Gece
Gündüz

Boşluklardan Büyüyüş

17 April 2021
5 dk'lık okuma

Zamanında çok değer verdiğim bir yakınım bana ‘Her insanla tanışmanın bir anlamı vardır,  zaman içinde onunla olumsuz bir şey yaşamış da olsan, en sonunda kendini suçlayıcı sorular soracak hale de getirse seni, yollarının kesiştiği her insanın sende yaratacağı bir değer olacaktır,’ demişti. Yara almamak için kendimi insanlardan sakınıp ördüğüm sapasağlam duvarların bir gün yerle bir olacağını yaşımın ve yaşamadıklarımın getirdiği acemilikten bilemiyordum haliyle. Şimdi, yaşadıklarımı anlamlandırmak için okuduğum çok değerli bir insanın çok değerli bir eseri vasıtasıyla farkındalık kazanmış durumdayım. Gerek bizim yaptığımız, gerek hayatımıza dâhil ettiğimiz insanların yaptığı yanlışların, sahip olduğu bağımlılıkların onlara ‘kötü insan’ etiketini yapıştırtacak nedenler olmadığını, sahip olunan her bir kırışıklığın, dengesizliğin, anlamsızlığın içerimizden gelen ipuçları olduğunu anladım. İçerimizdeki çocuğun boşluklarından, bastırdıklarından, yadsıdıklarından, yüzleşmeye korkup anlama şansı vermediklerimizden.

Hayatımın isimsiz kahramanlarından biriyle olan bir hikâyemle buluşturmak istiyorum sizleri öncelikle.

Müthiş bir işçilik sonucu ayaklarımın altına serdiğim dengenin kavgalı bir kardeşi; bir kez olsun yaşadığını hissetmek için bütün kontrolsüzlüğünü göz önüne serdiği, yıllardır beklediği o raydan çıkma anının vücut bulmuş hali gibiydi kendisi. Rol yapmaya ve oyunlar oynamaya bayılırdı. Bunca süredir kalben tanıdığım bir insan olmasa söylediği sözlerin ya da takındığı davranışların oyun ya da yalan olduğunu düşünürdüm. Beni hariç tutup özelleştirdiği dünyasında bütün numaralarını benden sakındığı için minnettar olmuştum kendisine. Beklentilerin bu kadar yükseltilmesi, zaman içinde yücelip doruklara çıkması iki tarafa da korku saldı ve sahip olduğumuz duyguları büyüttü. Gereksiz alınganlıkları doğurdu, endişeleri yükseltti, yanlış anlaşılmalara sebep oldu. Zamanla tartışmalarımızın her birinin dostluğumuzu güçlendirmemiz için çokça yumuşak başlılık gerektirdiğini hatırlattım kendime. Kahramanımın beni huzursuz eden düşünce ve davranışlarına şekil olarak odaklanmayı seçmedim. Her türlü suçlamayı kenara ittim, özüne yoğunlaştım. Ne kadar yoğun bir sevgi içerisinde olursanız olun, ne kadar uyumlu olursanız olun önünüze çıkan taşlara öfkelenmemeniz, hoşgörüyle üzerlerinde yürüyüp geçme cesaretine sahip olmanız gerekiyordu. Başta, onun gözümdeki değerini azaltacak düşüncelere kapılmamayı seçsem de bir türlü dolduramadığı boşlukları, ihmal ettikleri, kendinden kaçmak için yarattığı bağımlılıkları o kadar büyük ve yoğundu ki ona bir türlü iyi gelmeme izin vermedi. Müthiş bir öfke büründü önce vücuduma, ‘neden?’ sözcüğü zihnimi bir türlü terk etmedi. İnkâr etmek istedim fakat gerçekler o kadar gerçekti ki kabullenmek zorunda kaldım. Sakinleşmek ve normalleştirmek hiç kolay olmadı.

Nefretimi bir kenara bıraktım, kendi içimde bir mantık dünyası yaratıp olayı olgunlaştırdım. Kabullenmeyi şu düşüncelerle işledim içime: Farkında olalım veya olmayalım; her davranışımızın, her düşüncemizin ve her bağımlılığımızın mutlak bir sebebi vardı. Her biri ‘içimizdeki çocuğun’ yarım kalmışlıklarından, ihmal edilmişliklerinden, derinlerde iyileştirilmeyi bekleyen yaralarından doğuyordu. ‘İçimizdeki çocuğun’ en büyük mimarı olan ailemiz;  gereksinmelerini karşılayacak gücü kendinde bulamadığında, görev ve sorumluluklarını yerine getiremediğinde kendinden bihaber varlıklar yaratıyordu. Daha doğrusu yaratıyormuş.

Bütün bunları Doğan Cüceloğlu’yla keşfettim. Bundan birkaç yıl önce ‘Savaşçı’ kitabıyla tanıştım kendisiyle. O zaman da şimdiki gibi beni karmaşıklığın içinden çıkarıp atmış ve dinginleştirmişti. Bu bahsettiğim hikâyemin hüzünlü detaylarından sıyrılıp kurtulmam ise ‘İçimizdeki Çocuk’ sayesinde oldu. Kitap yaralarımızın ve eksiklerimizin farkında olmamız ve iyileştirebilmemiz için yazılmış. Şu anda sahip olduğumuz karakterlerimizin temelinin aile içinde nasıl oluştuğuna vurgu yapılmış. Aile içindeki ilişkinin durumuna göre bazı kişilikler uyuma, bazı kişilikler uyumsuzluğa eviriliyor Doğan Cüceloğlu’na göre.

Ailenin karşılaması gereken temel gereksinmelerden (1.değerli olma duygusu; 2.güven ortamı; 3.yakınlık ve dayanışma; 4.sorumluluk duygusu; 5.mücadele etme ve başarma; 6.kendini gerçekleştirme; 7.manevi yaşamın temellerini oluşturma ortamı) mahrum kalan birey kendine özgü bir benlik geliştirmekte zorlanır. Hem kendi iç dünyasından hem de var olduğu dış dünyadan ayrışmaya başlar. Kendine bir türlü dönemez, duygularını tanıyıp ifade etmekten, olgunlaşmaktan ve değişmekten korkar. Yabancılaştığı, var olduğunu hissedemediği dünyasından, yani gerçeğinden, kaçmak için yollar aramaya başlar. Kimisi ona acı veren her gerçeğin algısını değiştirmek için türlü tutkunluklara (alkol, sigara, esrar, kumar, aşırı yemek yeme, seks…) sahip olur, kimisinin özgüveni öyle yerle bir olur ki kendini her şeyden soyutlar. Kendi kudret ve gücüne inanmaz.

Kaçış, bir gün kendimizden kaçamayacağımızı anlayana kadar en kolay yol oluyor hepimiz için. Bir türlü mutlu olamayana ve mutlu edemeyene kadar… Başkalarının hayal kırıklıkları olmaktan bıkana kadar…  Kendimizi gözlememiz, içerimizle yüzleşebilme cesaretini bulabilme gücüne sahip olabilmemiz ise en zoru ama hep aynı kapıya çıkan yolların, umutsuzlukların, vazgeçmelerin, üşengeçliklerin son bulmasının sebebi de. Haliyle zor olan hayatı daha da zorlaştırmamamız için başta kahramanım olmak üzere bir gün herkesin içindeki çocuğa seslenip kulak verebilmesi ve  iyileştirebilmesi dileklerimle…

Kaynakça: https://tr.pinterest.com/pin/546976317219072630/

 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR