Buse Kökpınar
26 Ekim’de beyaz perde ile buluşan Müslüm Gürses filmi çok büyük ilgi ile izlendi. Hemen hemen herkes aynı fikirle, aynı duyguyla sinemadan çıkmış ve eminim ki ders çıkarmıştır. Filmin ilk başlarında hepimizin bildiği Aşık Veysel’in türküsü ”Uzun İnce Bir Yoldayım” aslında çok güzel mesajlar veriyor bizlere. Nasıl mı? Bu şarkıyı her söyleyen bir başka söylermiş. Çünkü aslında uzun ince bir yoldayım bir hayatmış, her söyleyen de aslında bize hayatını anlatırmış. Müslüm Gürses’in hayatı da bir hayli zor geçmiş. Hadi gelin filme bir de sizlerle bakalım.
Ekip
Kadına şiddet, çocuğa şiddet, ölüm, yoksulluk gören bir çocuk. Yaşamı boyunca zorluklar ile büyümüş Müslüm! Yönetmen film için büyük emek vermiş ve bunu yazan senarist ise gerçeği yansıtabilmek adına çok güzel kaleme almış. Oyunculara ise diyecek hiçbir şeyim yok. Özellikle Timuçin Esen filmden sonraki hayatında kendini hep Müslüm Gürses sanabilir. O kadar yakışmış ki o rol, resmen aynısı! Bir de Müslüm Gürses’in küçüklüğüne hayat veren genç yetenek Şahin Kendirci, yıllardır sahnenin tozunu yutmuş biri zaten. Oses Çocuk birinciliğini kazanmış, sonra ise sinema ile tanışmış. Demem o ki oyunculardan dekora, sahnelerden çekime, her ayrıntısıyla harikulade!
7 Mayıs 1953…
Müslüm Gürses oldukça zor bir hayata gözlerini açmış. Onun yaşadıkları, filminde ilmek ilmek işlenen o sahnelerde de aslında aynı hayatı yaşamasak da, içimizi yakan bize duygusallığı sonuna kadar yaşatan bir film olmuştur.
Zor Hayatlar, Büyük Başarılar…
Müslüm Gürses’in gerçek soyadı Akbaştır. Çocukluğunun ilk yılları Şanlıurfa’da geçer, üç yaşında iken ailesinin ekonomik sıkıntısı dolayısıyla Adana’ya taşınırlar. Aile şiddeti ile büyüyen Müslüm, maddi sıkıntı sebebiyle küçük yaşta okulunu bırakmış, hem para kazanıp hem de bağlama çalmaya gönül vermiştir. Fakat Müslüm Gürses’in babası, oğlunun şarkı söylemesine karşı çıkmıştır. Bir gün, babasının ona şiddetinden kaçarken bir halk evi görür. İşte o bağlama ustası ile tanışma, büyük başarılarının ilk adresi de diyebiliriz. Bağlama hocası ona hayata tutunmayı, pes etmemeyi öğretmiştir. Tüm olumsuzluklara karşı ona destek çıkmış, Müslüm’ün kendisini farketmesini sağlamıştır.
Öte yandan Müslüm’ü heyecanlandıran bir diğer fırsat ise bağlama ustası ile açık hava sinemasında çıkıp şarkı söylemektir. Müzik hayatının ilk başlangıcı bir çay bahçesinde düzenlenen ses yarışmasını kazanması ile başlar. Bir süre sonra da artık bağlama hocasından kopup gece sahne alabileceği gazinolara gider. Hedefini kendisi seçen Müslüm bu kararı vermeden önce onu müziğe bağlayan hocasından izin alır. Dinleyicilere artık kendini tanıtan Müslüm güçlü sesi ile turnelere çıkar. Şöhretinin ilk yıllarında çıktığı turnede trafik kazası geçirmiş, öldüğü düşünülüp morga kaldırılmıştır. Müslüm hareket eder ve ölmediğini anlayan hastane çalışanları duruma acil müdahale ile Müslüm’ü ameliyeta alırlar. Hayatının en zor zamanlarından sonra bir de böylesine bir olay onun tek kulağının duymamasına sebep olmuştur. Doktorlar artık şarkı söyleyemez dese de o asla müziği bırakmaz.
Çocukluğunda hayran olduğu, filmlerini severek hiç kaçırmadan izlediği Muhterem Nur ile ortak turnede karşılaşırlar. İlk ortak turnede Muhterem Nur, Müslüm’ün şarkısını söyler ve ortalık karışır. Müslüm sahnedeki kişinin Muhterem Nur olduğunu bilmeden ona şiddet uygular, daha sonra ise o kişinin Muhterem Nur olduğunu anlayınca çok pişman olur. Bir sonraki turnede kendini affettiren Müslüm ile Muhterem Nur, sabaha kadar konakladıkları otelde karşılıklı sohbet ederler. 1982 yılında tanışan çift, 1985 yılında evlenirler.
Müslüm Gürses’in fanları, onu ”baba” olarak bilip bunu da topluma yaymıştır. Onu sevenler, onun şarkılarıyla büyümüş olanlar eminim ki biraz da olsa acı çeken insanlardır. Derde deva olan şarkıları, sevenlerine karşı tavrı her zaman örnek olmuştur. Onun hayatının zorluklarını tam anlamı ile ele alamasak da eminim filmi izleyenler veya izleyecek olanlar kendilerine ders çıkaracak, her zor olanın aslında imkansız olmadığını da göreceklerdir.
Biz de onu saygı ve sevgi ile anıyoruz…
