ”Kanım Cermen kanıdır” ibaresi mevcut. Yani Cermen halkına  mensuplar.

Hollandalılar, isimlerini verdikleri ‘Hollanda bölgesine yerleşmiş bir halk. Hollanda dilinde bu topraklar Netherlands yani ”Alçak ülke, alçakta kalan ülke” anlamına gelmekte. Bu ismin verilmesinin sebebi, Hollanda bölgesindeki önemli yerlerin deniz seviyesinin altında bulunması ve alçakta kalması. Peki burası nere? Alman topraklarının batısında, İngiliz ana karasının doğusunda, İskandinavya’nın güney batısında, Fransız topraklarının da kuzey batısında. kalmakta. Yani bu ne demek? Avrupa’nın tam da ortasında!
Avrupa’nın ortasında kalmak demek güçlü bir ekonomi, güçlü bir ordu, despot ve hızlı karar verebilen bir kral ve acımasız, kan dökmeye hazır bir ordu demek değil midir aslında? Şöyle bir düşünmenizi istiyorum. Kendinizi korumanız gerek. Çünkü her taraftan düşman gelebilir ve kaçacak bir yeriniz de yok. O yüzden, çok ama çok güçlü bir kral, iyi bir orduya ihtiyaç var gibi hissediyor insan ilk okuduğunda. Kulağa öyle geliyor ama Hollandalılar bunlara pek ihtiyaç duymadı. Çünkü Hollandalılar, coğrafi konumlarını tarih boyunca avantaja çevirdi. Peki nasıl?

Hollandalılar, tarih sahnelerine ilk çıktıkları yıllardan itibaren her zaman ticaret ile uğraştılar. Kurdukları önemli şehirleri genelde Avrupa’nın içlerine doğru akan ırmakların deltasına inşa ettiler. Amsterdam şehri, İskandinav, Kuzey Almanya ve Baltık ticareti için çok önemliydi. Çünkü bu topraklardan gelen ticaret, o zamanlar pusula ve güçlü gemiler olmadığından dolayı, kıyıya yakın ilerlemekteydi. Bu bölgelerden gelen tüccarlar için, Amsterdam hem büyük bir pazar, büyük bir ticaret noktası, iyi bir depo ve cazibe dolu fırsatların olduğu bir şehirdi.

Hollanda açısından mükemmel bir fırsat doğmuştu 12. yüzyılda. Kuzey Almanya’da, prensliklerin ve ticaret şehirlerinin bir kısmı ”Hansa Birliği” denilen yeni bir ticari&siyasi dostlukta birleşmeye başladılar. . Olay basitti: Ticaret şehirleri arasındaki ulaşımın, lojistiğin, imkanların artırılması; sürtüşmelerin azaltılması, vergilerin indirilmesi ve tüccarlar için bir güven ortamı yaratmak ve bunu sürdürmekti. Bu durumu kendi tarihimizde de Türkiye Selçuklu devletinin kervansaray, ticaret yollarının güvenliği ve düşük vergilere verdiği önemle bağdaşabilir. Devam edelim, Almanca da ”Hanze” Hollandacada ”De Hanze” olarak bilinen bu birlik, Kuzey Avrupa ticaretinin büyümesi için harika bir ortam yarattı. Tuz, tahıl, balık, kereste, şarap, bira, hayvan derisi ve kumaş gibi ürünler çok sık pazarlanıyordu. Nakliye işi genelde deniz ve nehirler üzerinden, 16. yüzyıldan önce kullanılan geniş ve uzun (15 ila 30 metre arası uzunlukta) tekneler aracılığıyla yapılıyordu. Kuzey Almanya, Hollanda ve İskandinav bölgesindeki liman şehirleri gerçekten günümüzde bile etkisini hissettiren mimari, kültürel ve ticari zenginliğin kaynağını bu ticaret olduğunu söyleyebiliriz. Amsterdam, bu birliğe dahil olmamasına rağmen bu ticari ağın kaymağını en çok yiyen şehirlerden biri oldu.

Felemenk ülkeleri, yakın tarihe kadar başka düklüklerin ve krallıkların bayrağı altında yaşadı. Tarih sahnesinde zamanla daha da önem kazanan Hollanda bölgesi, 15. yüzyılda Fransızların Valois Hanedanı’nın Burgonya koluna bağlıydı. Yapılan evlilikler neticesinde iyice genişleyen Burgonya, en sonunda sınırlarına Felemenk topraklarını kattı. Burgonya Dükü İyi Philip döneminde bu bölgelere önem verildi. Atanan valiler (stadhouder) ile beraber daha da ”merkezi” bir otorite kurulmaya çalıştı. Bu valiler, bölgede biraz daha merkezi bir otorite kurulması için çalışmalar yürüttü. Ama bu valiler, Felemenk topraklarının büyük ölçekte Kraliyet’e daha az bağlı ve özerk kalmasının önüne geçemedi.

Burgonların Felemenk toprakları üzerinde amaçlarını genişletmeye çalışırken süpriz bir olay yaşandı. Burgonya Dükü Charles, Nancy savaşında beklenmedik bir şekilde hayatını kaybetti. Bununla beraber ülke kaosa sürüklendi çünkü Charles, arkasında bir varis bırakmamıştı. Fransızlar, Alseas-Lorrien bölgesini işgal etti ve Felemenk bölgesinde büyük ayaklanmalar yaşandı. Bu ayaklanmalar, dönemin Kutsal Roma İmparatoru tarafından bastırılmaya çalışıldı ama Felemenkler iyi bir şekilde direndi. Sonra da ”Groot-Privilegie” denilen imtiyazla beraber, özerkliklerini tekrardan kazandılar. Artık bu topraklarda, uzun yıllar sürecek bir olan Valois dönemi yerine Alman (Avusturyalı) ”Habsburg” hanedanına bıraktı…

Şimdi şöyle bir durum var, bu geçiş aslında çok önemli. Çünkü eğer bu geçiş sağlanılmasaydı, Felemenk ülkeleri Fransız kültürünün etkisi altında çok kalacaktı, belki de ezilecekti. Çünkü Burgonlar, Fransızca konuşuyor ve Fransız Hanedan Valoisler tarafından yönetiliyordu.  Böyle stratejik ve ticari bir konumun Fransız etkisinde kalması, belki de Fransızlara (gelecekte General Napolyon’a) Avrupa fethinin kapısını aralayabilirdi. Öyle ki Wallonya (Güney Belçika) topraklarında Fransızca konuşulmakta ve Fransız etkisinde kalmış bir Felemenk bölgesi. Bu topraklar önemli çünkü özellikle Flaman toprakları gerçekten şehirleşmiş, alt yapısını kurmuş ve nüfusun çokça olduğu bir yerdi. 1477 yılında 660.000 nüfusu olan bir yerden bahsediyoruz. O dönem için koca bir rakam; bu da üretimin, kültürün ve ticaretin bol bol yapıldığı anlamına geliyor. Yani, Fransızların bölgedeki muhtemel hakimiyeti şu an bize çok farklı bir tarih okutuyor ve yazdırıyor olabilirdi.

Habsburg hanedanına geçişle beraber Hollanda ve Felemenk toprakları, artık daha da ”özerklik” kazanmış; Fransız etkisinden büyük ölçekte kurtulmuş ve artık Rönesans ve Reform hareketlerinin etkisi ile bireyin toplumda öne çıktığı, özgürlük alt yapısının oluşmaya başladığı bir yer olmuştu. Fransız etkisinden kurtulmuşlardı ama, bu sefer Felemenk toprakları İspanyol İmparatoruluğu’na bağlandı. Bunun sebebi ise, Avusturya ve İspanyol Hanedanlıklarının, Habsburglar tarafından yönetilmesi idi.

İspanya Kralı V. Karl, V. Carl, yani Şarklen bu toprakları doğrudan yönetiyordu. Şarklen Belçika’nın Gent şehrinde doğmuş, babası I. Felipe; annesi ise Kastilyalı Deli Juan’dı. Yani, Şarklen’in babası Alman, annesi İspanyol, ama doğup büyüdüğü topraklar ise Flamandı. Ana dili Felemenkçe olan fakat Almancayı, İtalyancayı, Fransızcayı ve İspanyolcayı da ana dili gibi konuşan Şarklen, özel bir şekilde yetiştirildi. ”Polygot” lordumuz ilerde ” Ben tanrı ile İspanyolca, bir kadınla İtalyanca, bir adamla Fransızca ve atımla da Almanca konuşurum” diyerek bildiği dillere dikkat çeker. Büyüdüğünde ise Kutsal Roma Cermen İmparatoru, Hollanda&Belçika Kralı ve İspanyol İmparatoru ünvanlarını almaya hak kazandı. Meşhur Kral François’in annesinin Sultan Süleyman’a olan mektubu da bu dönemde gerçekleşecek, Sultan Süleyman, Şarklen’i açık açık er meydanına davet edecekti.

Gördüğünüz haritadaki mor renkler, Şarklen’in yönettiği toprakları göstermekte. Gördüğünüz üzere kocaman bir imparatorluk… Ayrıca Alman topraklarının da dolaylı yoldan Kutsal Roma Cermen İmparatorluğuna bağlı olduğunu da hesaba katarsak, karşımıza neredeyse 4 milyon kilometre karelik bir alan çıkmakta. Avrupa’da hakimiyet sağlamak için büyük bir avantaj.

Şarklen Felemenk topraklarına çok fazla yatırım yaptı. Buradaki ticareti geliştirdi, tüccarlara imtiyazlar verdi. Şarklen, Felemenk topraklarına ait fakat farklı lordların yönettiği tüm toprakları ele geçirdi ve tüm Felemenk diyarının birleştirdi. 17 Eyalet, bölgede kendi yasaları, kendi geleneklerini devam ettirdi. 1516 yılından 1556 yılına kadar, yani 40 yıl boyunca Felemenk toprakları, imtiyazlı özerk durumunu korumaya başardı. Buradaki toprakları Pragmatieke-Sanctie adıyla yapılan reform ile, 17 eyaleti tek bir çatı altında birleştirdi.

Şarklen’in İmparatorluktan vazgeçmesi üzerine, bu toprakları yöneten İspanyol Kralları, gerçekten bu topraklara önem verdiler. Bundan sonraki İspanyol Kralları (II. Felipe’ye kadar) bu topraklarda konuşulan iki dili (Fransızca ve Felemenkçe) de akıcı bir şekilde konuşabiliyorlardı.

Felemenk topraklarını Şarklen’den sonra yöneten I. Carlos da aynı Şarklen gibi Gent şehrine doğmuştu. Hollanda Bağımsızlık Mücadelesinin kahramanı olacak olan, büyük topraklara sahip Oranjlı Willem’e  ziyaretler gerçekleştiren I. Carlos, buradan gelen parasal ve askeri desteği her zaman Fransızlara ve Türklere karşı kullandı.  I. Carlos’tan sonra bölgeye hakim olan II. Felipe ile bölgedeki düzen değişti.

II. Felipe, Felemenk topraklarını tanımayan bir yöneticiydi.  Tanımamaktan kastım, bölgedeki özerk şehirlerin yasalarını ”kavrayamaması.” Evet, II. Felipe, Felemenk topraklarındaki bu düzene anlam veremiyordu. Bu yüzden kendi tarzını ortaya koymak istedi. Bölgede Protestan mezhebine çok fazla baskı kurdu, yeni vergiler ve ticaret kısıtlamaları getirdi. Bölgedeki insanları ”Kastilyalaştırma” dediğimiz İspanyol asimilesini ve bölgenin Katolikleştirilmesini istedi. Durum Protestan Kalvenist insanlar için çok ağırlaşmaya başladı. Oranjlı Willem, diplomatik yolları denedi, II. Felipe’den bir kaç hafifleştirme kararı koparabilse de durum genel olarak değişmedi. O dönemde kurulan Enginizasyon Mahkemeleri bölgede mükemmel bir baskı yarattı. Bu karardan bir vakit sonra vazgeçilse bile, bazı Protestanlar silahlanmıştı bile. Bazı katolik kiliselerin yakılması ve bir kaç yağma olayını da, Oranjlı Willem bastırdı. Ama dediğim gibi, ilerde büyüyecek olan bu kıvılcımın başına Willem, lider olarak geçecekti.

Bu ayaklanmaların yaşanması ile ilgili de İspanyol Genel Meclisi bölündü. Bir kesim Felemenk topraklarına daha sert, daha ”Kastilyacı” bir yaklaşım isterken, bir kesim de daha federal ve özgürlükçü bir yaklaşım ile yaklaştı. En sonunda kral, bölgeye Alba Dükü beraberinde 10.000 asker gönderdi. Bölgeye gelen askerler kısa bir süreliğine de olsa isyanı bastırdı fakat, çok kan döktüler ve pek çok tepki aldılar. Bu tepkiler üzerine Kral Felipe, Alba Dükü’nü ilerideki yıllarda görevden alacaktı.

