Gece
Gündüz

The Shining

3 November 2020
yazdı
4 dk'lık okuma

Bir varmış bir yokmuş… Zamanında bir yerlerde mezar taşları üzerinde yükselmiş bir medeniyet varmış. Bu ülkenin sakinleri kıyafet baloları düzenler, kokteyl olarak da döktükleri kanları kullanırlarmış.
Kanlı Balo

(Okumadan önce filmi dikkatle izlemenizi tavsiye ederim.)

Ülkeyi canı gibi koruyan eski müdafi ölmüş, yanında karısını ve ikiz kızlarını da götürmüş. Asansörlerinden sel misali kan akan bu medeniyetin artık yeni bir koruyucuya ihtiyacı varmış. Çok zaman geçmeden adaylar başvurmuş, eleme yapılmış, piyango Jack Torrance’a vurmuş. Neye seçildiğinin farkında bile olmayan Jack, toplamış pılıyı pırtıyı, çoluğu çocuğu, göreve başlamış.

Yalanlar üzerine kurulu bu medeniyetin geçmişini hala hatırlayan insanlar varmış. Ne yazık ki bunlardan biri Jack’in öz oğlu Danny imiş. Adam bir seçim yapmak zorunda kalmış, körü körüne bağlı olduğu ülkeyi seçmiş. Almış eline baltayı, medeniyeti karşısında tehdit teşkil eden herkesi kovalamaya başlamış.

Stanley Kubrick amaçsız, sıradan film yapmaz. The Shining basit bir korku filminden ibaret değildir. Farklı sekanslar ile verilen üstü örtülü mesajlardan örülmüştür. Aktardığımız kısa masalın sizlere bir şeyler anlattığını umuyorum. Peki biz bu düşüncelere nereden ulaştık, farklı olarak ne gördük? Dikkat ettiyseniz Overlook Oteli hakkında özellikle filmin başında sertçe vurgulanan bir detay vardır: “Otel bir Kızılderili mezarlığı üzerine inşa edildi.” Bu öylesine söylenmiş bir ifade mi şimdi? Otelin kilerinde gözümüze sokulan paket paket Heinz, Kelly’s, Ritz gibi ABD menşei ürün de bunun üzerine eklenince insan bazı şeyleri anlamaya başlıyor.

Jack Torrance’ın bir görevi var. Bu görev ona halüsinasyon gibi görünen balonun tuvaletinde, Mr. Grady (aç gözlülük anlamına gelen “greed” kelimesine ne kadar benziyor değil mi?) tarafından veriliyor. Bu yönüyle otelde dönen tüm vahşet esnasında baloda keyfine bakan insanlar belli ki bir hükümeti temsil ediyor. Görev ise ülkenin geçmişini hatırlayan hainleri yok etmek. Bu durumda hain Jack’in oğlu, “parlama” gücüne sahip Danny oluyor. Çocuk, gücü sayesinde otelin eski müdafisinin katlettiği ikizleri görüyor, asansörlerden akan kanları izliyor, HATIRLIYOR. Bir medeniyetin geçmişine korku ve dehşet içinde şahit oluyor. Böylece tehdit teşkil etmeye başlıyor.

Peki, benim de zamanında pek anlam veremediğim, ancak üstüne biraz düşündüğümde mantık çerçevesine oturtabildiğim şu sekansa bakalım: Oda 237’de bulunan çıplak kadın. Bunun anlamı nedir? Hatırlarsanız 237. odadan korkan kişi Danny idi. Yani Jack o odayı kontrol etmeye Danny yüzünden gitti. Oğlu, babasını o odaya gönderdi. Bunun sebebi ise şöyle açıklanabilir: Odanın banyosundan çok güzel, çırılçıplak bir kadın çıkıyor, Jack resmen bu güzelliğin karşısında hipnoz oluyordu. Ancak kadın yaklaşıp adamı öperken işler değişiyor. Kadın bir anda yaşlanıyor; vücudu çürümeye, çirkinleşmeye başlıyor. Bu sahne, Danny’nin babasına verdiği bir mesajdan ibarettir. Dünyalar güzeli bir kadının yakından baktığın zaman kokuşmuş bir cesede dönüşmesi yoluyla Danny, babasına koruduğu medeniyetin gerçek yüzünü göstermeye çalışır. Zaten bu sekans Jack’in aklının karıştığı, görevini sorgulamaya başladığı noktadır. Bunun üst aşaması kör bir cinnet hali olacaktır.

“Beyaz adamın yükü Lloyd, beyaz adamın yükü.” Nedir beyaz adamın yükü? Usta Stanley Kubrick’in film boyunca aradığı cevap budur aslında. Filmin sonuna yaklaşırken otele tamamen iyi niyetlerle gelen, Danny ile aynı güce sahip siyahi adam balta ile öldürülür. Böylece beyaz adamın eline bir kez daha siyah kanı bulaşır. “Şu anda bir içki için ruhumu verirdim.” kapıyı açan anahtar bu cümledir aslında. Tam 59 yıldır… 4 TEMMUZ (ABD Bağımsızlık Günü) 1921 yılından beri devam eden balo bu cümle ile görünür hale gelir. O balo hala devam etmektedir, katılımcılar da kadehini hala kan çeşmelerinden doldurur. The Shining’i Stanley Kubrick’in kişisel günah çıkartma töreni olarak görüyorum.

Filmin son sahnesi şaşırtıcı bir şekilde yıllarca insanların beynini yemiştir. Herkes bir açıklama beklemiş, kimse bir cevap bulamamıştır. Sebep başta da bahsettiğim perspektif problemidir aslında. Filme sıradan bir korku filmi gözüyle bakıldığında o siyah beyaz fotoğrafta görünen Jack, hiçbir anlam ifade etmez. Bana göre bu sahnede anlatılmak istenen nettir: Jack Torrance bir kişi değil, bir sembol. Belki de karısı ve çocuğu onu bizim filmde gördüğümüz suretiyle görmüyor. Bizim gördüğümüz (Aktör Jack Nicholson’ın sureti yani) Jack Torrance’ın gerçek yüzü değil, beyaz adam için kullanılan bir tip yalnızca. 59 yıl önce de vardı, 159 yıl sonra da var olacak.

Stanley Kubrick, kusursuzluğunu kusura dönüştürmüş bir yönetmen. Dolayısıyla sinemaseverler usta sanatçının eserlerine eklediği hiçbir detayı tesadüf olarak kabul edemez. A Clockwork Orange, Full Metal Jacket, 2001: A Space Odyssey çok derin detaylar barındırır. Kubrick’in bu takıntısı son eseri Eyes Wide Shut’da hastalık seviyesine ulaşır. Her ölüm zamansızdır derler ya, bence bu Kubrick için geçerli değil. Zira kendisi dünyaya, sanatının zirvesindeyken veda etti.

Görseller:

1. görsel

2. görsel

3. görsel

4. görsel

 

 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR