Okuyacağınız yazı filmin çözümlemesi niteliğindedir. Yoğun spoiler içerir.
Los Angeles, Hollywood… Film sektörünün ABD’deki kalesi konumuna geldiğinden beri güzel işlerin ve ölümsüz sanatçıların ortaya çıkmasına vesile olduğu gibi çok canlar yakmış. Hollywood’un işlemekten en çok zevk aldığı konuların başında yine Hollywood gelir. Şöhret olma hayalleriyle seçmelere katılmak için uzak eyaletlerden, hatta ülkelerden gelen gençlerin hikayeleri, yıllar boyu spot ışıklarının odağında kaldıktan sonra kariyeri düşüşe geçmeye başlayan oyuncuların depresif zamanları… işlenen konular böyle çeşitlenmeye devam eder. “Sunset Boulevard” Hollywood’u anlatan klasik filmlerin başını çeker diyebiliriz bence. Daha yakın zamandan örnek verecek olursak “La La Land”, “Once Upon A Time… In Hollywood”, “Mank” gibi filmleri de listeye eklemek mümkündür. Konu çok yaygın olunca filmin öne çıkması için farklı bir üslup, anlatım, yahut baştan aşağı farklı bir tarz gerekiyor haliyle. İşte David Lynch bu ölümsüz başyapıtında, nev-i şahsına münhasır sinemacılık yorumuyla bizlere ustaca işlenmiş bir Hollywood kabusu sunuyor.
Diane, Los Angeles’a büyük hayallerle gelmiş, sinema sektöründe kendine yer arayan sayısız adaydan bir tanesidir. Kendisini diğerlerinden ayıran ise ünlü film yıldızı Camilla Rhodes ile yaşamakta olduğu lezbiyen ilişkidir. Kadın her ne kadar aradığı şöhrete sahip değilse bile sevgilisi sayesinde filmlerde iyi kötü rol alıp kendini bir şekilde tatmin etmeyi başarır. Anladığımız kadarıyla fazla yetenekli olduğu da söylenemez. Yine de pes etmemesinin arkasındaki temel motivasyon, kariyeri konusunda hala umutlu olması değil, Camilla’ya duyduğu hastalık seviyesinde, takıntılı ilgidir. Diane’in hayatı bir uçuruma doğru yuvarlanmaya başlar. Sevgilisi yaşadıkları ilişkinin daha fazla devam edemeyeceğini söyler. Bunun arkasındaki ana sebep ise ünlü bir yönetmenle evlenecek olmasıdır. Tüm hayatını Camilla’yı merkeze alarak kurmuş Diane perişan olur. Bir gece kendisini almaya gelen araba onu bir sürprizin beklediği mekana götürmek üzere yola çıkar. Arabanın Diane’i indirdiği nokta ise Mulholland Dr.’dır.
Camilla, Diane’e bir sürpriz yapacağını söyleyerek onu evlenmeyi düşündüğü yönetmenin evine, partiye getirir. O akşamdan itibaren Diane’in çevresinde gördüğü her şey, film boyunca karşımıza farklı yerlerde imgeler olarak çıkar. Camilla’nın kendisini nispet yapar gibi getirdiği parti, Diane için yıkıcı bir deneyim olur. Yönetmenin annesi kadınla kısaca sohbet ederek onu teselli eder. Kovboy şapkalı bir adam Diane’in dikkatini çeker. Ayrıca Camilla bir başka kadınla Diane’in gözleri önünde öpüşerek kadının yarasına tuz basar. Partiden sonraki bir gün Diane, Camilla’yı öldürtmek için katil tutmaya karar verir. Kadının tutkusu ve kini dayanamayacağı kadar fazladır. Buna en net şahit olduğumuz an ise dağınık evinde, perişan bir halde ağlayarak mastürbasyon yaptığı sahnedir. Utanç verici olduğu kadar dahiyane bir portre çizer bu sahne. Katil ile görüştüğü kafede gördüğü şeyler de önemli detaylar. Kafede kendisine servis yapan kadının adı “Betty”dir. Katil Diane’in onayını aldıktan sonra ona mavi bir anahtar gösterir ve iş tamam olduğunda bu anahtarı bulacağını söyler.
Katil tutulduktan sonra stresli ve yorgun Diane yatağına girer ve uykuya dalar. Bu, filmin ilk sekansıdır ve seyirci yaklaşık 2 saat boyunca kadının rüyasında gördüğü şeylere tanık olur. Hayatının belki de en zor döneminde olan Diane’in gerçekleri rüyasına aktarım şekli ise fevkalade kurgulanmış. Diane, kendisini Hollywood’a oyuncu halasının evinde kalmaya gelen neşeli ve umut dolu bir genç kadın, “Betty” olarak hayal eder. Kadının kendi karakterine bakış açısı insanın içini burkacak kadar güzeldir. Filmin en trajik yanı bu sayılabilir belki de. Betty, oyunculuğa çok yetenekli bir kadındır. Katıldığı seçmelerde seyirci dahil (biz yani) herkes ona hayran kalır. Sevgilisini çalan yönetmen için rüyasında kurguladığı adam ise kendisini çok beğenecek ancak ona ulaşamayacaktır.
Diane, yönetmeni özgürce film çekemeyen, karısı tarafından aldatılmış, güçsüz, çaresiz bir adam olarak resmeder. Son yaşadığı şeyler göz önünde bulundurulursa daha normal bir şey de olamaz bence. Yönetmen “Kovboy” adındaki bir adam tarafından tehdit edilir ve yeni filminin başrolünde istediği kadını oynatamaz. Kovboy ise Diane’in o akşam partide gördüğü insanlardan biridir. Hüzünlü ve sinirli bir anında dikkatini çeken kovboy şapkalı adam, rüyasında nefret ettiği yönetmeni zor durumda bırakan bir kabadayı olarak ortaya çıkar. Bu Diane’in partideki o çaresiz anında gördüğü ilk dala tutunma çabası olarak yorumlanabilir. Yönetmenin seçmek zorunda kaldığı aktris ise partide Diane’in gözü önünde Camilla ile öpüşen kadındır. Gerçek hayatta sevgilisinin dudaklarını, rüyada ise bir filmin başrolünü bu kadına kaptırır Diane, hak etmediği halde. Partide Camilla’ya kötü bakışlar yönelten Coco, yönetmenin annesi, rüyada Betty’e halasının evinde yardımcı olan bir kadın rolündedir. Coco’nun Camilla hakkındaki düşünceleri rüyaya Betty’e söylediği “O kadın tehlikeli, kurtul ondan!” sözleriyle yansır. Diane bu şekilde Camilla’nın ölüm kararının dayanağını Coco’dan alır. Kadının rüyadaki yardımcı rolü de Diane’in verdiği karar konusunda içini rahatlatma çabası olabilir.
Camilla, Diane’in rüyasında hafızasını kaybetmiş, yardıma muhtaç bir kadın olarak ortaya çıkar. Kadın bir araba kazası geçirir. Kazadan önceki diyaloglar tıpkı Diane’in partiye gittiği sahnedeki gibidir. Aradaki fark ise şudur: araba Mulholland Dr. mevkisinde durmaz, kaza yapar. Bu Diane’in zihninde Mulholland Dr.’a yüklediği anlam (bir kaza, felaket mahalli) ve Camilla’dan intikam alma şeklidir. Rüyanın devamında Camilla adını bile hatırlamaz, tamamen Betty’e muhtaçtır. Bu da Diane’in gerçek hayatında Camilla’ya olan ihtiyacını telafi ediş şeklidir. Adını hatırlamayan kadına Rita ismini verirler (bir Rita Hayworth filminin duvardaki posterinden ilhamla) ve onun kim olduğunu aramaya başlarlar. Yolları Diane isimli bir kadının evine düşer. Ev ise gerçek Diane’in evidir ve kadın, Diane’in rüya görmekte olduğu yatakta ölü bir şekilde yatmaktadır. Hatta cesedi çürümüştür bile. Diane, bu sahnede kendi sonunu görür. Bu olayın umutsuz ve trajik bir öngörüyken gerçeğe dönüşmesi yine sarsıcı bir detaydır.
Diane’in katille görüştüğü kafenin de rüyada bir yeri var. Diane rüyasında garson kız Betty’nin servis yaptığı masada oturan iki adam görür. Bu adamlardan biri aynı kafeyi kabusunda gördüğünden ve kafenin arka tarafında bir şey olduğundan bahseder. İlerleyen dakikalarda adam kafenin arkasına gider ve gördüğü korkunç şey karşısında kalp krizi geçirir. Şüphesiz Diane’in bilinçaltında suç mahalline (sonuçta bir katil tuttuğu mekan) yüklediği anlamdır bu. Rüyada katilin de bir yeri vardır. Diane onu başka bir cinayet işini eline yüzüne bulaştırırken hayal eder. Katili tutarken içinde duyduğu kaygı ve tereddüdün yansıması.
Rüyanın son kısımlarında Betty ile Rita sevişir. Bunun bir sonsöz niteliğinde olması, Diane’in tüm nefretine rağmen Camilla’ya duyduğu aşk ve özleme işaret eder. Arkasından iki kadın Rita’nın sayıkladığı “Silencio” tiyatrosuna gider. Maviler içinde izlediğimiz sahne rüyadan çıkışa işaret etmektedir. Mavi renginin bir geri dönüş işareti olması, katilin Diane’e verdiği anahtarın rengini hatırlatır. Diane için uyanıp anahtarı bulma zamanı gelmiştir. Acılarla dolu gerçek dünyaya dönmeden önce Betty ve Rita tiyatrodaki gösteri karşısında ağlar. İzleyerek ağladıkları şey ise Diane, ve onunki gibi Hollywood’un girdaplarında yitip giden hayatlardır. Diane uyanıp mavi anahtarı gördüğünde Camilla’nın artık hayatta olmadığı, onun yüzünden olmadığı gerçeği beynine bıçak gibi saplanır. Bir çeşit nöbet geçirir, halüsinasyonlar görmeye başlar. Rüyasının başında, uçakta ve sonrasında Betty ile (yani kendisi ile) dostça sohbet eden kadın ve kocası ortaya çıkıp onu kovalamaya başlar. Rüyasında yanlarında çok mutlu olduğu insanların gerçek hayatta bu şekilde karşısına çıkması, kadının hayal ettiği ve yaşadığı şeyler arasındaki çarpıcı zıtlığı gözler önüne serer. Diane, vicdan azabıyla az önce kalktığı yatağa koşup komodindeki silahla hayatına son verir.
Yönetmeni tehdit eden film yapımcıları ve iş adamlarına ana hikaye imgeleminde bir yer bulamadığımı belirtmek istiyorum. Yine de en basit tarafından baktığınız zaman bu Lynch’in sinema sektörüne getirdiği güzel bir eleştiridir. David Lynch tamamen kendi istediği şekilde çekmiş olduğu filmleriyle ünlüdür ve en başından itibaren bağımsız sinemada film yapma tarzı kalıplaşmış kurallara, baskın insanlara bir başkaldırıdır. Mulholland Dr. filmindeki bu sahneler ise eleştirilerinin en net yansıması olarak görülebilir.
Mulholland Dr. anlamaya çalıştığınız zaman yoğun ve manalı bir hikayeyi muazzam atmosferi ve yerinde kullanılmış müzikleri ile aktarıyor. Lynch sinemasının alametifarikalarına sahip olmakla beraber kendisinin “Lost Highway”, “Inland Empire” gibi filmlerine göre çok daha anlaşılır. Kara film akımının ve gizem türünün benzersiz bir örneği olmasının yanı sıra, sarsıcı bir trajedi.
1. görsel 2. görsel 3. görsel 4. görsel 5. görsel
Bu yazıyı okuduktan sonra büyük bir aydınlanma yaşadım