Bu yağmalardan sonra, Kalvenistlerin bazıları, İngiltere ve Fransa’ya kaçtı. Ama çoğunluğu olaylarda ve yağmalara sinirlenen Oranjlı Willem’ın sancağı altında toplanmaya başladı. Oranjlı Willem, katolik olmasına rağmen bölgede yapılan vahşete daha fazla sessiz kalamayacağını hissetti ve İspanyolları bölgeden atmak için hazırlıklara başladı. Özellikle Hollanda eyaletinden Willem Blois van Treslong, Warmord Dükü Jacob van Duivenvoorde, Amsterdam’dan tüccar Reynier Cant gibi dönemin önemli isimleri Willem’i destekledi.

Yeni hareketin lideri Oranjlı Willem, sahip olduğu tüm bağlantıları kullanarak ordusunu oluşturmaya başladı. Willem Alba Dükü’ne karşı düzenlediği seferde başarılı olamasa da, kardeşi Louis’in komutasındaki isyancılar 1568’de Groningen’de İspanya karşısında ilk büyük zaferlerini kazandı. İlerleyen dönemde, bu mücadelede Willem’e direnişçilere esas destek veren isim ise İngiltere Kraliçesi Elizabeth olacaktı. İngiltere Kraliçesi, Willem’i İspanyollara karşı maddi ve askeri destek sağladı. Sadece destek veren ülke İngiltere de değildi, ayrıca Fransa Kralı IX. Charles bile destekledi. Bu destekler ile beraber, Hollanda İsyanı büyük bir boyuta ulaştı. Yapılan bu destekler, Fransa ve İngiltere devletlerine ticari esnemeler, vergi indirimi ve pek çok yarar olarak ileride ki yıllarda dönecekti.

 

II. Felipe, o dönemde ayrıca Türkler ile -Osmanlı- Akdeniz’de ciddi çarpışmalar yapıyordu. II. Felipe, Akdeniz savunması ile meşgul durumdaydı ve Felemenk İsyanı ikinci plana atılmış gibi duruyordu. Para olmadan ordu ne sefer ne de herhangi bir harekâtta bulunabilirdi. Nitekim 1572’de isyancıların toprak anlamında ilk büyük zaferi, Jacob van Duivenvoorde önderliğindeki “Watergeuzen’’ filosunun Brill’i ele geçirmesiyle elde edildi  Bu hamleye karşılık vermek isteyen Alba Dükü, bir askeri grubu Brill’e yollamak istese de ordunun bulunduğu gemilerin yakılması, harekâtın başarısızlıkla sonuçlanmasına sebep oldu.

Kuzey topraklarının (Hollanda-Zelanda) Willem’in denetiminde kalması, onlara büyük bir avantaj sağladı. çünkü bu bölgelerdeki sahil kıyıları ve nehirleri onların, oldukça etkili bir savunma hattı oluşturmasına katkıda bulundu. Çünkü İspanya nehirlerden ve adalardan oluşan bu noktalara müdahele etmek ve asker göndermek konularında sıkıntı yaşıyordu. Böylece, isyancılar doğal yollarla kendilerini İspanya’dan koruyorlardı. İşler böyle olurken, Akdeniz savaşlarında iyice yalnızlaşan İspanyollar, ekonomik olarak çok büyük darbeler aldılar. Bölgede terör estiren Alba Dükü, askeri ve maddi olarak tamamen çökmüş durumdaydı. Sadece Alba Dükü de değil, İspanyolların koca imparatorluğunun iç savaşlara ve iflasa sürükleyen durum bu zamanlarda başladı. II. Felipe’nin her iki savaş -Hollanda ve Osmanlı- içinde almış olduğu yüksek faizli krediler kasayı bir hayli zorlamıştı. Artık onların da ödenme tarihi gelmişti. 1575’de korkulan oldu ve borçları ödeyemeyen İspanya iflasını açıkladı. Zira krallık 1575 yılı itibariyle tam 36 milyon duka altın borç altında idi ki, bu rakam İspanya’nın 6 yıllık geliri ile eşit durumdaydı.

Bölgede yağma ve savaşlar devam ediyordu. İspanyollar, Felemenk halkına adeta kan kusturdu. Anvers’de yapılan katliamlar, bölgedeki çatışmalar halkı ve ticareti kötü etkiledi ama Willem’in aldığı destekler, direnişi ayakta tutmaya yetiyordu. 1579’da kurulan Utrech Birliği ile günümüz Hollanda Krallığı’nın temelleri atıldı. Bu birliğin kurulmasının amacı, Belçika (Güney Felemenk) de İspanyol hakimiyetini destekleyen, Katolik Arras Birliğinin kurulmasıydı. Görüldüğü üzere Arras ve Utrecht Birlikleri ile Aşağı Ülkeler siyasi anlamda ikiye ayırmıştı. İlerleyen yıllarda, Fransız ve İngiliz desteği alan Willem, bölgede çeşitli zaferler ve mağlubiyetler aldı. 1581 yılında ”Plaakaat van Verlatinghe” adı verilen deklarasyon ile beraber, II. Felipe’nin Felemenk topraklarındaki hakimiyetinin tanınmadığı ilan edildi. Bu deklarasyon ile beraber savaş tam gaz devam etti.

Willem 1584’de suikast ile öldürüldü, fakat Hollanda halkı silah bırakmadı ve İspanyollar ile çatışmaya devam etti. Kah Hollandalılar büyük zaferler kazandı, kah İspanyollar büyük avantajlar elde etti. Ama en sonunda, İspanyollar daha fazla dayanamadı ve Felemenk topraklarından çekildiler.

 Yapılan savaşlar, yağmalar, diplomatik temaslar, ateşkesler ve tansiyon 1621 Vestfalya Antlaşmasına kadar sürdü. Bu savaşa kendini adamış olan Sessiz Willem hayatını kaybetti. Aynı zamanda Kardeşi Louis ( Lodewijk van Nassau) de İspanyollar ile yapılan savaşların birinde hayatını kaybetti.   Seksen Yıl Savaşları olarak bilinen bu savaş ve olaylar silsilesi, Avrupa Tarihinde önemli bir yere sahiptir. Bu savaşlar öyle yıkıcıydı ki, sadece Seksen Yıl savaşlarında 8 Milyon insan öldü. İspanyol İmparatorluğunun çöküşüne, bölgede sözü geçen Hollanda Krallığı’nın temellerine, Avrupa’daki dini çatışmaların son verilmesine, Felemenk topraklarının ileride Belçika-Hollanda olarak ayrılmasına, Protestanlığın güç kazanmasına ve İspanyol Krallarının düşlediği ”Katolik, Birleşmiş Avrupa” hayallerinin suya düşmesine neden oldu. Ve Avrupa’da yeni bir bölgesel güç ortaya çıktı…

Bu bölgesel güç kolonizasyon ve ticaret ile beraber, yaşanan yıkıcı savaşlardan sonra Avrupa’nın ihya olmasına ve bir dünya ticaret merkezine dönüşmesine ön ayak oldu.  Hindistan, Çin, Güney Afrika, Karayip Adaları, Seylon, Surinam ve Endonezya’da kurulan Hollanda kolonileri, hem bölgenin hem de Avrupa’nın kaderini değiştirdi. Sadece Hollanda demiyorum, tüm Avrupa, çünkü Hollandalılar kurdukları bu ticaret ağı ile adeta Avrupa’ya pek çok ürün ve ticaret malı taşıdı. Öyle ki, Hollanda Doğu-Hint Adaları Şirketi’nin (Vereenigde Oostindische Compagnie, kısaca VOC) toplam değeri yaklaşık 7.8 Trilyon Dolar (7.800.000.000.000 ) etmekte. Bu toplam ticari hacim bugün ki büyük şirketlerin (Facebook, Microsoft, Amazon, Samsung, Saudi-Aramco, Visa, Burger King) gibi şirketlerin toplam değerine eşit. Bu kadar muhteşem bir ticaret ağını kurup yaklaşık 200 yıl boyunca işletmek de büyük bir başarı. 

Tarih serüvenimizin sonuna geldik sevgili okurlarım. Kendinize çok çok dikkat edin.

 

 

V. Carlos’un yönettiği topraklar haritası.

Oranjlı Willem:

[1], [2], [3]

 

Öne Çıkan Görsel:

[1]

 

Kaynaklar:
Arblaster, P. (2012). A History of the Low Countries. New York: Palgrave: Macmillan.

Darby, G. (2008). The Origins and Development of the Dutch Revolt. Londra: Routledge.

Israel, J. I. (1980). Spanish Wool Exports and the European Economy, 1610-40. The Economic History Review

Parker, G. (1976). The “Military Revolution,” 1560-1660–a Myth? The Journal of Modern History

Mehmet Talha K. (2012) İsyandan Cumhuriyete: Hollanda’nın İspanya’ya Karşı Bağımsızlık Mücadelesi 1597-1648

 

 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR