Yine ekranın nabzını tuttuğum yazı serim ile beraberiz sevgili EAO MAG okurları. Biliyorsunuz ki tekrardan karantina dönemine girdiğimiz şu günlerde yine ekranlara dalıp gitmiş bulunmaktayız. Bu sefer bir dizi nasıl tutar, neler yapılmalıdır onlardan bahsetmek istiyorum. Aslında birçok kişi sen televizyoncu musun, senin haddine mi diyecek olabilir ama ben bu konunun bir de sıkı seyirciler gözünden incelenmesi taraftarıyım.
Malum yeni yıl geliyor yeni bir dönem başlayacak derken yeni bir çok dizi projesi de hayatımıza girecek. Birçok yapımcı, oyuncu, yönetmen ve reji ekibi risk alarak birçok projeye imza atıyor. Kimi projelerin final yapılmasına izin verilmeden kestirilip atıldığı bir dönemde, bir dizi gerçekten ne yapılsa tutar konusunu seyirci gözü ile konuşalım istiyorum.
Önceliğin her zaman senaryo olduğunu düşünüyorum. Seyirci olarak bel kemiğinden sapmayacak, seyirciyi içine alacak, duygudan duyguya geçirecek ve zekice yazılmış, insan aklıyla dalga geçmeyen bir senaryo arıyoruz. Çok sıkı bir dizi seyircisi ve yazar olarak en çok dikkat ettiğim şeylerden birisi de yazım. Yani diyaloglar beni içine alıyor mu, yoksa yalnızca sahneyi doldurmak için yazılmış birer cümle mi? Senaryonun içinde o dokunaklı, altı boş olmayan diyaloglar olmalı. Tabii bu arada karakterlerin derinliği senaryonun vazgeçilmezi olmalı. O karakterde kendimizden bir parça bulmalıyız, bizi bir şekilde etkilemeli, hatta ben onun yerinde olsam ne yapardım dedirtmeli. Bizim gibi hayatlar yaşamalı mesela. Hayatlarımız örtüşmüyorsa bile aynı duygularda mutlaka buluşmalıyız.
Şüphesiz bir işi izlerken senaryoyu şahlandıran en önemli etkenlerden biri oyuncuların akıcılığı ve duygusallıkları. Verilmek istenen duyguyu, akıcılığı kendine özgü yollarla en iyi şekilde geçirebilen oyuncular ise seyircinin baş tacıdır. Fakat yerli dizilerimizin süreleri ile bu saydıklarımın sağlanması oldukça zor bir hale geldi. Durum böyle iken dijital platformların artmasıyla birlikte televizyonlarda kaliteli ve süresi az içerik arama devri başladı diyebiliriz. Eskiden bize verilen bütün işlere razı olurduk. Ama artık Netflix, Puhu TV, Blu TV, Amazon Prime gibi mecralar var. Bu yüzden de eskisi gibi ne verilse razı olan bir seyirci kitlesi kalmadı. İşte bu noktada artık ne durağan içerikler ne de kötü oyunculuklar değer görmüyor. İşin içine duygular girdiği zaman devreye otomatik olarak oyunculuk giriyor. Bir dizi projesi hem akıcı hem duygusal hem de iyi oyunculuklar barındırıyorsa tutuyor.
Tabii aklıma geldikçe geliyor ama oyuncuların birbiriyle etkileşimi, enerjilerinin tutması, kamera arkasında iyi anlaşmaları ve birbirleriyle alışveriş içinde olmaları da önemli. Şüphesiz ki kamera arkasındaki enerji ekrana yansıyor. Oyuncular motive olduğu zaman iş samimiyetle taçlanıyor ve seyircinin kalbine giriliyor. Yani, seyirci sempatik bulmadığı oyuncuyu veya işi izlemek istemeyebiliyor. Bu noktada oyunculara büyük iş düşüyor. Bana göre içlerine sindiremedikleri, samimiyetle beslemedikleri, oynadıkları karaktere ısınamadıkları işleri kabul etmemeliler. Kendilerinin bile inanmadığı bir işe seyirciyi inandırmaları bir hayli zor.
Gelelim reklama… Bir işin tutması için olmazsa olmaz bir etkendir reklam. Bir işi tanıtırken ilk önce kadrosundaki yıldız isimler sıralanır mesela. Bence bu diziyi değil daha çok içindeki insanları tanıtmaya yönelik. Bir dizinin tutabilmesi için yıldız isimleri kadrosuna dahil edip onlarla reklam yapmak her zaman işe yaramıyor, hele ki senaryonun içi dolu değil ise. Bu konu ile ilgili söylemek istediklerim oldukça fazla. Artık reklam anlayışı televizyon reklam kuşağı anlayışı olmaktan çıkıp sosyal medyaya evrildi. “no name” dediğimiz yıldız bir isim olmayan ama sosyal medyayı samimi kullanan kişiler genelde yıldız isimler kadar sahipleniliyor. Sosyal medyada gördüğümüz içeriklerin birçoğu aslında reklama dayalı içerikler. Bu noktada bir dizi için en önemli reklam aracı sosyal medya. Bildiğimiz üzere yayınlanan dizilerin hepsinin birer resmi sosyal medya hesabı var. Bu hesapların etkin ve samimi kullanılması o kadar büyük önem teşkil ediyor ki. En ufak bir hata bile seyircinin o hesabı takip etme isteğini düşürebiliyor. Özellikle sosyal medyayı aktif olarak kullanan yaş grupları için resmi hesap görünümü ve çizdiği imaj çok önemli. Genelde takipçileri ile etkileşim halinde olan, farklı ve seyircinin isteklerine göre şekil alabilen bir dizi hesabı her zaman seyirci tarafından ilgi görüyor.
Tüm bunlar bana göre bir dizinin seyircinin kalbine girmesi için yapılması gerekenler. Aslında bana göre anahtar kelime samimiyet. Ne olursa olsun samimi olsun. Bir işte uzay üssünü de hiç görmediğimiz tanık olmadığımız bir zaman dilimini de anlatsa o samimiyet olacak. Olsun da zaten, her ne kadar izlediğimiz her içerik kurgu olsa da o histen uzaklaşmak ve yaşamlarımıza ayna tutulduğunu görmek iyi geliyor. Çünkü biliyoruz ki yaşadığımız hayatların çok benzerlerini başkaları da yaşıyor ve kim bilir kimlerle aynı duygularda buluşuyoruz. Ve unutmayın ki içine bol sevgi ve samimiyet katılan hiçbir iş ve hiçbir duygu karşılıksız kalmaz. Sevgiyle kalın.
Şimdilik kestik, paydos!